Adanın Kızı Anne. Люси Мод Монтгомери

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Adanın Kızı Anne - Люси Мод Монтгомери страница 10

Жанр:
Серия:
Издательство:
Adanın Kızı Anne - Люси Мод Монтгомери

Скачать книгу

bir etkileyicilikti bu- eklenince Redmond’daki bütün grupların, kulüplerin ve sınıfların kapıları derhâl açıldı. Onun gittiği her yere Anne ve Priscilla da gidiyordu. Phil, Anne ve Priscilla’ya “tapıyordu” özellikle de Anne’e. Her türden züppeliğe uzak içi dışı bir, sadık bir kızcağızdı. “Beni seven arkadaşlarımı da sever.” şeklinde bilinç dışı bir mottosu var gibi görünüyordu. Gittikçe genişleyen çevresine bu iki kızı pek de çabalamadan dâhil etti. İki Avonlea kızı Redmond’ı kendileri için kolaylaştıran ve güzelleştiren sosyal ilişkiler ağını kurmuşlardı. Bu hâl Philippa’nın kefilliğine sahip olmayan ve üniversitenin ilk yılında her şeyin dışında kalmaya mahkûm diğer ilk sınıf tazelerinin kıskançlığına ve şaşkınlığına sebep olmuştu.

      Hayata daha ciddi yaklaşan Anne ve Priscilla için Phil, o ilk tanışmalarındaki eğlenceli ve sevilesi bebek olarak kalmıştı hep. Yine de kendi ifadesiyle “yığınla beyni” vardı. Ne zaman ve nerede ders çalışma fırsatı yakalıyor olduğu tamamen bir muammaydı. Çünkü her zaman eğlence peşinde gibiydi ve evde olduğu zamanlarda ortalık misafirden geçilmiyordu. Bir kalbin isteyeceği kadar çok taliplisi vardı. Ne de olsa birinci sınıfların onda dokuzu ve diğer sınıfların önemli bir kısmı onun gülüşü için birbirlerine rakip olmuşlardı. Bu da onu safça mutlu ediyordu ve her bir zaferini bahtsız taliplerinin kulaklarını sızlatacak yorumlar eşliğinde Anne ve Priscilla’ya keyifle aktarıyordu.

      “Alec ve Alonzo’ya ciddi bir rakip çıkmamış gibi görünüyor.” diyerek Phil’e takıldı Anne.

      “Bir tane bile yok.” dedi Philippa. “Her hafta ikisine de mektup yazıyorum ve buradaki genç taliplerimden bahsediyorum. Bunun onları eğlendirdiğine eminim. Elbette en çok hoşlandığım kişiyi elde edemiyorum. Gilbert Blythe varlığımın farkında bile değil, tabii okşamak istediği tatlı bir yavru kediymişim gibi bana baktığı zamanlar hariç. Elbette bunun sebebini çok iyi biliyorum. Sana garezim var Kraliçe Anne. Senden gerçekten nefret etmeliyim ama ben seni deli gibi seviyorum ve seni her gün görmezsem perişan oluyorum. Daha önce tanıdığım tüm kızlardan farklısın. Bazen bana öyle bir bakıyorsun ki kendimi önemsiz hissediyorum. Her zaman olduğum o hoppa yaratık gibi hissediyorum ve daha iyi, daha akıllı, daha güçlü olma arzusu taşıyorum içimde. Sonra sağlam kararlar alıyorum. Ama karşıma çıkan ilk yakışıklı beyefendicikle beraber hepsi kafamdan çıkıp gidiyor. Üniversite hayatı muhteşem değil mi? İlk gün nefret ettiğimi düşünmek çok komik. Ama eğer nefret etmeseydim belki de seninle asla tanışamazdım. Anne lütfen bana azıcık da olsa beni sevdiğini söyle bir kez daha. Bunu duymaya can atıyorum.”

      “Seni kocamancık seviyorum ve senin çok sevgili, tatlı, şirin, kadifemsi, pençesiz küçük bir yavru kedi olduğunu düşünüyorum.” diye kahkaha attı Anne. “Ama ders çalışacak vakti ne zaman bulduğunu anlayamıyorum.”

      Phil çalışacak zaman buluyor olmalıydı çünkü sınıfının bütün derslerinin hakkını verdi. Karma eğitim öğrencilerinden nefret eden ve Redmond’a kabul edilmelerine şiddetle karşı çıkan huysuz ihtiyar matematik profesörü bile onu devirmeyi başaramadı. Anne Shirley’in kendisini fazlasıyla geride bıraktığı İngilizce hariç bütün derslerde birinci sınıfların en başarılısıydı. Anne ise Gilbert’la birlikte Avonlea’de iki yıl boyunca yaptıkları çalışmalar sayesinde ilk yıl derslerini çok kolay buldu. Bu da ona fazlasıyla keyfini çıkardığı sosyal yaşamı için bolca vakit sağladı. Ne var ki Avonlea’yi ve oradaki dostlarını bir an bile unutmadı. Haftanın en güzel anları evden aldığı mektuplardı. İlk mektuplarını alıncaya dek Kingsport’u seveceğine ya da burada kendini evinde hissedebileceğine dair ümidi yoktu. Mektuplar gelmeden önce Avonlea binlerce kilometre uzakta gibi geliyordu. Bu mektuplar uzakları yakın etmekle kalmıyor, eski ve yeni yaşamını sıkı sıkıya birbirine bağlıyordu. Öyle ki geçmişi ve bugünü birbirinden ümitsizce ayrışan iki ayrı varlık olmak yerine bütün hâlindeydi ve aynıydı. İlk parti altı mektuptan oluşuyordu. Jane Andrews, Ruby Gillis, Diana Barry, Marilla, Bayan Lynde ve Davy mektup yollamışlardı. Jane’in mektubu el yazısı ile yazılmıştı, her bir “t” harfi özenle yazılmış, “i” harflerinin üzerine ise kusursuz noktalar yerleştirilmişti. İçeriğinde tek bir ilginç cümle yoktu. Anne’in duymaya can attığı okuldan kesinlikle bahsetmiyordu ve mektubunda sorduğu sorulara cevap vermemişti. Bunun yerine kaç metre dantel işlediğinde, Avonlea’deki hava durumundan, yaptırmaya niyetlendiği yeni elbisesinden ve başı ağrıdığında nasıl hissettiğinden bahsediyordu. Ruby Gillis, Anne’in yokluğuna feryat eden uzun bir mektup döktürmüştü. Her yerde özlendiğini ifade ediyor, Redmond “ekibinin” nasıl olduğunu soruyordu. Mektubun geri kalanında ise talipleriyle ilgili üzücü tecrübelerinden bahsediyordu. Şapşal ve zararsız bir mektuptu bu ve eğer sonundaki not olmasaydı muhtemelen gülüp geçerdi. “Mektuplarından anladığım kadarıyla Gilbert, Redmond’da iyi vakit geçiriyor.” yazmıştı. “Charlie’ninse koleje pek düşkün olduğunu zannetmiyorum.”

      Demek Gilbert, Ruby’e yazıyordu! Pekâlâ. Tabii ki buna kesinlikle hakkı vardı. Ama! Anne, ilk mektubu yazanın Ruby olduğunu ve Gilbert’ın da sadece nezaket icabı cevap verdiğini bilmiyordu. Ruby’nin mektubunu iğrenerek kenara attı. Mektubun sonundaki notun delici sızısından kurtulmak için Diana’nın cıvıl cıvıl, haberlerle dolu, keyifli mektubunu hatmetmesi gerekti. Diana’nın mektubunda Fred’den biraz fazla bahsedilse de ilginç olacak bir sürü konu vardı. O kadar ki Anne, can dostunun mektubunu okurken neredeyse kendini bir kez daha Avonlea’de gibi hissetti. Marilla’nın resmî ve renksiz mektubu dedikodu ve histen fazlasıyla mahrum kalmıştı. Yine de Anne’e, o eski huzur tadı ve kendisini hep bekleyen ebedî sevgi ile beraber Green Gables’taki sade yaşama dair ufak ipuçları vermeyi ihmal etmiyordu. Bayan Lynde’in mektubu kilise haberleriyle doluydu. Ev işlerini bırakan Bayan Lynde’in kilise meselelerine ayıracak fazlasıyla vakti vardı artık ve bu işlere bütün kalbi ve ruhuyla dalmıştı. O an için papazsız Avonlea kilisesindeki kötü vaazlardan dert yanıyordu.

      Bugünlerde aptallar dışında kimsenin papaz olmadığını düşünüyorum, yazmıştı mektubuna acıyla. Bize yolladıkları adayları ve vaaz ettiği şeyleri bir bilsen! Söylediklerinin yarısı bile doğru değil daha da kötüsü sağlam doktrinlere dayanmıyor. Şu anda görüştüğümüz aday içlerinde en kötüsü. Çoğu zaman eline bir metin alıyor ve başka bir şeyden bahsediyor. Bir de tüm kâfirlerin sonsuza kadar cehennemlik olacağına inanmıyormuş. Ne biçim bir fikir bu! Eğer dediği gibiyse yabancı misyonerliklere yolladığımız bütün para heba olmuş demektir, o kadar. Geçen pazar suda yüzen balta başıyla ilgili vaaz vereceğini söyledi ama bence sadece İncil’e bağlı kalıp sansasyonel konulardan uzak durması en iyisi. Eğer bir papaz kutsal kitapta vaaz edilecek bir şey bulamıyorsa işler iyi bir noktada değil demektir. Peki sen hangi kiliseye gidiyorsun Anne? Umarım düzenli katılıyorsundur. Evden uzakta olan insanlar kiliseye gitmeyi ihmal etme eğiliminde oluyorlar. Bu anlamda üniversite öğrencilerinin büyük günahkârlar olduğunu düşünüyorum. Duyduğuma göre pazar günü kiliseye gitmek yerine çoğu ders çalışıyormuş. Umarım sen bu kadar düşmezsin Anne. Nasıl yetiştirildiğini hatırla. Bir de arkadaşlarına dikkat et. O üniversitelerde ne tür yaratıklar olduğunu asla bilemezsin. Dışarıdan süt dökmüş kedi gibi görünseler de içlerinde av peşindeki kurt olabilir, o kadar. Adalı olmayan hiçbir genç erkeğe bir şey söylemesen iyi olur.

      Papaz burayı ziyaret ettiği gün olanları sana anlatmayı unuttum. Hayatımda gördüğüm en komik şeydi. Marilla’ya şöyle dedim: “Anne burada olsaydı kahkaha atmaz mıydı sence?” Marilla bile güldü. Çarpık bacaklı, çok kısa şişman ve küçük bir adamdı papaz. O gün Bay Harrison’ın ihtiyar domuzu, koca

Скачать книгу