Riga'nın Köpekleri. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Riga'nın Köpekleri - Хеннинг Манкелль страница 17
Yattığında saat 04.00 olmuştu. Uzun bir süre uyuyamadı.
İrkilerek birden uyandı. Komodinin üstündeki saat 07.46’yı gösteriyordu. Küfrederek yataktan fırladı. Diş fırçasıyla macununu ceketinin cebine atarak evden fırladı, saat sekizde arabasını emniyetin önüne park etti. Santral memuru Ebba ona seslendi.
“Björk seni hemen görmek istiyor,” dedi. “Ne oldu? Uyanamadın mı?”
“Sorma,” diye karşılık veren Wallander dişlerini fırçalamak için koşarak tuvalete gitti. Aynı zamanda da toplantı için kafasını toplamaya çalışıyordu. Gece Brantevik limanındaki balıkçı teknesinde yaşadıklarını ne yapacaktı?
Björk’ün odasına gittiğinde kimse yoktu. Odadan çıkarak emniyetin en büyük toplantı odasına gitti, kendini derse geç kalan bir öğrenci gibi hissederek kapıyı hafifçe vurdu.
Oval masanın etrafında altı kişi oturuyordu. Başlarını kaldırıp ona baktılar.
“Galiba birkaç dakika geciktim,” dedi kendisine en yakın boş sandalyelerden birine oturarak. Björk, ona dik dik bakıyordu ama Martinson’la Svedberg geceyi nerede geçirdiğini merak edercesine bakarak hafifçe gülümsediler. Svedberg’in kendisine alaycı bir tavırla baktığını düşündü. Björk’ün solunda oturan Birgitta Törn’ün yine gizemli bir hâli vardı. Onun yanında da Wallander’in tanımadığı iki kişi oturuyordu. Wallander yerinde hafifçe doğrularak onları selamladı. Bu iki adam ellili yaşlarındalardı. Şaşırtıcı bir şekilde birbirlerine benziyorlardı. Yüzlerinde dostça bir ifade vardı. Birincisi kendini Sture Rönnlund, ikincisi de Bertil Lovén olarak tanıttı.
“Ben cinayet masasındanım,” dedi Lovén. “Sture de narkotikten.”
“Kurt en deneyimli elemanlarımızdan biridir,” dedi Björk. “Buyurun, kahve alın.”
Herkes kahvesini aldıktan sonra Björk toplantıyı başlattı.
“Yardımlarınız için ne kadar minnettar olduğumuzu söylememe gerek yok,” dedi. “Cesetlerin bulunmasıyla birlikte medyanın olaya atmaca gibi saldırmasını hepinizin fark ettiğinden eminim. Bu yüzden bu soruşturmada sizlerin yardımına ihtiyacımız var. Birgitta Törn bize gözlemci olarak katıldı. Interpol’ün etkisi dışında kalan ülkeler söz konusu olursa bize yardım edecek, ancak onun uzmanlığından her daim yararlanabiliriz.”
Bu konuşmadan sonra sıra Wallander’e gelmişti. Herkese ayrıntılı bir rapor verildiğinden ayrıntılara girmedi ama olanları kısaca özetledi. Adli tıp raporu üstünde kısa bir süre konuştu. Konuşmasını bitirince Lovén birkaç nokta hakkında soru sordu. Hepsi bu kadardı. Björk masanın etrafında oturanlara baktı.
“Evet,” dedi. “Başka bir şey var mı?”
Wallander, Björk’ün kararı Dışişleri görevlisiyle Stockholm’lü iki polise bırakmasına sinirlenmişti. Tepkisini belli etmek için söz almak istedi.
“Burada tam olarak açıklanmayan birçok konu var,” dedi. “Yalnızca bu olaydan söz etmiyorum. Dışişleri Bakanlığı’nın Birgitta Törn’ü neden Ystad’a gönderdiğini anlamış değilim. Bakanlığın bunu bizim Rus polisiyle sağlam ilişkiler kurmamıza yardım etmek için yaptığına inanmıyorum. Bana kalırsa Dışişleri Bakanlığı soruştumayı yakın takibe aldı, eğer öyleyse, neyin yakın takibe alındığını öğrenmek istiyorum. Ve en önemlisi de bakanlığın bu kararı neden aldığını bilmek istiyorum. Stockholm’ün bizim bilmediğimiz şeyleri bildiğini düşünmeden edemiyorum. Ya da belki de bu kararı Dışişleri değil ama bizim bilmediğimiz başka biri verdi.”
Wallander sözlerini tamamladığında odada ölümcül bir sessizlik oluşmuştu. Björk, ona dehşetle bakıyordu.
Sonunda bu sessizliği Birgitta Törn bozdu.
“Ystad’a gelme nedenimizden kuşkulanmanızı gerektirecek bir şey yok,” dedi. “Doğu Avrupa’daki çalkantılı durum oradaki gelişmeleri yakından takip etmemizi gerektiriyor.”
“O adamların Doğu Bloku’ndan geldiklerinden emin değiliz ki,” dedi Wallander, Törn’ün sözünü keserek. “Yoksa siz bizim bilmediğimiz bir şey mi biliyorsunuz? Öyleyse bunu ben de öğrenmek isterim.”
“Galiba biraz sakinleşsek iyi olacak,” dedi Björk.
“Sorumun yanıtlanmasını bekliyorum,” diye karşılık verdi Wallander. “Bu dengesi bozuk siyasi ortamda karanlıkta kalmak istemiyorum.”
Birgitta Törn’ün yüzündeki gizemli ifade birden kayboldu. Wallander’e ters bir şekilde baktı. Hımm, diye geçirdi içinden, beni sevmiyor.
“İçinde bulunduğumuz durumu az önce de belirtmiştim,” dedi Törn. “Eğer ne denli hassas bir durumla karşı karşıya olduğumuzu algılayabiliyorsanız bu şekilde bir tavır takınmanın gereksiz olduğunu da anlarsınız.”
Wallander başını iki yana sallayarak Lovén’le Rönnlund’a döndü.
“Size ne tür bir talimat verildi?” diye sordu. “Yasal bir başvuru yapılmadan Stockholm buraya yardım göndermez ve bildiğim kadarıyla biz de böyle bir başvuru yapmadık. Yoksa yaptık mı?”
Björk hayır anlamında başını salladı.
“Öyleyse, demek Stockholm kendi yetkilerini kullandı. Eğer birlikte çalışacaksak bunun nedenini öğrenmek isterim. Tabii bizim yetersiz olduğumuzu düşünmediğinizi varsayarak.”
Lovén yerinde huzursuzca kıpırdandı, soruya Rönnlund karşılık verdi. Wallander, onun sesindeki anlayışlı ifadeyi fark etmişti.
“Genel Müdürlük yardıma ihtiyacınız olabileceğini düşündü,” dedi. “Bizim amacımız size elimizden geldiğince yardım etmek. Hepsi bu. Soruşturmadan sizler sorumlusunuz ve eğer size yardımcı olabilirsek ne mutlu bize. Ne ben ne de Bertil bu olayı kendi başınıza çözümleyebileceğiniz konusunda kuşku duyuyoruz, ayrıca ben son birkaç yıldan beri sizin son derece kararlı ve hızlı davrandığınızı da biliyorum.”
Wallander teşekkür edercesine başını salladı. Martinson gülümsüyor, Svedberg de masanın üstünde bulduğu bir ataşla düşünceli bir şekilde dişlerini karıştırıyordu.
“Peki, şimdi bulunduğumuz noktadan nereye gidebileceğimizi tartışalım,” dedi Björk.
“Haklısın,” dedi Wallander. “Size