Ve Çeliğe Su Verildi. Николай Островский
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский страница 11
![Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский](/cover_pre1259499.jpg)
Ötekinin laf dinleyecek hâli yoktu, azmıştı. “Ne?” diye haykırdı, “Bir de itiraz ediyorsun öyle mi! Hergele seni, defol buradan, hemen defol!”
Bir yandan da ayağının ucuyla vurup yem kutusunu suya yuvarlamıştı.
“Sukarko! Utanmıyor musunuz siz!” diye haykırdı Tonya.
Pavka doğrulmuştu. Artem’in şefi olan depo müdürünün oğluydu karşısındaki ve içinden gelen sese uyup da oğlanın lekeli suratını darmadağın etse bunun hesabının ağabeyinden sorulacağını bilmiyor değildi. Onun için tutuyordu kendini. Ama Pavka’nın öfkelendiğini gören liseli, hiç vakit kaybetmeden üstüne yürüdü ve suya doğru itti onu. Güçlükle koruyabildi dengesini Pavka, tepesi atmıştı. “Yaa, demek öyle?” dedi, “Al sana öyleyse!”
Ve oğlanın suratının ortasına bir yumruk indirdiği gibi toparlanmasına meydan vermeden ceketinden yakalayıp göle doğru sürükledi, onu suya attı. Çamurlu sular içinde ve hınçla gölden fırlayan Şura, yeniden saldırdı ama Pavka artık kararını vermişti. Çukray’dan aldığı dersleri hatırladı bir anda: Ağırlığı sol bacağının üzerine verecek, sağ bacağını hafifçe büküp gereceksin ve yumruğunu sadece kolunla değil bütün vücudunla, aşağıdan yukarıya, çenesinin altına doğru savuracaksın.
Birbirine çarpan dişlerin gıcırtısı işitildi önce, sonra da ipincecik bir haykırış yükseldi ve Sukarko, kolları havada daireler çizerek yeniden suya gömüldü.
Tonya’nın deli gibi gülüşüyle çınlamaktaydı kıyı. “Bravo! Bravo! Harika bir şey bu!” Alkışlamaya koyulmuştu Pavka’yı ama o oltasını toplayıp, takılmış iğneyi sert bir hareketle çektikten sonra arkasına bile bakmadan, rahatça uzaklaştı.
“Pavka Korçagin bu! Hergelenin biri işte!” dedi Viktor, genç kıza. Pavka bunu işitti ama aldırmadı.
Endişe verici bir söylenti dolaşıyordu şehirde: Demir yolu işçileri grev yapacak… Komşu kavşaktaki depo işçileri bu yolda ilk adımı atmışlardı bile. Kızılların bildirilerini taşımaktan dolayı sanık durumuna düşen iki makinist, Almanlar tarafından tevkif edilmişti. Öte yandan tarla işçileri arasında yer yer isyanlar patlak veriyordu. Köylüler böylece, ardı arkası kesilmeyen müsaderelere ve büyük toprak ağalarının dönüşüne, kendi usullerince cevap vermiş oluyorlardı.
Kazak muhafızlarının kırbaçları okşadı gene uzun uzun mujiklerin sırtını. Vilayet sınırları içinde partizanlardan kurulu on kadar birlik vardı ve sayıları her gün biraz daha kabaran bu birlikler kısmen Bolşevikler tarafından teşkilatlandırılmaktaydı. Çukray boş geçirmemişti vaktini.
AtamanIar hiç beklenmedik bir anda gar telgrafçısı Ponomarenko’yu tevkif ettiler. İnsafsızca dövdüler adamı kumandanın odasında. O da acıya dayanamayıp sonunda, grev propagandasının Roman Sidorenko tarafından yürütüldüğünü söyledi. Roman, Artem’in arkadaşlarındandı.
Sidorenko marangoz tezgâhının arkasında çalışmaktaydı. İki Alman’la bir hetmanetz13 çıkıp geldi aniden ve hermanetz tek kelime söylemeden kırbacıyla Roman’ın suratına vurdu. Sonra da yüzünü büsbütün buruşturan pis bir gülüşle marangozu kolundan yakalayıp, “Yürü bakalım köpek!” dedi, “Halledilecek bir meselemiz var, grev propagandası nasıl yapılırmış öğreteceğim sana!”
Artem’in dev vücudunu görür görmez, elini tabancasının kılıfına götürüp içgüdüyle gerilemişti kazak. Dişleri gıcırdıyordu Artem’in. “Arkadaşıma nasıl vurursun sen be namussuz!”
Kısa bacaklı Alman askeri, tüfeğini derhâl Artem’e doğrultmuştu bu arada. Tetiği çekmeye hazır bir şekilde, “Geri!” diye havladı var gücüyle.
Bu piç kadar Almanların karşısında dev yapılı işçi güçsüz kalıyor, arkadaşının yardımına koşamıyordu. İkisini birden alıp götürdüler tabii. Artem’i bir saat sonra serbest bıraktılar ama Roman’ı koyvermediler, mahzene kapattılar. On dakika sonra da bütün işçiler atölyeleri boşaltmışlardı. Çok geçmeden onlara makasçılar da katıldı. Son haddini bulmuştu öfkeleri. Kimin kaleme aldığı bilinmeyen bir dilekçeye imza toplayarak Sidorenko’nun derhâl serbest bırakılmasını talep etmişlerdi. Hele bir hetmanetz, ardında bir avuç atlı kazakla dörtnala gelip, kalabalığı tevkifle ve hatta yaylım ateşi açmakla tehdit ederek dağıtmak isteyince hiddetleri büsbütün arttı ve ortalığı kaplayan öfkeli uğultu karşısında kazaklar geri çekilmek zorunda kaldılar. Ama bütün bunlar olup biterken, gar kumandanı tarafından çağrılmış olan Alman askeriyle tıklım tıklım dolu olan kamyonlar hızla istasyona doğru ilerlemekteydi. Kalabalık ancak o vakit dağıldı. Ama işçiler atölyelere değil, evlerine gittiler. Grev tam olmuştu. Gece bekçisi bile katılmıştı greve. Çukray’ın emekleri meyve vermeye başlıyordu. Şepetovka Demiryolu Tesislerindeki ilk büyük gövde gösterisiydi bu.
Garın peronuna ağır bir mitralyöz yerleştirdi Almanlar. Kulakları tetikte bir av köpeği gibi duruyordu orada mitralyöz. Tevkifler bütün gece boyunca sürdü. Tevkif edilenler arasında Artem de vardı. Çukray ihtiyatlı davranıp dışarıda gecelediği için arkadaşlarının başına gelen belaya bulaşmaktan kurtulmuştu.
Askerî otoriteler, büyük bir hangara toplamış oldukları tutuklulara, derhâl işe başlamakla harp divanına sevk edilmek arasında bir tercih yapmalarını söylediler. Çünkü grev bütün bölgeye yayılmış durumdaydı. Yirmi dört saat boyunca bir tek tren olsun hareket etmemişti. Oysa Şepetovka’nın yüz yirmi kilometre ötesinde, Almanlarla partizanlar arasında kanlı bir savaş cereyan etmekteydi. Tren yoluyla birlikte bütün köprüleri havaya uçurmuştu partizanlar. Gerçi geceleyin bir Alman artçı birliği gelmişti ama makinist, makinist yardımcısı ve ateşçi, işlerini bırakıp kaçmış olduklarından yola devam etmeleri imkânsızdı. Oysa askerleri her ne pahasına olursa olsun cepheye taşımak gerekiyordu. Kaldı ki geride, her an gelmesi beklenen ve yedek kuvvet getiren iki katar daha vardı.
Kumandan yardımcısı, kısa bir emirname okudu. “Korçagin, Politovski, Bruzjak, treni sevk etmeye memur olan ekip sizsiniz. Reddettiğiniz takdirde derhâl kurşuna dizileceksiniz! Görevi kabul ediyor musunuz?”
İşçiler kaderlerine baş eğdiler. İster istemez razı olmuşlardı. Süngü takmış bir Alman kıtası lokomotife kadar eşlik etti kendilerine. Bu sırada büyük hangardakiler arasından bir ikinci ekip seçilmekteydi.
Kötü bir titreyişle sarsıldı lokomotif, kıvılcımlar fışkırttı karanlığa ve derin derin soluyarak son hızla gecenin içine daldı. Artem, madenî parmaklığı bir ayak darbesiyle açarak ocağa kömür doldurduktan sonra birkaç yudum su içmiş ve Makinist Politovski’ye dönmüştü. “Ne dersin babacığım, götürecek miyiz şimdi biz bu treni?”
Yaşlı adam gözlerini kırpıştırarak, “Kıçımızda süngüyle bekliyorlar!” dedi, “Götürmeyip de ne halt edeceğiz?”
Bruzjak, kömür vagonunun sahanlığından kendilerini gözetlemekte olan Alman askerlerine kaçamak bir bakış attıktan sonra, “Yapılacak tek şey…” diye fısıldadı, “Her şeyi yüzüstü bırakıp buradan savuşmaktır.”
“Ben
13
Hetmanetz: Bir hetmana bağlı kazak.