Büyük Evin Küçük Hanımefendisi. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Büyük Evin Küçük Hanımefendisi - Джек Лондон страница 8
Lute emekleyerek piyanonun altından çıktı, Rita ve Ernestine’in katkısıyla maktulün yaptığı acımasızlıklar karşısında doğaçlama bir dans yaptılar.
Bunlar olurken Forrest karşılarına dikildi. Bu arada Lute’a anlamlı ve gizli bir göz kırpmayı da ihmal etmedi.
“Kahraman!” diye haykırdı Forrest. “Onu unutmayın. Çiçeklerle taçlandırın.”
Ve Bert, bir gün öncesinden suyu değiştirilmemiş vazoların çiçekleriyle taçlandırıldı. Lute güçlü koluyla erken açmış lalelerin içi su dolu saplarını sırılsıklam hâlde kulağın altındaki bölgeye değdirdiğinde adamcağız dayanamayıp kaçtı. Kovalamanın gürültüsü koridor boyunca yankılandı ve toplantı odasına giden merdivenlerden koşarlarken bu yankı yavaş yavaş kesildi. Forrest kendini hemen toparladı ama Büyük Ev’e doğru gülümseyerek, mahmuzlarını şangırdatarak ilerledi.
İki bahçe avlusunu geçti. Üstü İspanyol karolarıyla kaplı yürüme alanı süs bitkileri ve açmış çiçeklerle doluydu. Evin kanadı olan kısma hızlanarak yürüyorken hâlâ hızlı hızlı nefes alıyor, yaptıkları eğlenceyi düşünüyordu. Ofisine ulaştığında sekreterini kendisini bekliyor hâlde buldu.
“Günaydın, Bay Blake.” diye selamladı adamı. “Geciktiğim için özür dilerim.” Kol saatine göz attı. “Sadece dört dakika. Ne yazık ki daha erken gelemedim.”
4. BÖLÜM
Forrest, saat dokuzdan ona kadar kendisini sekreterine teslim etti. Toplumla ilgili, her türlü hayvancılık ve tarım yönetimi konularını içeren birçok yazışmayı tamamladılar. Olağan, önemsiz bir iş adamı destek almaksızın böyle bir durumda zorlanır ve başarıya ulaşmak için herhâlde gece yarılarına kadar uykusuz kalırdı.
Dick Forrest, gizliden gizliye gurur duyduğu, kendisinin kurduğu bir sistemin merkeziydi. Nasırlı parmaklarıyla önemli mektup ve dokümanlara imza atıyordu. Diğer mektuplar ise Bay Blake tarafından onaylanıyordu. O bir saat boyunca stenografiyle birçok mektuba verilen cevapları not alıyor, çözüm belirlemek amacıyla eline ulaşan diğer mektuplara da cevap yazıyordu. Bay Blake, patronundan daha uzun saatler çalıştığını gizli gizli düşünüyordu. Ayrıca başkalarının yapması için iş üretmekte patronunun üstüne yoktu. Böyle düşünüyordu Bay Blake.
Saat onda, tam tamına saat onda Forrest’ın gösteri yöneticisi Pittman ofisten içeri girdi. Bu arada Blake büyük bir yükün altına sokulmuştu. Tepsiler dolusu yazışmalar, tomarlar hâlinde dokümanlar ve silindir şeklindeki kayıt aygıtıyla kendi ofisine gitmek için gözden kayboldu.
Saat ondan on bire kadar birçok yönetici ve ustabaşı akın akın içeri girip çıktılar. Kesin üsluplu olma ve zamanı iyi kullanma konularında oldukça iyi eğitimliydiler. Kendisiyle geçirdikleri dakikaların düşünmek için harcanan dakikalar olmadığını hep aşılamıştır Dick Forrest. Rapor vermeden ya da bir öneride bulunmadan önce her zaman hazırlıklı olmalıydılar. Genel sekreter yardımcısı Bonbright her zaman saat onda Blake’in yerine geçmek için gelirdi. Bonbright, Dick Forrest’ın yanı başında durarak âdeta havada uçan kurşun kalemiyle yaylım ateşi gibi aktarılan bütün soru cevapları, beyanları, öneri ve planları not alıyordu. Çift olarak kopyalanmış ve daktilo edilmiş bu stenografi notlar onun kâbusu gibiydi, hatta bazen de yönetici ile ustabaşılarının da can düşmanları olabiliyorlardı. İlk olarak Forrest’ın mükemmel bir hafızası vardı, ikinci olarak da bunu kanıtlamak istercesine Bonbright’ın elindeki notları kelimesi kelimesine kaynak olarak gösterecek derecede yetenekliydi.
Beş on dakikalık bir görüşmeden sonra bir yöneticiyi odasından terleyerek, topallayarak ve tükenmiş hâlde çıkarken görebilirsiniz. Yine de yüksek gerilim altında geçen bir saatin sonunda Forrest, herkesi köşeye sıkıştırabiliyordu. İyi bir idareci olarak değişik departmanların, türlü türlü ayrıntılarını iyi biliyordu. Hızla geçen dört dakika içinde makinist Thompson’a Büyük Ev’in buzdolabının dinamosundaki arızanın nereden kaynaklandığını, evdeki diğer arızaları, istediği cildin bölümü ve sayfasına kadar söyleyerek Thompson’ın kütüphaneye gitmesini istediğini, Thompson’a mandıra yöneticisi olan Parkman’ın süt makinalarının kablo bağlantılarından memnun olmadığını ve kasaphanedeki soğutucuların yüklerinin normalden fazla olduğunu söyledi. Bir ara da Bonbright’a da bir not dikte ettirdi.
Her adam konusunda uzmandı ama Forrest kanıtlanmış bir biçimde onların uzmanlık alanlarındaki konularına hâkimdi. Toprak işçilerinin şefi olan Paulson, hasat yöneticisi Dawson’a gizli gizli şikâyette bulundu. “On iki yıldır burada çalışıyorum ve bir kez dahi kendi elleriyle saban sürdüğünü görmedim ama Allah kahretsin onun bile nasıl yapıldığını biliyor. Ben sana söyleyeyim. O bir dahi. Bir toprak parçasının nasıl çekip çevrileceğini bile bildiğini biliyor musun? Daha hayati tehlikesini atlatamayan o Man-Eater denen atla meşgulken sonra bir bakmışsın ertesi gün ne kadar derinlikte toprağın hangi sabanlarla sürülebileceğini anlatıyor. Poppy Merası’ndaki toprağı sürmeyi bir düşün. Hani Los Cuatos’taki Küçük Meadow’dan söz ediyorum. Bir türlü çaresini bulamıyordum. Toprağı altüst etmenin iyi fikir olacağını düşündüm. Ama patronu kandıramadım. İş bittikten sonra tesadüfen oralara geldi. Ben ona bakıyordum ama o bana bakmıyordu. Ertesi sabah ofisine çağrıldım. Hayır, kandırmıyorum, bu olaydan sonra asla kandırmıyorum.”
Saat tam on birde sürü yöneticisi Wardman saat on bir buçuğa bir toplantı ayarlamıştı. Shropshire boğalarına göz atmak için Idaholu bir alıcı olan Thayer ile arabaya gidip hayvanlara bakacaktı. Saat on birde aldığı notların üzerinde düzeltmeler yapmak isteyen Wardman ile Bonbright ofisten ayrıldığında Forrest, odada yalnız kalmıştı. Henüz çözümlenmemiş meselelerle dolu ve beşerli gruplar hâlinde birleştirilmiş birçok tel sepetten Lowa eyaletinin domuz kolerasıyla ilgili bastırdığı kitapçığı eline aldı ve göz atmaya başladı.
Bir metre seksen santim boylarında ve seksen kilo ağırlığında olan kaslı Dick Forrest kırk yaşında herhangi bir adam olabilirdi ama asla değersiz değildi. Büyük gri gözleri vardı, kaşları fazla kemerliydi, kaş ve kirpikleri koyu renkliydi. Olağan bir alna sahipti, saçları açık kahverengi ile kestane rengi arasındaydı. Alnının altında çıkık elmacık kemikleri ve altında ister istemez beraberindeki yapıyı getiren hafif çökükler oluşmuştu. Fazla iri olmayan güçlü bir çene yapısına sahipti. Burun delikleri büyüktü. Yeterince düzgün ve yeterince çıkıntılı olan burnuna gaga burun denemezdi. Kare biçimli alt çenesinde sertlikten eser yoktu. Çenesi yarıksızdı. Ağzı kızlarınki gibi sevimliydi ama bir dereceye kadar çünkü sert yapısını gizlemiyordu. En ufak bir kışkırtmada o dudaklardan dökülebilecek sözlere engel teşkil etmiyordu. Yanık tenli, pürüzsüz bir cilde sahipti. Ne var ki alnındaki esmerlik biraz daha açıktı çünkü Baden Powell şapkasının kenarı güneşten yayılan ışınları biraz engelliyordu.
Ağız ve göz çevresinde gülmekten oluşan çizgiler vardı. Ayrıca ağzının etrafında yanak çizgileri mevcuttu. Bu çizgiler de gülmekle oluşmuş gibiydiler. Ama yüzündeki her bir çizginin güçlü izler taşıdığı belliydi. Her bir çizginin anlamı kendinden emin olma duygusunun harmanıydı. Dick