Beyaz Diş. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beyaz Diş - Джек Лондон страница 5
Birkaç dakika sonra artık kızağın arkasından ilerleyen Henry, alçak sesli bir uyarı ıslığı çaldı. Bill arkasına dönerek sessizce durdurdu köpekleri. Arkalarında, henüz döndükleri dönemeçte netlikle görebildikleri tüylü bir silüet ilerliyordu. Burnu iz üzerindeydi. Tuhaf yürüyüşü kayar gibiydi ve çaba harcamıyordu sanki yürürken. Onlar durduğunda hayvan da durdu. Başını kaldırdı. Burun delikleri kokularını yakalamış ve üzerinde çalışıyormuş gibi açılıp kapanıyordu.
“Bu dişi kurt.” diye cevap verdi Bill.
Karın üzerinde yatan köpeklerin yanından geçerek kızağın yanındaki arkadaşına katıldı. Kendilerini günlerdir takip eden ve köpeklerinin yarısını telef etmiş tuhaf hayvanı izlemeye başladılar.
Bir müddet titizlikle inceledikten sonra hayvan öne doğru bir kaç adım attı. Bu şekilde devam etti. Ta ki doksan metre kadar yaklaşıncaya dek. Ladin ağaçlarının kümelendiği yerin yakınında durdu, kafasını kaldırdı ve kendisini izleyen adamların kıyafetlerinin kokusunu ve görüntüsünü hafızasına kaydetmeye çalıştı. Hayvan onlara istekle bakıyordu. Tıpkı bir köpek gibi. Ancak bu istekli bakışlarda bir köpeğin sevgisi yoktu. Bu istekli bakışların kaynağı açlıktı. Dişleri kadar acımasız, soğuk kadar zalim bir isteklilik…
İri bir kurttu bu. Zayıf yapısına rağmen kendi türünün en irilerinden olduğu belliydi.
“Omuz yüksekliği yetmiş beş santim kadar.” dedi Henry. “Boyunun bir buçuk metre kadar olduğuna bahse girerim.”
“Bir kurt için tuhaf bir rengi var.” dedi Bill. “Daha önce hiç kızıl kurt görmemiştim. Neredeyse tarçın rengi gibi.”
Hayvan kesinlikle tarçın rengi değildi. Kürkü hakiki kurt kürküydü. Asıl rengi griydi ve yer yer soluk bir kızıllık vardı. Şaşırtıcı bu ton zaman zaman görünüp kayboluyordu. Âdeta bir göz yanılsaması gibiydi. O an için belirgin bir gri renge sahip olsa da zaman zaman tuhaf bir kızıl parıltı saçıyordu sanki. Bu rengi sıradan tecrübelerle tanımlamak mümkün değildi.
“Sanki kızak çeken Sibirya kurdu.” dedi Bill. “Kuyruğunu sallamaya başlarsa şaşırmam.”
“Hey köpek!” diye bağırdı. “Buraya gel adın her neyse.”
“Senden azıcık bile korkmuyor.” diye güldü Henry.
Bill tehditkâr bir tavırla elini sallayıp bağırsa da hayvan korkmadı. Gözlemleyebildikleri tek değişim hayvanın daha fazla tetikte olduğuydu. Onlara hâlâ açlığın acımasız hevesiyle bakıyordu. Adamlar etti, hayvan ise aç. Cesaret edebilse yanlarına gidip onları yerdi.
“Buraya bak Henry.” dedi Bill. Farkında olmayarak sesini alçalttı söyleyeceği şeyden dolayı. “Üç kurşunumuz var. Ama onu kesinlikle vurabiliriz. Kaçırmak imkânsız. Üç köpeğimizi elimizden aldı. Onu durdurmalıyız. Ne dersin?”
Henry rıza gösterircesine kafasını salladı. Bill tüfeği dikkatlice çıkardı. Omzuna götürecek olsa da olmadı. Çünkü dişi kurt bir anda yolun yanına sıçrayıp ladin ağaçları arasında kayboldu.
İki adam birbirine bakındı. Henry uzun ve durumu anlayan bir ıslık çaldı.
“Bunu bilmeliydim.” diyerek kendine kızdı Bill tüfeği tekrar yerleştirirken. “Köpeklerin beslenme zamanında gelmeyi bilen bir kurt ateş açan demirleri de bilir. Sana diyorum Henry, bu yaratık bütün sıkıntılarımızın sebebi. Eğer o olmasaydı şu anda üç yerine altı köpeğimiz olurdu. Ve sana şimdi diyorum ki Henry, onu yakalayacağım. Açık alanda vurulmayacak kadar akıllı. Ama onu bekleyeceğim. Adımın Bill olduğundan emin olduğum gibi ona pusu kuracağıma eminim.”
“Bunu yapmak için çok uzaklaşmamalısın.” diye uyardı arkadaşı. “Eğer ki sürü üzerine atlarsa şu senin üç kurşun cehennemdeki üç ‘eyvah’a dönüşür. Hayvanlar feci aç ve bir kere üzerine gelirlerse seni kesinlikle ele geçirirler Bill.”
O gece erkenden kamp yaptılar. Üç köpek kızağı altı köpek kadar kısa sürede çekemiyordu. Üstelik tükenir gibiydiler. Adamlar erkenden yatağa girdi. Ama ilk önce Bill, hayvanların birbirlerinin kayışlarını kemiremeyecek mesafede olduklarına emin oldu.
Ne var ki kurtlar daha da cesaretlenmişlerdi. Adamlar da uykularından birden fazla kez kalktılar. Kurtlar o kadar yaklaşmışlardı ki köpekler öfkeden deliye döndü. Bu sebepten maceraperest yağmacıları güvenli bir mesafede tutmak için zaman zaman ateşi yenilemek gerekiyordu.
“Denizcilerin gemiyi takip eden köpek balıklarından bahsettiğini duymuştum.” dedi Bill ateşi yenilediği zamanlardan birinde tekrar battaniyeye bürünürken. “Yani, bu kurtlar karaya ait köpek balıkları. İşlerini bizden iyi biliyorlar. Bizi yakalayacaklar. Bizi kesinlikle yakalayacaklar Henry.”
“Böyle konuşmana sebep olarak seni yarı yakalamışlar zaten.” dedi Henry sert bir şekilde. “Yakalandığını söyleyen bir adam yakalanmış sayılır. Bu şekilde konuştuğuna göre seni kısmen yediler demektir.”
“Sen ve benden daha iyi adamları yakalamışlardır.” diye cevap verdi Bill.”
“Sızlanmayı kes. Bıktım senden.”
Henry öfkeyle kendi tarafına döndü. Ancak Bill’in benzer bir öfke tepkisi vermemesine şaşırdı. Bu Bill’in yapacağı şey değildi. Çünkü kendisi keskin sözlere kolay öfkelenirdi. Henry uykuya dalmadan uzun uzun düşündü. Göz kapakları kapanıp uyumaya geçerken aklındaki düşünce şuydu:
“Bill’in canının sıkkın olduğu kesin. Onu yarın neşelendiririm.”
AÇLIK ULUMASI
Günleri şanslı başladı. Gece boyunca hiç köpek kaybetmemişlerdi. Sessizliğe, karanlığa ve soğuğa doğru ilerleyen yoldaşların morali yerindeydi. Bill önceki geceye ait önsezilerini unutmuş gibiydi. Hatta öğlene doğru köpekler bozuk yolda kızağı ters çevirdiklerinde şakacı bir şekilde azarladı hayvanları.
Tuhaf bir durumdu. Kızak, bir ağaç gövdesi ile koca bir kaya arasına sıkışmıştı. Birbirine karışan kayışları çözmeleri için hayvanları serbest bırakmaları gerekiyordu. İki adam eğilmiş kızağı düzeltmeye çalışırlarken Henry Tek Kulak’ın yandan kaytardığını gördü.
“Buraya gel Tek Kulak!” diye bağırdı ayağa kalkıp köpeğin etrafında dolaşırken.
Ancak Tek Kulak, koşumları ile birlikte karların arasına daldı. Ve orada, arkalarındaki yolun karları arasında dişi kurt kendisini bekliyordu. Kurda yaklaştıkça daha da dikkatli davranmaya başladı. Tehlikeden dolayı yavaş yavaş yürüdü ve sonra durdu. Dişi kurdu dikkatli ve şüpheli aynı zamanda da arzulu bakışlarla süzüyordu. Dişi kurt da ona gülümser gibiydi. Dişlerini tehditkâr değil de uzlaşmacı bir tavırla gösteriyordu. Tek Kulak’a doğru cilveli birkaç adım