Beyaz Diş. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beyaz Diş - Джек Лондон страница 4
![Beyaz Diş - Джек Лондон Beyaz Diş - Джек Лондон](/cover_pre1271210.jpg)
Ateş çıtırdadı, bir kütük gürültüyle ayrıldı. Bu sesle tuhaf hayvan karanlığa çekildi.
“Henry düşünüyordum ki…” dedi Bill.
“Ne düşünüyordun?”
“Düşünüyordum ki sopayla vurduğum buydu.”
“Hiç şüphe yok buna.” dedi Henry.
“Bir de söylemek istiyorum ki…” diye devam etti Bill. “Bu hayvanın kamp ateşini tanıyor olmasının sebebi şüphe uyandırıyor.”
“Kendine saygısı olan bir kurdun bilmesi gerekenden daha fazla şey bildiği kesin.” diye hemfikir oldu Henry. “Yemek vakti köpeklere yaklaşabilecek kadar bilgi sahibi olan bir kurdun görmüş geçirmişliği vardır.”
“Yaşlı Villan’ın kurtlarla kaçmış bir köpeği vardı bir zamanlar.” diyerek yüksek sesle düşündü Bill. “Bilmeliydim. Little Stick’teki geyik çayırının orada bir sürünün arasında vurdum onu. Yaşlı Villan bebek gibi ağlamıştı. Üç senedir görmemişti onu dediğine göre. O süre boyunca hep kurtlarlaymış.”
“Sanırsam iyi tahmin ettin Bill. Bu bir kurt köpek. Zaman zaman insanların elinden balık yemişliği var.”
“Fırsatını bulduğum anda aslında köpek olan o kurt bir et yığını olacak.” dedi Bill. “Daha fazla hayvan kaybedemeyiz.”
“Ama sadece üç kurşunun var.” diyerek itiraz etti Henry.
“Ölümü garantileyecek bir atış için beklerim.”
Sabah olduğunda Henry, ateşi yenileyerek kahvaltıyı hazırladı. Bu arada arkadaşı horulduyordu.
“Çok rahat uyuyordun.” dedi Henry arkadaşını kahvaltıya çağırırken. “Seni uyandırmaya kıyamadım.”
Bill uykulu vaziyette yemeye başladı. Bardağının boş olduğunu fark edince demliğe uzandı. Ama demlik uzanamayacağı kadar uzakta, Henry’nin yanındaydı.
“Desene Henry…” dedi kibarca çıkışarak. “Bir şey unutmadın mı?”
Henry dikkatle etrafına bakıp kafasını salladı. Bill boş demliği tuttu.
“Sana kahve yok.” dedi Henry.
“Bitti mi?” dedi Bill endişeyle.
“Hayır.”
“Midemi bozar diye mi endişelendin?”
“Hayır.”
Bill’in yüzü öfkeyle kızardı.
“O zaman açıklama yapmanı bekliyorum heyecanla.”
“Kocabaş yok olmuş.” dedi Henry.
Acele etmeyen ve yenilgiyi kabullenmiş bir tavırla başını çeviren Bill köpekleri saydı.
“Nasıl oldu?” diye sordu soğukça.
Henry omuz silkti. “Bilmiyorum. Tabii eğer Tek Kulak kayışı çiğnemediyse. Tek başına bunu yapamayacağı kesin.”
“Lanet yaratık!” Bill ciddi bir şekilde yavaş yavaş konuşuyordu. Sesinde öfkeye işaret eden bir şey yoktu. “Kendi kayışını çiğneyemediği için Kocabaş’ınkini çiğnemiş.”
“Her neyse, Kocabaş’ın sıkıntıları sona erdi. Şu anda çoktan yirmi farklı kurdun midesine inmiştir.” En son kaybettikleri köpeğin ardından Henry’nin söylediği son sözler bunlardı. “Biraz kahve al Bill.”
Ama Bill kafasını salladı.
“Hadi ama!” diye rica etti Henry demliği kaldırarak.
Bill bardağını yanına itti. “Şimdi içersem ne olayım. Eğer bir köpek kaybolursa içmem demiştim. İçmeyeceğim.”
“Ama çok güzel olmuş kahve.” dedi Henry kışkırtmak istercesine.
Bill inatçıydı. Kuru kuruya kahvaltısını etti ve oynadığı oyun için Tek Kulak’a küfürler mırıldandı.
“Bu gece onları birbirlerine ulaşamayacakları şekilde bağlayacağım.” dedi Bill yola çıktıklarında.
Yüz metre kadar mesafe katettikten sonra önden yürüyen Bill, eğilerek ayakkabısına takılan şeyi aldı. Hava karanlık olduğundan bu cismin ne olduğunu anlayamasa da dokunması yeterli oldu. Tekrar attığı bu cisim kızağa çarptıktan sonra tekrar Bill’in ayağına geldi.
“Belki de buna ihtiyacın vardır.” dedi Henry.
Bill haykırdı. Kocabaş’tan geriye kalan tek şey buydu. Onu bağladıkları sırık…
“Onu yiyip saklandılar.” dedi Bill. “Sırık tertemiz. Sırığın uçlarına bağlı kayışları yemişler. Çok açlar Henry. Bu yolculuk sona erinceye kadar seni ve beni bile yiyebilirler.”
Henry meydan okurcasına kahkaha attı. “Daha önce kurtlar tarafından bu şekilde takip edilmemiştim hiç. Ancak çok daha kötülerini gördüğüm hâlde sağlam kaldım. Seni alt etmek için bir avuç belalı yaratıktan daha fazlası gerekir Bill.”
“Bilmiyorum, bilmiyorum…” diye uğursuzca söylendi Bill.
“McGurry’e vardığımızda bilirsin.”
“Çok da hevesli değilim.” diye ısrar etti Bill.
“Rengin solmuş, seni rahatsız eden bu.” dedi Henry. “Sana lazım olan şey kinin. McGurry’e varır varmaz sana bol miktarda kinin vereceğim.”
Bill bu teşhise katılmadığını belirtircesine homurdanıp sessizliğe gömüldü. Diğer günler gibi olan bir gündü. Gün ışığı saat dokuzda göründü. On iki olduğunda ufuk görmedikleri güneşle ısındı. Öğlene doğru soğuk bir griye büründü hava. Üç saat sonra da gece oldu.
Güneşin, ortaya çıkmak için harcadığı beyhude çaba henüz sona erdiğinde Bill, kızaktaki tüfeği çıkarıp şöyle dedi:
“Sen devam et Henry. Ben görülecek bir şey olup olmadığına bakacağım.”
“Kızağa yakın dursan iyi edersin.” diye itiraz etti arkadaşı. “Sadece üç kurşunun var. Ayrıca başımıza neler geleceğini bilemeyiz.”
“Şimdi kim mızmızlanıyor?” diye sordu Bill muzaffer bir edayla.
Henry cevap vermedi. Ağır ağır yürüdüğü sırada arada bir arkasına dönüp arkadaşının kaybolduğu gri ıssızlığa endişeli bakışlar attı. Bir saat sonra