Büyük Evin Küçük Hanımefendisi. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Büyük Evin Küçük Hanımefendisi - Джек Лондон страница 10
Bunun yanı sıra besbelliydi ki kaygılandıkları bu özel çocuğu hiç anlamıyorlardı. Dahası dünyada onun için en iyisini bilecek tek kişinin kendisi olduğuna karar verdi.
Bay Crockett uzun sayılabilecek bir konuşmaya başladığında Dick, onu dikkatle dinliyor, doğrudan kendisine hitap edildiğinde veya ilgi odağı olduğunda hemen kafasını sallıyordu. Messrs, Davidson ve Slocum’ın da söyleyecekleri vardı ve onları da aynı saygınlıkla dinledi. Diğer şeylerin yanı sıra Dick babasının ne derece kaliteli ve namuslu olduğunu öğrenmiş oldu. Bu üç beyefendinin karar verdikleri program sayesinde Dick de kaliteli ve namuslu yetişecekti.
Bitirmelerine yakın Dick de birkaç şey söylemeyi üzerine vazife edindi.
“Düşünüyorum da…” diyerek söze başladı. “Ben seyahate çıkmayı planlıyorum.”
“O daha sonraları olabilecek bir şey oğlum.” dedi Bay Slocum teselli edici şekilde. “Mesela, diyelim ki sen üniversiteye gitmeyi planladığında, yılın o zamanlarında yurt dışı çok güzel olur… Doğrusu hem de çok güzel.”
“Evet, öyle.” dedi Bay Davidson kendiliğinden araya girerek. Çocuğun gözlerindeki kızgınlığı fark etmişti. Bilinçsizce dudaklarını ısırıyor ve büzüyordu aynı anda. “Tabii bu süre içinde bazı gezilere çıkabilirsin, okul tatillerinde sınırlı ölçüde bazı seyahatler mesela. Eminim mesai arkadaşlarım bana bu konuda katılacaklardır. Tabii uygun bir idare ve aynı zamanda emin ellerde olman şartıyla neden olmasın. Yarıyıl tatillerine ufak tefek geziler sıkıştırabiliriz. Bu akla yatkın ve hem de yararlı olur.”
“Benim değerim ne kadar demiştiniz?” diye sordu Dick bariz bir ilgisizlikle.
“Yirmi milyon -o da en muhafazakâr tahminle- sanırım tutar bu civarda.” diye gecikmeden cevap verdi Bay Crockett.
“Diyelim ki ben şu an yüz dolar istediğimi söyledim!” diye devam etti Dick.
“Neden? Ah! Öhö, öhö…” Bay Slocum akıl almak için etrafındakilere bakındı.
“Bu parayı ne için istediğini sormaya mecbur kalırdık.” diye cevap verdi Bay Crockett.
“Ve diyelim ki…” doğrudan Bay Crockett’ın gözlerinin içine bakarak yavaş, yavaş devam etti Dick. “Diyelim ki üzgün olduğumu ve ne için istediğimi anlatma taraftarı olmadığımı söylesem ne dersiniz?”
“O zaman alamazdın bu parayı.” Bay Crockett o kadar hızlı konuştu ki aksiliğini ve tavırlarındaki soğukluğu hemen sezebilirdiniz.
Bu bilginin kafasına girmesine izin vermek istercesine kafasını yavaşça salladı.
“Ama biliyorsunuz ki, oğlum…” diye apar topar söze girdi Bay Slocum. “Parayı idare etmek için fazla genç olduğunu anlıyorsundur. Biz senin yerine karar vermeliyiz.”
“Yani sizin izniniz olmadan bir peniye dahi dokunamayacağımı söylüyorsunuz.”
“Bir peniye dahi!” diye tersledi Bay Crockett.
Dick düşünceli bir şekilde kafasını salladı ve sonra da mırıldandı. “Anlıyorum.”
“Tabii doğal olarak biliyorsun adil davranmalıyız, özel harcamaların için sana cep harçlığı vereceğiz.” dedi Bay Davidson. “Mesela haftada bir dolar, belki de iki dolar. Büyüdükçe bu cep harçlığının miktarı da yükselecek. Ve yirmi bir yaşına geldiğinde şüphesiz hukuki niteliklere sahip olacaksın ve tabii aldığın bazı tavsiyelerle kendi işlerini idare edebileceksin.”
“Ve ben yirmi bir yaşıma gelmeden yirmi milyon dolarımın yüz dolarını istediğim gibi harcayamayacağım, öyle mi?” diye sessizce sorguladı Dick.
Bay Davidson yatıştırıcı sözlerle ona yardım etmeye çalıştıysa da Dick, onun sessiz olması için elini salladı ve sözlerine devam etti.
“Anladığım kadarıyla elime geçen paranın idaresi, dördümüz arasında sağlanan anlaşmaya bağlı olacak, öyle değil mi?”
Koruma heyetindekiler kafalarını salladılar.
“Yani biz neye karar verirsek öyle olacak.”
Koruma heyetindekiler yine kafalarını salladılar.
“O hâlde şu anda yüz dolar istiyorum.” dedi Dick.
“Ne için?” diye sordu Bay Crockett.
“Size söylemekte sakınca görmüyorum.” diye sakince cevap verdi. “Seyahate çıkacağım.”
“Bu akşam saat sekiz buçukta yatacaksın.” diye sertçe cevap verdi Bay Crockett. “Ayrıca yüz dolar falan da almıyorsun. Sözünü ettiğimiz yardımcı kadın saat altıdan önce gelecek. Daha önce açıkladığımız gibi onun günlük ve saatlik işleri olacak. Her zamanki gibi saat altı buçukta yemeğini yiyeceksin. O da seninle yiyecek ve sonra seni yatağına yatıracak. Söylediğimiz gibi annenin yerini dolduracak bu kadın. Kulakların temiz mi, boynun yıkanmış mı gibi kontrolleri yapacak.”
“Ve cumartesi gecesi banyomu yaptığımı da kontrol edecek.” Dick sesini hafifçe yükseltmişti.
“Aynen öyle.”
“Siz ne kadar, daha doğrusu ben ne kadar ödüyorum bu kadına hizmetleri için?” diye her zamanki alışkanlığıyla telaşlı ve dokunaklı bir şekilde konuşmuştu Dick. Okul arkadaşları ve öğretmenleri bu huyunu zor yoldan öğrenmişlerdi.
Zaman kazanmak için Bay Crockett ilk kez boğazını temizledi.
“Ona ben ödeme yapıyorum, öyle değil mi?” diye kışkırttı Dick. “Benim yirmi milyon dolarımdan gidiyor bu paralar biliyorsunuz.”
“Babasının kopyası!” diyebildi Bay Slocum kendi kendine.
“Bayan Summerstone ki ona bu şekilde hitap etmelisin, ayda yüz elli ve yılda toplam bin sekiz dolar alıyor.” dedi Bay Crockett.
“Resmen paramı israf ediyorsunuz!” Dick içini çekti. “Ve buna hem yiyecek hem de kalacak yer ilave edilecek!”
Ayağa kalktı. Kuşaklar boyunca süregelen aristokratlar gibi değildi belki ama Nob Hill malikânesinde on üç yıl boyunca bir aristokrat gibi yetiştirilmişti. Ayağa öyle bir kalktı ki koruma heyeti de deri koltuklarından kalkarak onunla ayakta dikilmek zorunda kaldılar. Tanımadıklarıyla rahatça konuşabilen, kibar ve iyi giyimli bir erkek çocuğu idi. İnsan hayatının iki yüzlü ve çok yönlü olabileceğini iyi biliyordu. Hece yarışmasında Mona Sanguinetti’ye yenilmesi boşuna değildi. Tim Hagan ile yorulana kadar mücadele etmesi ve sonra da iki arkadaş olarak okul bahçesindeki diğer çocuklara sözlerini geçirmeleri de boşuna değildi.
Çılgın altın avcılarının tavan yaptığı 1849’da doğmuştu.