Adanın Kızı Anne. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Adanın Kızı Anne - Люси Мод Монтгомери страница 13
Anne gizemli bir tebessüm etti.
“Evet, olası değil. Ama ben bunun olacağına inanıyorum. İçimdeki tuhaf, sinsi bir his, buna önsezi de diyebilirsiniz, Patty’nin Evi ile tanışacağımızı söylüyor.”
BÖLÜM 7
YENİDEN EVDE
Redmond’daki ilk haftalar uzun gibi gelse de dönemin geri kalan kısmı rüzgârın kanatları misali uçup gitti. Öğrenciler daha ne olduğunu anlayamadan kendilerini Noel sınavlarının kıskacında buluverdiler ve bu zorlu durumdan iyi kötü zaferle ayrıldılar. Birinci sınıflar liderliği şerefi Anne, Gilbert ve Philippa arasında gidip geliyordu. Priscilla ise oldukça başarılıydı. Charlie Sloane ise ucu ucuna geçmeyi başardı. Tabii kendinden emin bir şekilde her şeyde liderliğe oynar gibi davranmayı ihmal etmedi.
“Yarın bu zamanlar Green Gables’ta olacağıma inanamıyorum.” dedi Anne seyahatinden bir önceki gece. “Ama olacağım ve sen Phil, Alec ve Alonzo ile birlikte Bolingbroke’ta olacaksın.”
“Onları görmek için can atıyorum.” diye itiraf etti Phil kemirdiği çikolataya ara verince. “Onlar çok hoş çocuklar biliyor musun? Dansların, gezintilerin eğlencelerin sonu gelmiyor. Tatillerde benimle birlikte gelmediğin için seni asla affetmeyeceğim Kraliçe Anne.”
“Senin için ‘asla’ sadece üç gün sürer Phil. Bana sorman çok tatlıydı ve bir gün seninle Bolingbroke’a gitmek isterim. Ama bu yıl olmaz. Eve gitmek zorundayım. Bunu ne kadar istediğimi bilemezsin.”
“Çok da iyi zaman geçirmeyeceksin.” dedi Phil küçümsercesine. “Bir iki el işi ekibi olacaktır diye tahmin ediyorum. Bütün ihtiyar dedikoducular hem yüzüne karşı hem de arkandan konuşacaklar. Yalnızlıktan öleceksin yavrum.”
“Avonlea’de mi?” dedi fazlasıyla eğlenen Anne.
“Eğer benimle gelseydin muhteşem vakit geçirirdin. Bolingbroke saçlarına, tarzına, her şeyine deli olurdu Kraliçe Anne. Sen çok farklısın. Tam bir başarı olurdun ve ben senin yansıyan ışığında aydınlanırdım. ‘Gül olmasam bile güle yakın olurdum.’ Gelsen ya işte Anne!”
“Sosyal zafer tasvirlerin oldukça etkileyici Phil. Ama ben bu tasviri dengeleyecek başka bir tasvir yapacağım. Her ne kadar şimdilerde rengi solmuş olsa da bir zamanlar yeşil olan eski bir çiftlik evinin olduğu bir kırsala gidiyorum. Yapraksız elma bahçelerinin arasında duruyor. Aşağısında bir dere, ötelerde ise aralık köknarlarının olduğu bir koru var. Yağmurun ve rüzgârın parmaklarının çaldığı arpın sesini duyabiliyorum. Yakınlarında şu sıralar grileşmiş ve kuluçkaya yatmış bir gölet var. Evin içinde yaşlıca iki hanım var. Biri ince uzun, diğeri şişman ve kısa. Bir çift de ikiz var. Bunlardan biri model olacak çocuk, diğer ise Bayan Lynde’in tabiriyle ‘aşırı haylaz’. Verandanın üzerinde üst katta, eski hayallerin duvarında asıldığı, pansiyon döşeği sonrasında lüksün zirvesi olacak kocaman, şişman, görkemli bir tüy yatak barındıran bir oda var. Benim tasvirim nasıl Phil?”
“Pek sıkıcı gibi.” dedi Phil yüzünü ekşiterek.
“Ama asıl farklılığı atladım.” dedi Anne yumuşakça. “Orada sevgi olacak Phil. Sadık, hassas sevgi. Dünyanın başka bir yerinde asla bulamayacağım türden bir sevgi. Beni orada sevgi bekliyor ve bu da benim tasvirimi bir şahesere dönüştüren şey, renkler pek parlak olmasa da.”
Phil sessizce ayağa kalkıp elindeki çikolata kutusunu bir kenara koydu ve Anne’e sarıldı.
“Anne, keşke ben de senin gibi olsaydım!” dedi ciddi bir şekilde.
Diana bir sonraki gece Anne’i, Carmody istasyonunda karşıladı. Yüzeyine yıldızlar ekilmiş sessiz gökyüzünün altında eve döndüler. Onlar yaklaşırken Green Gables’ta bir festival havası esiyordu. Evin bütün pencerelerinde ışık vardı ve bu ışıkların parlaklığı karanlığı ateş kızılı tomurcuklar misali delerek geçiyor, Lanetli Koru’nun siyahlığına doğru salınıyordu. Bahçede yakılan ateşin etrafında dans eden iki küçük silüet vardı ve bunlardan biri, at arabası kavakların altından döndüğü sırada, esrarengiz bir çığlık attı.
“Davy bunu Kızılderililerin savaş çığlığı olarak atıyor.” dedi Diana. “Bay Harrison’ın işçi çocuğundan öğrenmiş. Sen geleceksin diye pratik yapıp duruyordu. Bayan Lynde sinirlerini yıprattığını söylüyor. Sinsi sinsi arkasından yaklaşıp çığlığı basıyor. Senin için şenlik ateşi yakmak istedi özellikle. İki hafta boyunca çalı çırpı topladı. Ateşi yakmadan önce gaz yağı dökebilmek için de Marilla’nın başının etini yedi. Kokudan anladığım kadarıyla Marilla gaz yağına razı gelmiş. Bayan Lynde, Davy’nin fırsat bulursa hem kendisini hem de etrafındaki herkesi havaya uçuracağını söyledi.”
O sırada Anne at arabasından inmişti ve Davy coşkuyla bacaklarına sarıldı. Bu arada Dora da eline yapışmıştı Anne’in.
“Dehşet bir şenlik ateşi olmamış mı Anne? Nasıl dürteceğimizi göstereyim mi sana? Şu kıvılcımları görüyor musun? Senin için yaptım. Çünkü eve döneceğin için çok mutluydum.”
Mutfak kapısı açılınca Marilla’nın ince silüeti içeriden gelen ışıkta gölge şeklinde belirdi. Anne ile karanlıkta karşılaşmak istiyordu. Bunun sebebi ise mutluluk gözyaşları dökmekten korkuyor olmasıydı. Derin duyguların gösterilmesini yakışıksız bulan ciddi, kendine hâkim Marilla’nın vaziyeti işte böyleydi. Arkasındaki Bayan Lynde ise her zamanki gibi etine dolgun, kibar ve anaçtı. Anne’in, Phil’e kendisini beklediğini söylediği o sevgi etrafını sarmıştı ve bütün tatlılığıyla onu bağrına basıyordu. Eski bağlarla, eski dostlarla ve eski Green Gables’la kıyaslanamazdı hiçbir şey. Dopdolu yemek masasına oturduklarında Anne’in gözleri yıldız yıldız parlıyordu. Yanakları gül pembesiydi ve kahkahaları billur berraklığındaydı. Üstelik Diana da bütün gece orada kalacaktı. Tıpkı eski ve güzel zamanlarda olduğu gibi… Masayı gül tomurcuğu tabak seti lütuflandırıyordu. Marilla artık dayanamadı.
“Sanırım Diana ile bütün gece konuşacaksınız.” dedi Marilla alaycı bir tavırla kızlar yukarı çıkarken. Marilla kendine ihanet ettikten sonra hep alaycı bir hâle bürünürdü.
“Evet.” dedi Anne neşeyle. “Ama önce Davy’i yatıracağım. Bunun için ısrar ediyor.”
“Tabii ki.” dedi Davy koridordan ilerledikleri sırada. “Dualarımı edeceğim birini istiyorum. Tek başına dua etmenin eğlencesi yok.”
“Tek başına dua etmiyorsun Davy. Tanrı seni hep duyuyor.”
“Ama ben onu göremiyorum.” diye itiraz etti Davy. “Görebileceğim birine dua etmek istiyorum. Bayan Lynde’e ya da Marilla’ya da dua edemem!”
Davy gri gece fanilasını kuşandığı zaman dua etmeye başlamak için pek de acele ediyor gibi değildi. Anne’in karşısında duruyor, ayaklarını birbirine sürtüyordu. Kararsız gibi bir hâli vardı.
“Gel canım, hadi diz çök.” dedi Anne.
Davy başını Anne’in kucağına