Ve Çeliğe Su Verildi. Николай Островский
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский страница 10
![Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский](/cover_pre1259499.jpg)
Bunun üzerine arama yapmak üzere derhâl bir manga asker yollanmıştı eve. Aramadan hiçbir sonuç çıkmadı ve Pavka, “Demek ki…” dedi kendi kendine, “Tehlikeyi göze alıp da iyi bir iş yaptın mı ille de zarar görmezsin.”
3
Pencereyi açıp dirseklerini dayamıştı Tonya. Canı sıkılıyordu. Evin, gözlerinin önünde uzanan bahçesine baktı bir süre. Bütün bir yıl boyunca baba evinden ayrı kalmıştı ama bir türlü inanamıyordu buna.
Her şey olduğu gibi kalmıştı bahçede, özene bezene budanmış ahududular, annesinin en sevdiği çiçeklerle süslü, temiz ve düzenli patikalar, hep bir yıl önceki gibiydi. Emektar bahçıvanın hünerli elinin izlerini taşıyordu bütün bahçe. Ama bu manzaranın düzgünlüğü ve temizliği bile sinirlendiriyordu Tonya’yı.
Yarım bıraktığı bir romanı alıp bahçeye çıktı, yağlı boyalı küçük bahçe kapısını geçip gölcüklere doğru yöneldi. Bir yanı ormanla kaplı, öteki yanı da söğütlerle süslü yol, dümdüz uzanmaktaydı önünde. İlerideki eski bir taş ocağına gitme niyetindeydi Tonya. Tam o sırada söğütlerin arasından gördüğü bir olta kamışı dikkatini çekti. Eğilip dalları aralayarak baktı ve kavruk yüzlü, küçük bir oğlan gördü. Ayakları çıplaktı çocuğun, pantolonunu da dizlerine kadar kıvırmıştı. İyice dalmıştı, öyle ki Tonya’nın ısrarla kendisine baktığını fark etmedi bile.
“Heeey!.. Burada balık var demek?”
Öfkeyle döndü Pavka. Hiç tanımadığı bir genç kızın eğilmiş bakmakta olduğunu gördü. Mavi yakalı, beyaz bir gemici gömleği vardı kızın sırtında. Parlak gri bir eteklik giymişti. Kalın çizgili çoraplar görülüyordu ayak bileklerini örten. İnce bir mendille tutturmuştu kestane rengi güzel saçlarını.
Belli belirsiz titredi olta ve durgun suda gittikçe genişleyen halkalar belirdi. Kızın narin sesi yükseldi dalların arasından: “Balık var, görmüyor musunuz? Isırdı bile oltayı.”
Birden şaşkınlığa kapılan Pavka, dört bir yana sıçrayan çamurların arasında muzaffer bir edayla çekti oltasını. Ama bir de baktı ki umutsuzca kıvrılıp bükülen yemlik solucandan başka bir şey yok iğnenin ucunda. “Balığın içine edildi işte!” dedi kendi kendine öfkeyle, “Bu kız da nereden çıkıp geldi başıma!” Şaşkınlığını gizlemek için gücünün yettiği kadar uzağa fırlattı oltayı. Fakat olta iki nilüferin arasına, yani en atılmaması gereken yere gitti. Oradaki köklere takılabilirdi. Pavka iş işten geçtikten sonra durumun farkına vardı ve kıza bakmaya cesaret edemeyerek homurdandı dişlerinin arasından: “Ciyak ciyak bağırırsanız kaçar tabii balık!”
Alaycı bir cevap geldi dalların arasından bir kamçı gibi: “Çoktan kaçmıştı balık, sizi görünce ürkmüş olmalı! Hem sonra, güpegündüz balık mı avlanır kuzum! Acemi avcı siz de!..”
Pavka elinden geldiğince kibar davranmaya kararlıydı ama bu son sözler biraz fazla ağır geldi ona, öfkelendiğini iyice belli ederek kasketini alnına yıktı ve yine de en az kırıcı kelimeleri seçmeye gayret ederek homurdandı: “Şuradan bir an önce savuşup gitseniz daha iyi olmaz mıydı acaba küçük hanım?”
Muzipçe göz kırparak cevap verdi kız: “Yoksa sizi rahatsız mı ediyorum?”
“Barışalım” diyen bir yankılanma vardı kızın sesinde. Öyle ki en seçme küfürleri sıralamaya hazırlanan Pavka çaresiz kaldı. “Bakabildiğiniz kadar bakın canınız çekiyorsa. Yer herkesin yeri, ne karışırım ben…”
Nilüferlerin arasında dalgalanıp duran oltaya endişeyle göz attı. İğne belli ki takılmıştı bir köke. Kurtarmanın imkânı yok! diye düşündü, Orospu, bir güzel dalga geçer şimdi benimle… Bir an önce defolup gitse bari!
Dalga geçme niyetinde falan değildi oysa Tonya. Kızın sudaki aksi Pavka’ya kadar uzanmaktaydı. Arada bir kendisine kaçamak bakışlar attığını gördü. Bir yandan da elindeki kitabı okuyordu. Yavaş yavaş oltasını kurtarmaya girişti Pavka. Alaylı bir bakış parladı sudaki kızın gözlerinde.
İki delikanlı sökün etti o arada. İki liseli… Depo Şefi Sukarko’nun on yedi yaşındaki oğlu -teni kızıl lekelerle kaplı olduğu için Allı Şurka diye isim takılmış, soluk benizli, tembelin biri- ile şık ve kadınsı Viktor Lehtinski… Güzel bir olta vardı Şurka’nın elinde. Bir sigara yakarak Viktor’a doğru eğildi ve göz kırptı. “Baldan daha tatlı bir kız diyorum sana azizim, bir eşini bulamazsın burada. Alabildiğine romantik bir insan. Aslında Kiev’de okuyor, tatilini geçirmek için gelmiş buraya. Babası orman müdürü. Liz’in arkadaşı kız, yani kardeşimin. Bir aşk mektubu döktürdüm kendisine, hani anlarsın ya, ‘Deli gibi seviyorum sizi ve ürpererekten cevabınızı bekliyorum.’ cinsinden. Bir de Nadson’un bir şiirini kattım araya ki deme gitsin.”
“Peki sonuç ne oldu yani?”
“Sonuç? Şimdilik nazlanıyor güzelim, maniyer yapıyor. ‘Kâğıdına yazık!’ diyor bana. Ama bilirsin, başlangıçta hepsi böyledir. Bana güven azizim, aşk konusunda eski kulağı kesiklerden biriyimdir… Ne var ki vakit kaybetmek istemiyorum onunla, kur yapmak, yalvarıp yakarmak hoşuma gitmiyor. Gece bastı mı aşağı mahalleyi dolanmak çok daha iyi… Üç rubleye kadınlar var ki azizim dudaklarını yalarsın! Cilvesi var, nazı yok üstelik… Valka Tiknof’la bir olup aklımıza esti mi gidiyoruz.”
Küçümseyerek dudak bükmüştü Viktor. “Demek böyle pisliklerle uğraşıyorsun Şura?”
Şura sigarasını fırlatıp alaycı bir sesle, “Beyefendi tiksindiler mi yoksa?” dedi, “Sanki sizin neyle uğraştığınızı bilmiyormuşuz gibi!”
Arkadaşının sözünü kesti Viktor: “Anlaştık mı şimdi, tanıştırıyorsun kızı? Hazır oradayken hızlanalım biraz.”
Tonya’ya doğru ilerlediler. Sukarko ağdalı bir selamla, “Günaydın küçük hanım!” dedi, “Nasılsınız Tumanova? Balık avlamaya niyetlisiniz herhâlde?”
“Bakıyorum sadece.”
“Arkadaşım Viktor Lehtinski’yi tanıştırayım size…” diye devam etti züppe delikanlı.
Viktor utangaç ve şaşkın bir şekilde elini uzattı kıza. Tokalaştılar.
“Niçin avlanmıyorsunuz?”
“Oltamı getirmedim.”
“Derhâl gidip getireyim oltanızı. Ben dönünceye kadar da benimkini kullanırsınız…” dedi Şura.
Kızı arkadaşıyla baş başa bırakmak için bir fırsat yakalamıştı ve memnundu, ama Tonya, “Zahmet etmeyin boşuna.” dedi ve eliyle