Riga'nın Köpekleri. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Riga'nın Köpekleri - Хеннинг Манкелль страница 18
“Elimizdeki deliller bu adamların bir gemide öldürüldüklerini gösteriyor,” dedi. “Böyle düşününce de katillerin cesetleri neden denize atıp kurtulmadıkları geliyor insanın aklına ama bence onlar cesetlerin bir şekilde bulunmasını istediler. Neden bu şekilde davrandıklarını bilmiyorum ama botun bir şekilde kıyıya vuracağından emindiler. Her neyse, adamlar işkence yapıldıktan sonra öldürüldüler. İnsanları cezalandırmak ya da bilgi almak için işkence yapılır. Onlara uyuşturucu verildiğini de unutmayın, amfetamin bulduk. Bu da olaya bir şekilde uyuşturucunun da karıştığını gösteriyor. Giysilerinden bu adamların para sıkıntısı çekmediklerini düşünüyorum. Bu tür ayakkabılar ve giysiler satın aldıklarına göre Doğu Avrupa standartlarında çok varlıklı kişiler olmaları gerek. Doğrusunu isterseniz ben bu tür şeyleri satın alabilecek güçte değilim.”
Lovén, onun bu sözlerine güldü ama Birgitta Törn yüzünü asmayı sürdürüyordu.
“Elimizde bir şeyler var ama yine de olayların akışına ve bu adamların neden öldürüldüklerine ilişkin hâlâ bilmediğimiz birçok şey var. Hiç zaman kaybetmeden öğrenmemiz gereken bir şey var. O da bu adamların kim oldukları. Bunun üstünde yoğunlaşmalıyız. Bir an önce de balistik raporuna ulaşmalıyız. İsveç ve Danimarka’da kayıp oldukları bildirilen kişilerin listesini istiyorum. Adamların parmak izleriyle fotoğraflarının bir an önce Interpol’e iletilmesi gerekiyor. Belki de suç kayıtlarında bu adamlara rastlarız. Bu cinayetin Sovyetler Birliği’nde ya da Baltık ülkelerinden birinde işlendiğini varsayarak bu ülkelerdeki polisle de bağlantı kurmamız gerek. Birgitta Törn belki bu konuda bize bilgi verir.”
“Bunun için biraz daha beklememiz gerekecek,” dedi Törn. “Moskova polisinin uluslararası şubesiyle bağlantı kuracağız.”
“Estonya, Letonya ve Litvanya polisleriyle de bağlantı kurulmalı.”
“Moskova üzerinden yürütülecek bu.”
Wallander ona soru sorarcasına baktıktan sonra bakışlarını Björk’e çevirdi. “Geçen sonbaharda buraya Letonyalı bir polis gelmemiş miydi?”
“Birgitta Törn’ün söylediği çok doğru,” dedi Björk. “Baltık ülkelerinin kendi polis teşkilatları var ama resmî kararı yine de Sovyet polisi veriyor.”
“Emin değilim,” dedi Wallander. “Ben hâlâ Dışişleri Bakanlığı’nın bizden daha fazla şey bildiğine inanıyorum.”
Björk toplantıyı bitirdikten sonra yanına Birgitta Törn’ü alarak hızla odadan dışarı çıktı. Basın toplantısı öğleden sonra saat ikide yapılacaktı. Wallander toplantı odasında kalarak diğerleriyle birlikte çalışmayı sürdürdü. Svedberg içinde kurşunların olduğu plastik torbayı getirdi, Lovén balistik incelemenin en kısa zamanda yapılacağına ilişkin söz verdi. Diğerleri de kayıp ve aranan kişilerin listelerini incelemek için dağıldılar. Martinson’un Kopenhag polis teşkilatında çalışan bazı dostları olduğundan bağlantı kurma görevi ona verildi.
“Basın toplantısı için herhangi bir hazırlık yapmanıza gerek yok,” dedi Wallander. “Bu Björk’le benim işim.”
“Buradaki medya Stockholm’deki gibi baş belası mı?” diye sordu Rönnlund.
“Stockholm’deki basın toplantılarını bilmiyorum ama,” diye karşılık verdi Wallander. “Buradakiler hiç de eğlenceli olmuyor.”
Günün geri kalanı İsveç ve diğer İskandinav ülkelerindeki tüm polis merkezlerine bottaki cesetlere ilişkin ayrıntılı bilgi vermekle ve bir sürü dosyayı incelemekle geçmişti. Kısa süre sonra da öldürülen kişilerin parmak izlerine ne İsveç ne de Danimarka kayıtlarında rastlanmıştı ama Interpol’ün yanıt vermesi daha uzun sürmüştü. Wallander’le Lovén, Interpol’de Doğu Alman polis kayıtlarının olup olmadığından emin değildi. Acaba Birleşik Almanya’ya ilişkin tüm suç kayıtları ana veri tabanına geçirilmiş miydi? Söz iki Almanya’dan açılmışken, Birleşik Almanya’da suç kayıtları güncellenmiş miydi? Ayrıca güvenlik hizmetleriyle suç dosyaları ayrı ayrı mıydı? Lovén bu soruların yanıtlarını bulmaya söz verirken Wallander de basın toplantısı için hazırlık yapmaya başlamıştı.
Toplantı başlamadan kısa bir süre önce Björk’ün yanına giden Wallander amirinin son derece sessiz olduğunu fark etti. Acaba neden konuşmuyor, diye geçirdi içinden. Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen havalı hanımefendiye kabalık ettiğimi mi düşünüyor?
Basın toplantısının yapılacağı salonu gazete ve televizyonlardan gelen muhabirler doldurmuştu. Wallander, Expressens gazetesinin muhabirini aradı ama göremedi.
Björk toplantıyı her zamanki gibi açtıktan sonra basında çıkan “anlaşılmaz derecede sorumsuz” haberlerden ötürü gazetecilere hiç beklenmeyen bir şekilde saldırdı. Bu sırada Wallander bir gece önce Brantevik limanında buluştuğu o ürkmüş adamı ve aralarında geçen konuşmayı düşünüyordu. Sıra kendisine geldiğinde olayla ilgili bir bilgiye sahip olanların en kısa zamanda polisle bağlantı kurmalarının ne denli önemli olduğunu bir kez daha yineledi. Gazetecilerden biri herhangi bir bağlantı kurulup kurulmadığını sorunca Wallander hayır diye karşılık verdi. Basın toplantısı alışılmışın dışında sakin geçmişti ve salondan çıkarlarken Björk buna ne denli memnun olduğunu söyledi.
“Dışişleri’nden gelen hanım ne yapıyor?” diye sordu Wallander koridorda yan yana yürürlerken.
“Telefonda konuşuyor,” diye karşılık verdi Björk. “Telefon konuşmalarını dinlememiz gerektiğini düşündüğünden eminim.”
“Bu hiç de fena olmaz,” diye mırıldandı Wallander.
Gün herhangi önemli bir olay olmadan sona erdi. Sabırlı olup attıkları ağa balığın takılıp takılmayacağını beklemekten başka yapacak bir şeyleri yoktu.
Saat altıya yaklaşırken Martinson başını Wallander’in odasından içeri sokarak onu evine yemeğe davet etti. Memleketlerini özledikleri anlaşılan Lovén’le Rönnlund’u da çağırmıştı.
“Svedberg’in işi varmış,” dedi. “Birgitta Törn de Malmö’ye gidecekmiş. Sen gelebilir misin?”
“Ne yazık ki gelemem,” dedi Wallander. “Benim de bir sözüm var.”
Bu kısmen doğru sayılırdı. Yeniden Brantevik’e gidip balıkçı teknesine bakma konusunda kararsızdı.
Saat 18.30’da her zamanki gibi babasını aradı. Babası ona bir paket oyun kâğıdı satın almasını ve bir dahaki gelişinde getirmesini söyledi. Telefonu kapatır kapatmaz da emniyetten çıktı. Rüzgâr durmuştu, gökyüzü berraktı. Eve giderken yolda durup alışveriş yaptı. Saat 20.30’da yemeğini bitirip kahvesinin pişmesini beklerken hâlâ limana gitme konusunda bir karar verememişti. Limana ertesi gün de gidebilirdi. Ayrıca bir gece önceki olaydan ötürü de kendini yorgun ve uykusuz hissediyordu.
Mutfak masasının