Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс страница 39
Yaşlı adam, onların yanına oturarak:
– Bunu yapmak için niye buraya geldiniz? diye sordu, kuklaları büyük bir zevkle seyre koyuldu.
Küçük adam:
– Şey, gördüğünüz gibi, bu gece az ötedeki handa temsil vermeye hazırlanıyoruz da, dedi. Kukla kumpanyasının onarımla uğraştığını müşterilerimizin görmesi doğru olmaz.
Yaşlı adam, konuşmayı dinlemesi için Nell’e işaret ederek:
– Doğru olmaz mı? diye bağırdı. Niye olmaz, söylesenize!
Küçücük adam:
– Çünkü, o zaman hayal kurmaya fırsat kalmaz, oyunun tadı kaçar, diye anlattı. Baş oyuncunun gerçekte dazlak bir adam olduğunu bilirseniz onu kara perukasıyla seyretmekten zevk alır mısınız? Elbette almazsınız.
Yaşlı adam, kulaklardan birini elleyerek:
– Güzel, dedi, –sonra keskin bir kahkaha kopardı-Bu gece mi temsil vereceksiniz? Öyle mi?
Öbürü:
– Niyetimiz öyle, vali bey, diye karşılık verdi. Yanılmıyorsam, şu anda Tommy Codlin sizin buraya gelmenizin yol açtığı zararı hesaplamaya daldı. Keyfine bak, Tommy, zararın çok değildir.
Küçücük adam bu son sözleri söylerken gözlerini kırptı; yolcuların maddi durumları hakkında bir bilgi edinebildiğini anlatmak istiyordu.
B.Codlin pek ters, huysuz bir adama benziyordu. Punch’ı mezar taşının üzerinden alıp kutuya atarken bu sözlere şu karşılığı verdi:
– Bir kuruş bile kaybetmesek umurumda değil. Yalnız, sen de pek tasasızsın ya! Benim gibi, perdenin önünde durup seyircilerin yüzlerini görebilseydin, insan yaradılışını daha iyi anlardın.
Arkadaşı:
– Ah, sen bu mesleği seçmekle kendine yazık etmişsin, Tommy, dedi. Panayırlardaki oyunlarında hortlak rolüne çıktığın günlerde hortlaklardan başka her şeye inanırdın. Şimdi ise uluslararası çapta kuşkucu bir adamsın. Ben hiç bu kadar çok değişen insan görmedim.
B. Codlin, durumunu beğenmeyen bir düşünür tavrıyla:
– Boş ver, dedi. Artık her şeyi daha iyi biliyorum; kim bilir, belki de pişman olmuşumdur.
Sonra, kutudaki kuklalara dönerek, onları iyi tanıyan, aynı zamanda tiksinen bir kimse davranışıyla içlerinden bir tanesini dışarı çıkarıp arkadaşına gösterdi.
– Şuraya baksana! İşte Judy’nin elbiseleri yine lime lime olmuş. Galiba iğne ipliğin yok senin?
Küçük adam başını salladı, kuklayı tırnaklarıyla dikiyormuş gibi yaparak, usta bir oyuncu olduğunu gösterdi. Nelly, adamların zor durumda olduklarını görünce, ürkek ürkek:
– Sepetimde iğnem de, ipliğim de var, efendim, dedi. Kuklanın elbisesini onarmama izin verir misiniz? Bu işi sizden daha iyi yapabilirim sanıyorum.
B. Codlin bile böylesine isabetli bir teklife karşı koyamadı. Çok geçmeden Nelly, kutunun yanına diz çökerek, işini yapmaya koyuldu; mucize denilecek kadar başarılı bir sonuca da ulaştı.
Nell bu işle uğraşırken o ufak tefek neşeli adam ona ilgiyle baktı; gözleri kızcağızın çaresiz yol arkadaşına takılınca da bu ilgi kaybolmadı. Nell işini bitirince adam ona teşekkür etti, ne yana gitmekte olduklarını sordu.
Çocuk dedesinden yana bakarak:
– Bu gece buradan bir yere gitmeyeceğiz, sanırım, dedi.
Adam:
– Kendinize göre geceyi geçirecek bir yer arıyorsanız, bizimle aynı yerde kalsanız iyi olur bence, dedi. Tamam, işte orası. İlerideki uzun, alçak, beyaz yapı. Çok ucuzdur orası.
Yeni dostları kilisenin avlusunda kalmayı kararlaştırmış olsalardı yaşlı adam da, yorgunluğunu umursamadan, aynı yerde gecelerdi. Bu isabetli teklifi kabul ettiğini söyleyince, hep birlikte kalktılar, gene hep birlikte yürümeye koyuldular: Küçücük adam, kuklaların bulunduğu kutuyu arkasına takılı iplerden omzuna asmıştı; Nelly dedesinin elini tutuyordu; B. Codlin de ağır ağır arkalarından geliyor, kilisenin kulesine, ağaçlara alıcı gözüyle bakıyordu. Şehirlerde, kasabalarda temsilini vermesine uygun yer aramak için çevresine bakınmaya alışmıştı.
Kasabanın hanını yaşlı, şişman bir adamla karısı işletiyordu. Hancının karısı yeni konuklarına ses çıkarmamıştı; hele Nelly’nin güzelliğine hayran kalmış, hemen onun koruyucusu oluvermişti. Yemek odasında iki kuklacıdan başka kimse yoktu; çocukcağız böyle iyi bir yere düştükleri için Tanrı’ya şükrediyordu. Hancının karısı dede ile torunun ta Londra’dan geldiklerini duyunca pek şaşırdı, onların buradan sonra nereye gideceklerini de pek merak etti. Çocuk, kadının sorularına elinden geldiği kadar iyi karşılık vermeye çalışıyordu ama, yaşlı kadın bu soruların çocuğa azap verdiğini fark edince soruşturmasından vazgeçti. Kızı alıp tezgâhın önüne götürdü.
– Bu beyler yemek ısmarladılar, bir saate kadar yemek yiyecekler, dedi. Siz de onlarla birlikte yerseniz iyi edersiniz, çünkü, bunca yoldan sonra, hayli acıkmış olsanız gerek, bence. Yo, dedene bakma. Hele sen iç, o da içecektir.
Dünya bir araya gelse, küçük kız dedesini yalnız bırakmaz, ona tattırmadan ağzına bir şey koymazdı. Bu anlaşılınca yaşlı kadın da önce dedeye hizmet etmek zorunda kaldı. Böylece, karınlarını doyurduktan sonra hepsi temsilin verileceği boş ahıra koştular. İçerisi tavandan sarkan şamdanlarla iyice aydınlanmıştı.
B. Codlin kuklalarını oynatırken çevresine merakla bakınıyordu; sanki temsilin başarısızlıkla sona ereceğine inanıyormuş gibi bir hâli vardı. Oyunun seyirciler üzerindeki etkisini anlayabilmek için de gözlerini durmadan kalabalıkta gezdiriyordu; hele hancıyla karısının temsil hakkındaki düşüncelerine pek önem veriyordu, çünkü gece yenecek yemeğin kalitesi de onların temsil hakkındaki düşüncelerine bağlı olacaktı.
Ne var ki tasalanıp, boşuna kafasını yorması da gereksizdi, çünkü temsil başından sonuna kadar pek beğenildi, ahır alkışlarla inledi. Seyircilerden kimisi ayrıca bahşiş vermek istedi; bu da, oyuncuları pek sevindirdi. Duyulan kahkahalar arasında en kuvvetlisi, en sık tekrarlananı da yaşlı adamınkiydi. Nell’in sesi duyulmadı, çünkü zavallı yavrucak, başı dedesinin omzuna dayalı, uykuya dalmıştı; öyle de derin bir uykudaydı ki, yaşlı adamın onu uyandırmak için harcadığı çaba boşa gitti.
Akşam yemeği pek güzeldi ama, kızcağız yemek bile yiyemeyecek kadar yorgundu. Öyleyken, gene de dedesini yatağına yatırıp öpmeden yanından ayrılmadı. Yaşlı adam