Ve Çeliğe Su Verildi. Николай Островский
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский страница 12
“Doğrudur derim babacığım. Yalnız şu sırtımızdaki pezevengi nasıl halledeceğiz?”
Gözleri gene sahanlığa doğru kaymıştı kendiliğinden. Alnı kırışmıştı makinistin, üstüpüyle terini kuruladı, sonra da aklını kurcalayan sorunun cevabını orada bulmak ister gibi manometreye dikti kanlanmış gözlerini. Nihayet dayanamayıp umutsuzluğunu kusmak istercesine ağdalı bir küfür savurdu.
Artem çaydanlığı kendine doğru çekmiş, susuzluğunu gidermeye çabalıyordu şimdi, dudakları kurumuştu. Her ikisi de aynı şeyi düşünüyor ama söylemeye bir türlü cesaret edemiyorlardı. Çukray’la yapmış olduğu bir konuşmayı hatırladı Artem. “Bolşevikler hakkında ne düşünüyorsun arkadaşım?” diye sormuştu Çukray, “Komünizm hakkında?..”
“Size daima yardım etmeye hazırım, bana güvenebilirsiniz.” cevabını vermişti.
Aletlerin durduğu kasaya eğildi Politovski, Artem’i dürttü ve güçlükle ama kesin bir sesle konuştu: “Bu üstadı cehenneme yolcu etmekten başka çare yok anlıyor musun?”
Derinden derine titredi Artem. Politovski ise dişlerini gıcırdatarak devam etti: “Evet, başka çare yok. İlkin o devrilecek, sonra regülatörle bütün aletler fırına atılacak ve frene basıp tüyeceğiz.”
Artem kömür çuvalını yere bırakıyormuş gibi yaparak başıyla kabul ettiğini bildirdi ve Bruzjak’a aktardı söylenenleri. Makinist yardımcısı bir süre cevap vermedi. Risk büyüktü. Almanların elindeydi her üçünün de ailesi. Dokuz can vardı sadece Politovski’yi bekleyen. Ama her üçü de biliyordu ki bu düşman birliğini kendi yurttaşlarını öldürmeye götürmenin imkân ve ihtimali yoktu.
“Kabul…” dedi sonunda Bruzjak, “Ama herifi hangimiz…” Cümleyi bitirmeye cesareti yoktu. Ne demek istediğini anlamış olan Artem, Politovski’ye döndü. “Nasıl yapacağız?”
“İçimizde en güçlü kuvvetli olan sensin, başlamak sana düşer. Şu demiri al ve okşayıver kafasını! Bir anda bitir işini!”
İhtiyarın heyecanlandığı belli oluyordu sesinden. Artem kaşlarını çatmıştı. “İmkânı yok yapamayacağım bunu. Kolum kalkmıyor, işe bak. Sonra… İyice bir düşünecek olursak… Bu zavallının da suçu yok. O da süngü zoruyla burada bulunuyor.”
Politovski’nin gözlerinde şimşekler çakıyordu sanki. “Suçu yok mu dedin? Süngü zoruyla ha!.. Peki ya biz… Bizim ne suçumuz var ki bu pisliğin içindeyiz, söyler misin? Senin gözünle bakacak olursam, bütün bu taşıdıklarımız masumlardan ibaret. Ama bu masum alayı yarın gözünü kırpmadan partizanları kurşunlayacak! ‘Suçlu partizanlar!’ Koca aptal sen de! Gören de bir ayıdan farkın yok sanır. Hiçbir işe yaramayacaksın, anlaşıldı!”
“Tamam tamam, uzatma…” diye fısıldadı Artem demire yapışırken.
“Benim gözlerim daha keskindir, bırak. Böylesi daha emin. Küreği yakala sen ve yola kömür dök. Gerekirse bana yardım edersin. Şimdi gel, çalışır gibi görünelim.”
Ellerini frene koyarken, “İyi söyledin ihtiyar.” diye tasdik etti.
Kırmızı uçlu bir asker başlığı takmış olan Alman, sahanlığın kıyısına oturup tüfeğini dizlerinin arasına sıkıştırmış, sigara içmekteydi. Elinde kürek, kömür almak için sahanlığa tırmanan Artem’e ve kömür parçalarını ufalamak ister gibi onunla birlikte gelen ihtiyar Politovski’ye dikkat bile etmedi. Politovski’nin sessiz bir işareti üzerine uysallıkla çekilip yol açtı hatta…
Kafatasının çatladığını bildiren boğuk ve kısa bir ses yükseldi. Bir an için donup kalmıştı Artem’le Bruzjak. Bir çuval gibi devrildi askerin gövdesi, gri bezden başlığı hızla kana bulandı. Sahanlığın kenarına çarpan tüfek, madenî bir ses çıkardı.
“Bu iş tamam.” diye fısıldadı Politovski suratını buruşturarak, “Artık dönüşümüz yok.” Sesi kısılır gibi olmuştu ama derhâl kendini toparlayarak ortalığa çöken ağır sessizliği yırtmak için haykırdı: “Regülatörü sökün hemen! Çabuk!”
On dakika olmadan her şey tamamlanmıştı. Kendi kaderine terk edilen lokomotif ağır ağır yavaşlıyordu şimdi. Yolun kenarındaki ağaçlar, bir ışık çemberi içinde, koyu silüetler hâlinde birdenbire dikiliyor ve yeniden gömülüyorlardı gecenin dipsiz karanlığına. Lokomotifin farları, önlerindeki birkaç metreyi aydınlatmaya yetiyordu ancak. Ağır ağır soluyan tren gittikçe yavaşlıyordu.
Politovski’nin gürlediğini işitti Artem. “Atla yumurcak, ne bekliyorsun!”
Ardından iri gövdesini karanlığa bıraktı. Toprağa değdi ayakları, atlayışın verdiği hızla bir kaç adım yürüdü ve tepetaklak yuvarlandı aniden. İki gölgenin arkasından atladığını görür gibi olmuştu.
Neşe diye bir şey kalmamıştı Bruzjak’ın evinde. Serejka’nın annesi Antonina Vasiliyevna takatinin sınırına gelmişti artık. Dört gündür bir tek haber çıkmamıştı kocasından. Korçagin ve Politovski’yle birlikte Almanlar tarafından görevlendirilmiş olduğunu biliyordu, o kadar. Ayrıca bir gün önce üç Ukraynalı muhafız gelmişti eve ve kendisini hoyratça sorguya çekmişlerdi.
Heriflerin tavrından ve sözlerinden iyice işkillenmişti kadın, büyük bir felaket yaşanacağını hissediyordu. Sonunda dayanamayıp belki bir haber gelmiştir umuduyla Marya Jakolevna’yı görmeye karar verdi.
“Nereye gidiyorsun anne?”
Gözleri yaşlarla dolu, mutfakta iş görmekte olan büyük kızı Valya’ya baktı kadın. “Korçaginlere…” dedi sesi titreyerek. “Belki onlar bir haber almışlardır. Serejka gelecek olursa Politovskilere kadar uzanmasını söylersin.”
Marya Jakolevna bu ziyaretten, gene her zamanki gibi son derece sevinç duymuştu. O da bir haber bekliyordu çünkü. Ama ilk cümlelerle birlikte her iki kadın da hayal kırıklığına uğradılar.
Korçaginlerin evini basıp arama yapmışlardı geceleyin. Artem’i kendilerine teslim etmesini istiyorlardı annesinden. Kadıncağız ne olup bittiğini bilmediği, üstelik bir de santralde iş başı yapan Pavka evde bulunmadığı için dehşete düşmüştü. Şafak söktüğünde eve dönen Pavka, içinden öldürücü bir endişenin yükseldiğini hissetti. Aralarındaki bütün karakter farkına ve Artem’in görünüşteki o amansız sertliğine rağmen iki kardeş birbirlerine son derece bağlıydılar. Yapmacığa ve gösterişe ihtiyaç duymayan, sağlam bir bağlılıktı bu ve Pavel, ağabeyi için en büyük fedakârlıkları yapmaya daima hazır hissediyordu kendini.
Evde bir dakika bile kalıp dinlenmeden depoya koştu. Çukray’ı görmek istiyordu ama bulamadı. İşçi arkadaşlar da hiçbir şey bilmiyorlardı. Politovskilere koştu Pavka ve geceleyin onlarda da arama yapıldığını öğrendi.
Kapıya vuruluyordu. Döndü Valya: “Kim o?”
Zembereği kaldırınca Marçenko’nun kızıl ve kirpi saçlı