.

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
 -

Скачать книгу

Yaşlı Hanım onun varlığını dikkate almaktansa ölmeyi tercih edeceğini düşündü.

      O sırada Andrew Cameron’ı kararlılıkla kafasından çıkardı. Onu ve Sylvia’yı aynı anda düşünmek kutsal bir şeye saygısızlık etmek gibiydi. O gece yorgun başını yastığa koyduğunda o kadar mutluydu ki üzüm sürahisinin durduğu boş rafı düşünmek sadece anlık bir acıya sebep oldu.

      “Sevdiklerimiz için fedakârlık yapmamız güzel.” diye düşündü Yaşlı Hanım.

      İstek beslendiği şeyle büyür. Yaşlı Hanım mutlu olduğunu düşünüyordu; ancak cuma akşamı geldiğinde Sylvia’yı parti elbisesi ile göremeyeceği kadar şiddetli bir ateşe yakalandı. Onu elbise içinde hayal etmek yeterli değildi. Hiçbir şey onu görmenin yerini tutamazdı.

      Yaşlı Hanım kararlılıkla, “Onu göreceğim.” dedi Sylvia’nın odasından çıkıp köknarların arasında parlayan ışığa bakarken. Koyu renkli bir şala bürünüp sıvıştı. Dereye ve oradan da orman yoluna kadar sessizce yürüdü. Sisli bir geceydi. Ay ışığı gökyüzünü aydınlatıyordu. Yoncaların aromasını taşıyan bir rüzgâr yoldan aşağı kendisini karşılamak üzere esiyordu.

      “Keşke senin kokunu, ruhunu alıp onun hayatına dökebilseydim.” dedi rüzgâra yüksek sesle.

      Sylvia Gray odasında, partiye gitmek üzere hazır vaziyette bekliyordu. Karşısında Bayan Spencer, Amelia Spencer ve küçük Spencer kızları vardı. Yarım daire şeklinde etrafını çevrelemiş hayranlıkla seyrediyorlardı onu. Ancak bir izleyici daha vardı. Dışarıda, leylak çalısının yanında Yaşlı Lloyd Hanım vardı. Sylvia’yı zarif elbisesinin içinde net bir şekilde görebiliyordu. O gün kayın ağacına bıraktığı açık pembe güller saçlarındaydı. Ancak güller yanakları kadar pembe değillerdi ve gözleri yıldızlar gibi parlıyordu. Amelia Spencer, Sylvia’nın saçındaki güllerden birini düzelttiğinde Yaşlı Hanım onu deli gibi kıskandı.

      “Bu elbise sana özel yapılsaydı bu kadar güzel durmazdı.” dedi Bayan Spencer hayranlıkla.

      “Ne kadar da güzel değil mi Amelia? Bu elbiseyi kim göndermiş olabilir?”

      “Ah, o iyilik perisinin Bayan Moore olduğuna eminim.” dedi Sylvia. “Bunu onun dışında yapacak kimse yok. Bu yaptığı çok ince bir davranış. Janet ile birlikte partiye gitmeyi çok istediğimi biliyordu. Keşke teyzeciğim beni görebilseydi.” Sylvia bütün neşesine rağmen iç çekti. “Onun dışında beni önemseyen kimse yok.”

      Ama Sylvia ne kadar da yanılıyordu! Bir başka kişi vardı. Hem de ona çok değer veren biriydi bu kişi! Hevesli bakışlarla leylak çalısının yanında duran ve ay ışığının aydınlattığı meyve bahçesine doğru gizlice, âdeta bir gölge gibi ilerleyip ormandan geçerek evine giden Yaşlı Hanım vardı. Sylvia’nın güzelliğinin kendisine o yaz gecesinde eşlik ettiği Yaşlı Hanım…

4. Ağustos Zamanı

      Bir gün rahibin eşi, Spencervale ahalisinin adım atmaktan korktuğu yere koşa koşa gitti. Yaşlı Lloyd Hanım’a cesurca uğrayıp iki haftada bir pazar günleri bir araya gelen Dikiş Dikme Topluluğu’na katılmak isteyip istemediğini sordu.

      “Trinidad’daki misyonerliğimize yollamak üzere bir kutu hazırlıyoruz.” dedi rahibin eşi. “Sizin de aramıza katılmanızdan memnun oluruz Bayan Lloyd.”

      Yaşlı Hanım mağrur bir tavırla onu reddetmek üzereydi. Misyonerliklere ya da dikiş dikme topluluklarına karşı olduğundan değil ama. O topluluktaki herkesin dikiş malzemeleri temin etmek için haftada on sent ödemesi gerektiğini biliyordu. Zavallı Yaşlı Hanım buna güç yetiremezdi. Ancak ani bir düşünce ile dudaklarının ucuna kadar gelen reddetme ifadesini dizginledi.

      “Bu topluluğa bazı genç kızlar da katılıyordur zannedersem.” dedi ustalıkla.

      “Ah, evet hepsi geliyor.” dedi rahibin karısı. “Janet Moore ve Bayan Gray en hevesli üyelerimizden. Bayan Gray’in cumartesi öğleden sonralarını ayırması çok hoş. Çünkü bu gün öğrencilerden boş kaldığı tek gün. Kendisi çok iyi huylu.”

      “Topluluğunuza katılacağım.” dedi Yaşlı Hanım derhâl. Bunu yapmaya kararlıydı. Gerekli ödemeyi yapabilmek için günde sadece iki öğün yemek yemek zorunda kalacak olsa da.

      Bir sonraki pazar günü, James Martin’in evindeki Dikiş Topluluğu’na katıldı ve onlar için çok güzel şeyler dikti. O kadar ustaydı ki düşünmesine bile gerek yoktu. Bu da olumlu bir şeydi çünkü zihni karşı köşesinde Janet Moore ile birlikte oturan Sylvia ile meşguldü. Zarif elleriyle küçük bir çocuk için kalın bir gömlek dikiyordu kızcağız. Sylvia’yı, Yaşlı Lloyd Hanım’la tanıştırmak kimsenin aklına gelmedi ve o bu durumdan memnundu. Güzelce dikmeye devam edip karşıdaki kızların sohbetini pürdikkat dinledi. Sylvia’nın doğum gününün 20 Ağustos’ta olduğunu öğrendi. O andan itibaren Sylvia’ya bir doğum günü hediyesi verebilmenin ateşiyle kavruldu. Bu düşünce gecenin büyük bir kısmında uyanık kalmasına sebep oldu. Üzücü bir şekilde ulaştığı sonuç, detaylıca düşünse de bunun söz konusu olmadığıydı. Yaşlı Lloyd Hanım bundan dolayı gülünç bir şekilde endişelendi. Bu fikir bir sonraki dikiş gününe kadar musallat oldu ona.

      Bu kez Bayan Moore’un evinde buluşuldu. Bayan Moore, Yaşlı Lloyd Hanım’a karşı özellikle nazikti. Hasırdan yapılma sallanan sandalyeyi salona taşımakta ısrarcı oldu. Yaşlı Hanım genç kızlarla oturma odasında oturmayı tercih etse de bu nazik teklifi kabul etti ve ödülünü aldı. Sandalye salon kapısının hemen arkasındaydı. Janet Moore ile Sylvia Gray bir ara holdeki merdivenlere oturdu. Akçaağaçlardan esen soğuk bir rüzgâr ön kapıdan içeri giriyordu.

      En sevdikleri şairlerden bahsediyorlardı. Janet, Byron ve Scott’u seviyordu. Sylvia ise Tennyson ve Browning’e meyilliydi.

      “Biliyor musun?” dedi Sylvia yumuşak bir şekilde. “Benim babam bir şairdi. Bir zamanlar ufak bir şiir kitabı yayınlandı ve ben bu kitabı hiç göremedim Janet. Ne kadar da görmek isterdim hâlbuki! O üniversitedeyken basılmış. Arkadaşlarına vermek üzere az ve özel bir baskı yapılmış. Bir daha da hiç basılmadı şiirleri. Babamın şiir kitabına sahip olmayı o kadar isterdim ki… Onun yazılarından hiçbir şey yok elimde. Eğer ki olsaydı ona ait bir şeye sahip olmuş gibi olurdum. Kalbine, ruhuna, iç dünyasına sahip olmuş olurdum. Benim için bir isimden daha fazla bir şey olurdu.”

      “Babanın elinde yok muymuş hiç? Annende yok muydu ya da?” diye sordu Janet.

      “Annemde yoktu. O ben doğduğumda ölmüş biliyorsun. Ama teyzem, annemin kitapları arasında babamın şiirleri olmadığını söyledi. Annem şiir sevmezmiş. Teyzem de şiir sevmediğini söylüyor. Annem öldükten sonra babam Avrupa’ya gitti ve ertesi sene orada öldü. Oradaki eşyalarından hiçbirini bize yollamadılar. Gitmeden önce kitaplarının çoğunu satmış ve en sevdiği birkaç kitabı benim için saklasın diye teyzeme vermiş. Ama bunlar arasında kendi kitapları yoktu. Onun şiir kitabının bir baskısını bulabileceğimi zannetmiyorum ama bulabilsem çok mutlu olurdum.”

      Yaşlı Hanım eve gittiğinde kitaplarının olduğu çekmeceyi açıp sandal ağacından yapılma bir kutu çıkardı. Pelür kâğıdına sarılı ufak, ince bir kitap vardı kutunun içinde. Yaşlı Hanım’ın

Скачать книгу