Sovyet Öykü Seçkisi. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sovyet Öykü Seçkisi - Анонимный автор страница 8
“Bu kadar kötüyse neden içiyorsunuz?”
“Şehirde kaçak votka işindekileri bulmak kolay iş, orada çok fazla polis var ve insan çok… Köyde kaçak votka yapanlarla iş daha zor, alan dar ama kanun fazla işlemiyor.”
Komiser onları hor gören bir ifadeyle gülümsedi:
“Peki, köyde kanun nasıl olmalı sizce?”
Hariton, is içerisinde kalmış bir yüz ve nasırlaşmış ayağıyla sallanarak rafa oturdu ve şöyle dedi:
“Basit! Benim düşüncem şu, yeni yetmeler, yani gençlik içmesin diye tohum eken yaşlısından yetişkinlere herkese votka verilsin! Eğer birer domuza dönüşürlerse, kilere koy da ara vermeden çalışsınlar. O zaman benim hesaplarıma göre, kaçak votkacılık yok olur ve amaçları ekmek olur. Kim burda17 içmek istesin ki? Eski birer ayyaş olan yaşlıları kurtaracak bir şey yok, içkiye para harcıyorlar, belki de korkuyorlar.”
Rafın üzerinde yatan arkadaşının gömleğinin ucundan tuttu:
“Yönetimin önünde uygunsuz bir halde oturmak da neymiş Mikifor, neden yatıyorsun!” dedi.
“E, sizinle bunu konuşmaya gelmedim. Sizi neyin beklediğini biliyorsunuz,” dedi komiser sertçe.
Nikişka uzandı ve uzandığı yerden konuşmaya başladı:
“Gözünüzü korkutmayın korkaklar! Düşünün: kaç kere ölümün kıyısından döndük biz? Sen bizi kurşuna da dizebilirsin, o zaman nehirdeki tıkanıklığı bir arşın bile ilerletemeyeceksin. Tüm güç bizde. Biz aranan iki ahmak komşu, serseri Mikişka ve Haritanko… Zamanında votkayı kovasıyla içer, ucuza çalışır, hayatımızı aptalca geçirirdik, ama sen bizi adam etmeye, korkutmaya kalkma. Ateş et haydi, tıkanıklık çağlarcada öyle dursun kalsın, kokuşsun, bahçedeki su cininin pek hoşuna gider. Fakat duyduklarım doğruysa, yönetim seni de ormanın arkasında yargılamaya götürecekmiş!”
Komiser alçak tavanın altında kafasını eğerek ayağa kalktı. Aynı ses devam etti:
“Nöbetçiyi sen uzaklaştır. Zaten tepe dik ve sağanak yağış alıyor, üzerine rüzgâr esince duramaz. Başka türlü kaçamayız, sen nöbetçinin yanında kal da bizim yerimize uyu bari uslu uslu!”
“Nöbetçi asker bir kadın değil ve görevlendirildiği yerde olmak zorunda! Bir kere daha soruyorum size, Hariton ve Mikifor, tıkanıklığı açmaya gidecek, bu görevi yerine getirerek, üstlerinizden övgü alacak mısınız, yoksa…”
“Eğer ikimiz için alkol verecek, bir libre sigara ve yaşlı kadınlarımız için çay ve şeker verecekse kaldıralım!” dedi diğer bir ses.
Komiser çıktı. Banyodan şarkı sesi geliyordu:
Sen benim paltomsun, palto-o!
Seni kimse alamaz!
İnsanların önüne çıkıp bağıracağım!
Nöbetçiler, ceket istiyorum-m!
Sabah komiser tepede duruyordu. İşçi başları insanları topladı. Gökyüzüne koyu bulutlar yığıldı, yağmur hafifçe çiseliyordu. Tarlaların üzerine hızla yağan yağmur, dimdik duran çavdarların belini kimi zaman büküyordu.
Suyun üzerinde beyaz renkli kuzular kıvrıla kıvrıla gidiyor, nehirdeki sıkışıklık boyuna değil de enine doğru giderek artıyordu. Bu sıkışıklığa eklenen kütükler ise nehir boyu yoğun, geniş kitleler halinde duruyordu. Aylaklar ise dalga geçiyorlardı: “Etrafını çevirmeyi bıraktı! Döşemeye başladı!” Kütükler ıslanarak parladı. İnsanların oluşturduğu kalabalıktan bir uğultu geliyordu. Kalabalık içinden birisi şarkı mırıldanıyor, başka biri ise tekerleme söylüyordu:
Aylaklar, nehrin hüzünlüleri,
Amirler ormana sürdüler sizi,
Ormanı geçtiler, koşuşturdular, ateş açtılar,
İneği öldürüp ağladılar,
Yakın zamanlarda iş vardı,
Bak, pantolon ineğin boynuzunda asılı kaldı,
Sesini düzelterek komiser bağırdı.
“Şarkı söylemeyi bırakın! Dinleyin-n! Yoldaşlar, tomruk sıkışıklığını hanginiz kaldırırsa, ödül olarak tayın alacak: çay, şeker, sigara, bulgur!”
Aylaklar zıpkınları toprağa basarak susuyordu. Başları öne eğilmişti. Rüzgârın, şelalelerin ve kütüklerin uğultusu duyuluyordu.
“Utanın yoldaşlar! Bu kalabalık içinde tıkanıklığı düzeltecek cesur biri yok mu?”
“Evet, bakın yoldaşlar! Sıkışıklığı önce yüzeyden almak gerek!”
“Orası ne halde biliyorsunuz!”
“Görüyor musun, ensen nehre bakıyor, yüzün ise çağlarcaya!”
“Bunu size öğretmek bana düşmez. Neyi nasıl yapacağınızı biliyorsunuz!”
“Çağlarcadan sıkışıklığı bir temizleyip, şu işten bir kurtulalım. Ruhumuzu teslim etmeyeceğiz ya… Tıkanıklık açıldığında beş verst ileride bir gök gürültüsü gibi bir ses duyulacak.”
“Tekrar söylüyorum. Kim ormana daha fazla ilerlerse, işi karşılığında tayın alacak.”
“Tabi ki, yiyeceği özledik… Ölmesek bari…”
“Alın o zaman!”
“Kokusunu şimdiden duyuyoruz, işe koyulacağız!…”
İnsanlar köprüden geçerek tıkanıklığın olduğu yere yöneldi ve oraya buraya koşuşturmaya, uyuşuk bir şekilde tıkanıklıkta yer alan kütükleri kırıp, aşağı doğru yuvarlamaya başladılar. Birbirlerini uyararak sıkışıklığın nasıl göründüğüne dair bilgi veriyorlardı.
Komiser, sıkışıklığın etrafında toplanan insanlara, kapıların yanında nöbetçinin bulunduğu kara kulübeye sert ve gururlu bir şekilde baktı, silkelenip kendine geldiği anda arkasından biri bağırdı:
“Hamamları boşaltın! Yoksa bizimkiler boşuna vakit kaybedecek.”
İşçi başları tarafından sıkışıklığa neden olan kütükleri temizlemek için gönderilen aylaklar her gün geceyi gündüze katarak çalışıyor, azgın nehrin bir kıyısından diğer kıyısına döşenen geniş ve uzun köprü boyunca gidip geliyor, tıkanıklığın içerisinde sıkışan kütükleri kırıyorlardı. Kütükler boğuk bir ses çıkararak hafifçe çarpıyor,
14
Kisel: Meyve suyu, süt ve yulafla yapılan ekşimtırak bir yiyecek. (ç.n.)
15
Burda: Bulanık, tatsız, alkollü ya da alkolsüz bir içecek. (ç.n.)