Slav masalları. Альберт Генри Вратислав

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Slav masalları - Альберт Генри Вратислав страница 6

Slav masalları - Альберт Генри Вратислав

Скачать книгу

başka kimsecikleri göremedi.

      “Hoş geldin, Suda Yüzen,” dedi kadın. “Seni tekrar gördüğüme çok sevindim.” Bu, cebindeki mektubu değiştiren kadının ta kendisiydi. “Hangi rüzgâr attı seni buraya?”

      “Kral, damadı olmak istiyorsam karşılığında bir şey vermem gerektiğini söyledi. Bu nedenle Çokbilmiş Dede’nin üç altın saçını getirmekle görevlendirdi beni.”

      Yaşlı kadın gülümseyip şöyle dedi: “Çokbilmiş Dede yani Parlak Güneş, benim oğlumdur. Sabahları küçük bir çocuk, öğlen yetişkin bir adam ve nihayet akşam, yaşlı bir dede olur. Senin vaftiz annen olduğuma göre, oğlumun altın başındaki üç saç telini almana yardım edeceğim. Yalnız karşısına böyle çıkamazsın. Oğlum iyi kalplidir ancak akşam eve aç gelir. Olur da seni görürse, alevleriyle kızartıp akşam yemeği niyetine yiyiverir! Bak, şurada boş bir küvet var. Seni oraya saklayacağım.”

      Suda Yüzen, kadından bir ricada daha bulundu. Yol üzerinde geçtiği yerlerde karşılaştığı insanların ilettiği soruları onun sormasını istedi. “Olur,” dedi yaşlı cadı. “Bu soruları sorarım. Sen de oğlumun cevaplarına kulak ver.”

      Bir anda dışarıda bir fırtına koptu. Altın başlı ihtiyar güneş, batıdaki pencereden odaya girdi. “İnsan eti kokuyor burası! Evde biri mi var anne?” diye sordu.

      “Ey, gündüz yıldızı! Evde biri olsa hiç görmez miydin? Bütün gün Tanrı’nın yarattığı koca dünya üzerinde uçup durdun. Tabii, burnun insan kokusuyla doldu. Akşam eve geldiğinde de insan kokusu almana şaşmamalı.” Yaşlı adam hiçbir şey söylemeden akşam yemeği için masaya oturdu.

      Yemekten sonra altın başını yaşlı cadının dizine koyup uyumaya başladı. Oğlunun iyice uykuya daldığını gören kadın hemen başından bir altın saç teli koparıp yere attı. Sanki bir arp teli gibi çınlamıştı bu saç.

      “Ne oldu anne?” diye sordu yaşlı adam.

      “Hiçbir şey oğlum. Uyuyordum da acayip bir rüya gördüm.”

      “Ne gördün rüyanda?”

      “Bir şehir gördüm. Abıhayat çıkan bir kuyuları vardı. Sudan içen hastalar şifa buluyor, üzerine bu sudan serpilen ölüler diriliyordu. Ne var ki yirmi senedir susuz kalmışlar. Bu şifalı suyun tekrar akması için bir çare var mı?”

      “Çok kolay. Kuyunun ağzında bir karakaplumbağası oturmuş, suyun çıkmasını engelliyor. Onu öldürüp kuyuyu güzelce temizlesinler. Kuyudan yine su çıkmaya başlayacak.”

      Yaşlı adam tekrar uyuyunca cadı ikinci altın saçı koparıp yere attı.

      “Neyin var, anne?”

      “Hiçbir şey oğlum. Uyumuşum da yine çok tuhaf bir rüya gördüm. Bir şehir vardı. Buradaki elma ağacının meyveleri gençlik veriyordu. Elmalardan bir ısırık alan ihtiyarlar gencecik oluyorlardı. Gelgelelim, yirmi senedir ağaç tek bir meyve vermemiş. Bunun bir çaresi var mıdır?”

      “Çok kolay. Ağacın dibinde yatan yılan yüzünden oluyor. Elma ağacının bütün gücünü emiyor. Yılanı öldürüp yeni bir fidan diksinler, eskisi gibi sihirli meyveler alacaklar.”

      Yaşlı güneş bir kez daha uykuya dalınca cadı üçüncü saç telini çekti.

      “Bırak da uyuyayım, anne!” dedi yaşlı adam homurdanarak. Kalkmak istemişti ama annesi, “Yat, oğlum! Kızma, seni uyandırmak istememiştim. Ama ağır bir uyku bastırdı, acayip bir rüya daha gördüm. Bir balıkçı vardı. Tam yirmi senedir kara bir denizde bir aşağı bir yukarı gidip geliyor. Bugüne dek kimseler gelip de onu bu görevden azat etmemiş. Ne zaman dinlenecek bu adam?”

      “Kayıkçı, aptal bir annenin oğludur. Küreğini bir başkasının eline verip kıyıya çıksın. Böylelikle, onun yerine bir başkası geçmiş olacak. Ama artık bırak da uyuyayım. Yarın sabah erkenden kalkıp Kral’ın kızının gözyaşlarını silmem gerek. Her gece kocası, yani kömürcünün oğlu için ağlayıp duruyor. Kral onu üç altın saçımı almaya yollamış!”

      Sabah olunca yine bir rüzgâr koptu. Önceki akşam annesinin dizinde uyuyan yaşlı adam, altın saçlı güzel bir çocuk yani kutsal güneş olarak uyanmıştı. Annesine veda edip pencereden uçtu gitti. Yaşlı cadı küvete dönüp seslendi: “İşte, istediğin üç altın saç. Çokbilmiş Dede’nin sorduğun üç soruya ne cevap verdiğini de biliyorsun. Haydi git şimdi, güle güle! Beni bir daha görmeyeceksin çünkü yardımıma ihtiyacın kalmadı!” Suda Yüzen minnettar olduğunu söyleyip teşekkür etti ve oradan ayrıldı.

      İlk şehre varınca Kral ne haberler getirdiğini sordu. “İyi haberler,” dedi Suda Yüzen. “Kuyuyu güzelce temizletin, suyun ağzında oturan kurbağayı öldürtün. Yine eskisi gibi taptaze su çıkacak kuyudan.” Kral zaman kaybetmeden söylenenleri yaptırdı. Kuyudan bol bol taze su çektiler. Bunun üzerine Kral, Suda Yüzen’e kuğular gibi bembeyaz on iki at hediye etti. Her birinin üzerinde taşıyabildikleri kadar altın ve gümüş yüklüydü.

      İkinci şehre vardığında yine ne haber getirdiğini sordular. “İyi haberler!” dedi Suda Yüzen. Elma ağacını kökünden sökün, orada bir yılan bulacaksınız. Onu öldürün. Sonra elma ağacını yeniden dikin. Eskisi gibi meyve verecek. Kral hemen bunları yaptırdı. Daha o günün gecesinde elma ağacı çiçek açtı, sanki her yanı güllerle donanmış gibiydi. Buna çok sevinen Kral, Suda Yüzen’e kuzgun gibi kapkara on iki at hediye etti. Her birinin üzerinde taşıyabildikleri kadar değerli eşya yüklüydü.

      Suda Yüzen yoluna devam etti ve kayıkçının yanına geldi. Kayıkçı ona ne zaman kurtulacağını öğrenip öğrenmediğini sordu. “Öğrendim,” dedi Suda Yüzen. “Ama önce beni karşıya geçirmen gerek. O zaman anlatacağım.” Kayıkçı itiraz ettiyse de başka çaresi olmadığını görünce yirmi dört atıyla birlikte delikanlıyı karşıya geçirdi. “Bir dahaki sefere birini karşıya geçireceğin zaman, küreği o kişinin eline ver ve suya atlayıp sahile çık. Böylece o kişi, senin yerine kayıkçı olacak,” dedi Suda Yüzen.

      Suda Yüzen’in Çokbilmiş Dede’nin başındaki üç sarı saçı getirdiğini gören Kral gözlerine inanamadı. Prenses bu defa üzüntüden değil, eşi döndüğü için sevinçten ağlıyordu.

      “Bu güzel atları, bu değerli eşyaları nereden buldun?” diye sordu Kral. “Hepsini hak ettim,” dedi Suda Yüzen. Sonra yaptıklarını anlatmaya koyuldu. Yiyenleri gençleştiren ağacın yeniden yeşermesine, hastaları iyileştirip ölüleri dirilten kuyunun temizlenmesine yardım ettiğini söyledi. “Gençlik veren elma ağacı! Ölüleri dirilten su mu?” diye kendi kendine sordu Kral. “O elmalardan bir tane yesem tekrar genç bir adam olurum. Ölmüş olsam, abıhayatla yeniden can bulurum.” Bu düşüncelerle hiç zaman kaybetmeden yola koyulup o ağaç ile kuyunun olduğu diyarları bulmaya gitti ve bir daha geri dönmedi.

      Böylelikle kömürcünün oğlu, tıpkı Yazgı’nın tayin ettiği Kral’ın damadı oldu. Kral’a gelince, belki de hâlâ o kara denizde gibi kayığıyla bir aşağı bir yukarı gidip geliyordur.

Скачать книгу