Büyük Evin Küçük Hanımefendisi. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Büyük Evin Küçük Hanımefendisi - Джек Лондон страница 15
“Yine de sınavlarını verdi.” dedi Bay Slocum.
“Hepsini de bir yılda başardı.” diye homurdandı Bay Davidson. “Kızımın oğlu aynı tarihte Belmont’a kabul edilmişti. Eğer şansı yaver giderse ancak iki yıl sonra üniversiteye kabul edilecek.”
“Benim söyleyecek tek bir sözüm var.” dedi Bay Crokett. “Bundan böyle bu çocuk para konusunda ne istiyorsa yapacak.”
“İşte ben buna parmak ısırırım.” dedi Dick korumalarına. “Ben yine de ders konusunda onlarla başa başım ve yıllardır evrenin bilgisi konusunda ilerdeyim. Öyle şeyler öğrendim ki, iyi veya kötü, önemli veya önemsiz, erkekler ve kadınlar hakkında, bazen gerçek olup olmadıkları konusunda ben bile şüpheye düşüyorum. Ama doğru olduklarını da biliyorum.
“Bundan böyle acele etmeme gerek yok. Herkese yetiştim, belli bir düzene girdim. Tek yapmam gereken sınıfın hızına ayak uydurmak ve böylece yirmi bir yaşına girdiğimde mezun olacağım. Bundan böyle eğitimim için daha az paraya ihtiyacım olacak. Artık özel dersler olmayacak, bilirsiniz işte ama iyi vakit geçirmek için daha çok para harcayacağım.
Bay Davidson şüpheyle bakındı.
“Daha iyi vakit geçirmekle ne demek istiyorsunuz?”
“Ah, okul derneklerine katılacağım, futbol için, formumu korumalıyım, bilirsiniz işte bir de benzinli motorlar ilgimi çekiyor. Dünyanın ilk denizde giden benzinli yatını inşa edeceğim.”
“Kendinizi havaya uçuracaksınız!” diye itiraz etti Bay Crockett. “Aptalca bir düşünce! Benzin için düşünmeden bir işe kalkışan takıntılı kimseler bunlar.”
“Ben kendi güvenliğimi sağlayabilirim.” diye cevap verdi Dick. “Ve bu deneyi yapmak demek para demek. Bu nedenle bana iyi bir banka hesabı sağlayın -tıpkı eskisi gibi- dördümüz de bu hesaptan çekebilelim.”
6. BÖLÜM
Dick Forrest kendisinin bir deha olmadığını üniversitede kanıtlamıştı, ilk yılında diğer öğrencilerden çok daha fazla dersleri asmıştı. Bunun nedeni o derslere ihtiyaç duymamasıydı, bunu da biliyordu. Onu giriş sınavlarına hazırlayan özel öğretmenleri üniversitenin ilk yılını kapsayacak şekilde neredeyse her şeyi öğretmişlerdi. Şans eseri birinci sınıfın takımına girmişti. Ufak bir takımdı ve karşılarında oynayan her lise ve akademiye yenilmişlerdi.
Ama Dick kimsenin başaramadığı işleri başardı. Çok geniş yelpazeli ve derin metinler okuyordu ve büyük denizleri aşmak için kendisinin inşa ettiği benzinli yatıyla o yaz ilk kez tura çıktığında ise ona eşlik eden neşeli gençlerin oluşturduğu bir grup yoktu. Bunun yerine misafirleri aileleriyle gelen edebiyat, tarih, hukuk bilimi ve felsefe profesörleriydi. Uzun süre bu tur, “entelektüel deniz gezisi” olarak anıldı üniversitede. Dönüşlerinde profesörler çok eğlenceli zaman geçirdiklerini söylediler. Belirli profesörlerin uzmanlık alanlarını büyük oranda kavrayarak döndü Dick. Oysa okulda onların derslerini dinleseydi bu bilgilere ulaşması yıllarını alırdı. Ve zaman geçtikçe edindiği bu bilgiler onun daha fazla dersleri kırmasına ve laboratuvarlara daha fazla odaklanmasına olanak sağladı.
Bu arada üniversitede iyi zaman geçirmeyi de ihmal etmedi. Üniversitenin dul kadınları onunla yatıyorlar, genç kızları ise ona bayılıyorlardı, yorulmak bilmez hâlde dans ediyorlardı. Sigara içenlere, bira âlemcilerine, kızlara kur yaparken hiç kırıcı davranmadı. Pasifik sahilindeki Banjo ve Mandolin kulüplerinde turladı.
Yine de bir deha değildi. Hiçbir şeyde mükemmel sayılmazdı. Arkadaşlarının yarım düzinesi ondan daha iyi banjo ve mandolin çalabiliyorlardı. Bir düzine arkadaşı ise ondan daha iyi dans ediyordu. Futbolda ikinci yılında en iyi takıma kabul edilmiş, sağlam ve güvenilir bir oyuncu olarak bakılıyordu. Ne var ki bu kadarıyla sınırlıydı. Blue&Gold ev sahipliği yaptığında tribünler inlerken topu kapıp saha boyunca gitme şansı hiç olmadı. Yağmurlu, çamurlu, yürekler acısı sert bir mücadelenin sonunda skor berabereyken oyunun ikinci yarısının bitmesine az süre kala Stanford beş yardlık çizgisinde, top Berkeley’de, iki oyuncusu yerde ve üç yardlık avantajdaydı. İşte o zaman Blue&Gold uyandı ve Forrest’ın sertçe merkeze vurması için tezahürat yaptılar.
Hiçbir şeyde üstün başarı elde edemedi. Büyük Charley Everson bira âlemlerinde ondan daha fazla yudumluyordu. Çekiç atmada Harrison Jackson her zaman Dick’in sınırını altı metreyle aşıyordu. Carruthers boksta daha çok sayı yapıyordu. Dick’in çok çabalamasına rağmen her üç karşılaşmanın ikisinde Anson Burge, her zaman onun omuzlarını mindere değdirebiliyordu. İngilizce kompozisyon dersinde sınıfın beşte biri ondan üstündü. Rus Yahudi’si Edlin, “mülkiyet soygunculuktur” tezini tartışırlarken daha iyi iddialar atmıştı ortaya. Schultz ve Debret daha yüksek matematik notları alarak onu ve sınıfı geride bırakmışlardı. Ve Japon Otsuki kimyada sorgusuz sualsiz ondan üstündü.
Belki Dick Forrest hiçbir şeyde sivrilememişti ama hiçbir şeyde de çuvallamadı, fazla çaba harcamadı belki ama zayıflık ve eksikliklere ihanet de etmedi. Boyun eğmeyen, iyi davranışları sayesinde ona mükemmel bir kariyer hayali kuran korumalarıyla bir sohbet sırasında Dick’e ne olmak istediğini sordular.
“Hiçbir şey. Sadece çok yönlü olmak istiyorum. Bakın, ben bir uzman olmak zorunda değilim. Babam bana parasını bırakırken bunu çoktan ayarlamıştı bile. Ayrıca istesem bile uzman olamam. Elimde değil.”
Böylelikle uyum içinde olmasının yanında amacını da açıkça ifade etmişti. Hiçbir şeye hevesi yoktu. Normal, ortalama, dengeli, ender bireylerden biriydi sadece.
Yerleştiğinden bu yana Dick’in hiçbir çılgınlık yapmamasından memnuniyet duyduğunu ifade eden Bay Davidson arkadaşları korumaların huzurunda konuştu. Dick de cevap verdi:
“Ah, istediğim zaman kendimi engelleyebilirim.”
“Anlıyorum.” dedi Bay Slocum usulca. “Vahşi maceralarını erken yaşta yaşayıp kontrol altına alabilmen herhâlde dünyadaki en iyi şey.”
Dick Ona garip biçimde baktı.
“Onlar çocukça maceralar sayılmaz.” dedi. “Onlar çılgınlık değildi. Ben daha çılgınlaşmadım bile. Ama başladığım zaman siz görün beni. Kipling’in ‘Diego Valdez’in Şarkısı’nı biliyor musunuz? Sizin için birazcık ondan alıntı yapacağım. Bakın Diego Valdez benim gibi bahtı açık biriydi. İspanya’da o kadar yüksek hızla amiral oldu ki zar zor tattığı zevk için zaman bulamadı. Dinçti, güçlüydü ama zamanı yoktu. Yüksek mertebelere ulaşmakla meşguldü. Sonsuza kadar dinç ve güçlü kalacağına ve yüksek amiral olduktan sonra zevke zaman ayırabileceğine inandırdı kendisini. Böyle düşünmekle aslında kendisini kandırıyordu. Bu satırları hiç unutmadı:
Yoldaşlar
Yeni denizlerdeki eski okul arkadaşlarım,
Zırnıklarımızı takas ettiğimizde,
Barbarlar arasında,
Güneye