Samet Vurgun. Ali Kafkasyalı
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Samet Vurgun - Ali Kafkasyalı страница 10
Rıza Şah Pehlevî, tahttan indirilip bir İngiliz zırhlısı ile Morris adasına sürgüne gönderilir ve 21 yaşındaki oğlu Muhammed Rıza Pehlevî tahta çıkarılır (Kafkasyalı, 2010: 218).
İngilizler, İran hükûmetine sormaksızın Amerikan askerlerini İran’a davet eder. Ülke İngiltere ve Amerika’nın ortak egemenliği altına girer (Blaga, 1997: 22 vd.).
Sovyetler Birliği, İran’da yeni bir plânı uygulamak için harekete geçer. Zindanlarda bulunan siyasî tutuklular serbest bırakılır. 11 yıldır zindanda bulunan Mir Cafer Pişeverî de Kâşan Zindanı’ndan çıkarılarak Tahran’a, oradan da Tebriz’e getirilir. İtibarlı kaynaklara göre Hoylu bir Türk ailenin çocuğu olan (Attar, 2006: 283) Pişeverî siyasî faaliyetlere başlar.
Stalin’i ikna ederek Kuzey ve Güney Azerbaycan’ı birleştirme idealinde olan Azerbaycan Komünist Partisi I. Kâtibi Mir Cafer Bağırov, Pişeverî ve arkadaşlarını Bakü’ye davet eder. Bu heyete Pişeverî’nin (İran) Azerbaycan Demokrat Partisi’nin başına getirilmesi tembihlenir ve büyük vaatlerle gönderilir (Attar, 2006: 283).
Sovyetler Birliği Ordularının İran’a müdahalesi sırasında Güney Azerbaycan’da çalışmak için Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden Azerbaycan Komünist Partisi Başkan Yardımcısı Aziz Aliyev’in başkanlığında 3816 sivil görevli gönderilir.
Sovyet Orduları İran’a girdikten 20 gün sonra Sovyet Azerbaycanı’ından 500 kişilik ilk memur grubu Eylül ayının ortalarında Güney Azerbaycan’a gönderilir. Bunların başlıca görevi Güney Azerbaycan’da Sovyet etkinliğini yaymak, edebiyat, sanat, kültür, ekonomi ve diğer alanlarda Sovyetlerin başarısını göstermektir. Ayrıca onların yalnız olmadığını, kuzeyde kardeşlerinin bulunduğunu, gerektiğinde birlikte hareket edilebileceklerini bildirmektir (Hesenli, 2002: 641; 1999: 74).
Sovyet Emperyalizmi, İran’da İngilizlere karşı verdikleri sömürü yarışında İran Türklerini kullanmak istemektedir. Bu sebeple Sovyetler Birliği, İran Türklerinin başlattığı mücadeleye destek verir (Saray, 1988: XII-II/434).
Samet Vurgun Tebriz’e gitmeden bir yıl önce 13 Aprel 1940’ta Azerbaycan’da Sovyet hâkimiyetinin 20. yıl dönümü için yazar. İlk defa 28 Mayıs 1940 tarihinde “Müellim”, “Edebiyat” ve “Komünizm” gazetelerinde yayımlanır (Vurğun, 1960: 2/340).
Şiirin “20 Bahar” adı semboliktir. Hem Azerbaycan’da Sovyet yönetiminin kuruluşunu hem de Mehmet Emin Resulzade’nin liderliğinde kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin ve Şeyh Muhammet Hiyabahi liderliğinde Tebriz’de kurulan Azadistan Devleti’nin büyük güçler tarafından yıkılışının 20. yılına işaret etmektedir.
Şiirin “prolog”, “I simfoniya” ve “Epilog” bölümlerinde Bakü’nün güzelliğinden ülkenin gelişmişliğinden, refahından ve vatandaşların özgür ve mutlu olmalarından söz etmektedir.
Ulduzlar sayrışır mavi göylerde,
İnsanlar çalışır, yaradır yérde
Yérdeki her soyuġ daş parçasından
Bir saray yaradır senetkâr insan.
Tebiet bizimle durub diz-dize,
Başından kéçeni danışır bize,
Onun da derdini yazır senetkâr,
Dünyanın ne uzun macerası var.
…
Bakı, penceresi açıġ bir bina
Ḫezer deryasını basmış bağrına.
Al géyib ġızarır yéne üfüġler,
Bir azdan gözünü açacaġ seher.
Güneş doğub seher oldu,
Ay géyindi gözel Bahar,
Düz iyirmi yaşa doldu
Ana yurda gelen bahar.
Gözel Bakı başdan-başa
Bezenmişdir al ġumaşa.
Al bayraġlar éyvanlardan
Baş eymişdir yollar üste.
Azad torpaġ… azad insan
Gelib kéçir deste-deste.
Her dodaġda bir gülüş var,
Her baḫışdan güneş parlar.
…
Şiirin “II simfoniya” bölümüne “Éşit bu nəğməmi Təbriz gözəli” mısrasıyla başlayan büyük şair, büyük ustalıkla bir nevi Güney Azerbaycan’la hasbihâl etmektedir.
Eşit bu nǝğmǝmi, Tǝbriz gözǝli,
Adındır eşqimin ilki, ǝzǝli.
O qǝmli gözlǝrin intizardadır,
Xǝyalın qǝfǝsdǝ ömrün dardadır
O gün ki, parladı şahların tacı,
Sǝn oldun bir çörǝk, bir haqq möhtacı.
Yeyildi varlığın çeynǝndi ömrün;
Ömründǝ şadlanıb gülmǝdin bir gün.
Füzuli şerindǝ adın var sǝnin,
Qüssǝdir ovlağın qǝmdir vǝtǝnin
Pǝrişan saçların nǝ tarımardır…
Ruhunda ağlayan bir neymi vardır?
Bizim ki, atamız, anamız birdir,
Qǝlbimiz, eşqimiz ayrı deyildir.
Mǝn azad olmuşam, adım da Bahar,
Sǝninsǝ qǝlbindǝ bülbüllǝr ağlar!
Düşdü qılınc kimi ortadan Araz…
Fǝqǝt, yaman günün ömrü çox olmaz.
Ah, bacım! Ürǝyin çǝkildi dara!..
Tǝpǝdǝn-dırnağa geyindin qara…
Döyünǝn qǝlbinǝ köksün dar oldu,
Yediyin, içdiyin zǝhrimar oldu.
Ağ sinǝn üstündǝ od qalandıqca,
Eşqin, mǝhǝbbǝtin tapdalandıqca,
“Möhnǝt çǝmǝnindǝn gül dǝrǝ-dǝrǝ”.
Ucaldı şairin ahı göylǝrǝ:
“Şǝbi-hicran yanar canım,
Tökǝr qan çeşmi-giryanım;
Oyadar xǝlqi ǝfqanım,
Qara bǝxtim oyanmazmı?”
Füzuli yurdunun qǝm sǝsidir bu,
Pǝrişan bir elin nalǝsidir bu.
Yox, yox, bu nalǝlǝr, bu acı qǝmlǝr,
Çǝkdiyin ağrılar, dǝrdlǝr, sitǝmlǝr
Ağ gündǝn müjdǝlǝr vermǝdi sana,
Yatdığın