Beyaz Diş. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beyaz Diş - Джек Лондон страница 6
Bu arada Bill, tüfeği düşündü. Ne var ki silahı ters çevrilmiş kızağın altına sıkışmıştı. Bu arada Henry kendisine yardım edip de kızağı düzelttiklerinde, Tek Kulak ve dişi kurt fazlasıyla yakınlaşmışlardı. Aralarındaki mesafe o kadar fazlaydı ki ateş etme riskine girmek yersizdi.
Tek Kulak yaptığı yanlışı anladığında çok geçti. İki adam ne olduğunu anlayamadan köpeğin geri dönüp kendilerine doğru koşmaya başladığını gördüler. Daha sonra köpeğin geri çekilmesine mani olmak için bir düzine kadar cılız gri kurdun karlar üzerinde zıplayarak yolunu kesmek üzere uygun açılardan geldiğini gördüler. Dişi kurdun oynaklığı ve cilveli hâli bir anda yok olmuştu. Hırlayarak Tek Kulak’ın üzerine fırladı. Köpek, dişi kurdu bir omuz darbesiyle itti. Ancak geri çekilme yolu kesildiğinden tekrar ulaşma niyetiyle kızağın etrafında bir daire çizerek yolunu değiştirdi. Bu kovalamacaya dâhil olan kurtların sayısı her an artıyordu. Dişi kurt Tek Kulak’ın bir adım arkasındaydı ve takibi bırakmıyordu.
“Nereye gidiyorsun?” diye sordu Henry aniden elini ortağının koluna yerleştirerek.
Bill, silkinerek arkadaşının elini çekmesini sağladı. “Buna dayanamıyorum.” dedi. “Daha fazla köpek alamayacaklar bizden.”
Elinde silah yol kenarındaki çalıların arasına girdi. Niyeti belliydi. Tek Kulak’ın kızağa ulaşmak üzere etrafını çevrelediği yola kurtlardan önce ulaşmayı planlıyordu. Tüfeği sayesinde gün ışığında kurtları korkutup köpeği kurtarabilirdi. Henry arkadaşına seslendi:
“Dikkatli ol Bill. Tehlikeye atılma.”
Henry kızağa oturdu ve izlemeye başladı. Yapabileceği bir şey yoktu. Bill çoktan gözden kaybolmuştu. Arada bir dağınık hâldeki ladin ağaç kümelerinin ve çalıların arasından Tek Kulak’ı görebiliyordu. Henry onun çaresiz olduğunu düşünüyordu. Köpek tehlikenin fazlasıyla farkında olsa da dairenin dışından koşuyordu. Kurtlarsa içerdeki daha kısa dairede ilerliyorlardı. Tek Kulak’ın peşindekilerle mesafeyi açıp onların çevrelediği dairenin içinden geçerek kızağa ulaşacağını düşünmek yersizdi.
Hepsi de hızla bir noktaya doğru yaklaşıyorlardı. Ağaçların ve çalıların arasından gördüğü kadarıyla Henry, kurt sürüsünün, Tek Kulak’ın ve Bill’in bir araya geldiğini biliyordu. Her şey beklediğinden daha kısa bir süre içinde gerçekleşti. Önce bir el ateş edildiğini işitti. Buna müteakip kısa süre sonra duyduğu iki kurşun sesi üzerine Henry, Bill’in cephanesinin tükendiğini anladı. Daha sonra hırlamalar ve acılı havlamalardan oluşan feryat sesleri duydu. Tek Kulak’ın acı ve dehşet dolu havlamalarını tanımıştı. Yaralı bir kurdun feryadını da duymuştu. Hırlamalar kesildi. Feryatlar kayboldu. Issız topraklara yeniden sessizlik çökmüştü.
Kızağın üzerinde uzunca bir süre oturdu. Ne olduğunu görmeye gitmesine gerek yoktu. Olay gözlerinin önünde gerçekleşmişçesine biliyordu her şeyi. Bir keresinde irkilerek aniden kalkıp kızaktan baltasını aldı. Ancak tekrar oturdu ve kara kara düşünmeye başladı. Ayakları hizasındaki iki köpek büzülmüş, tir tir titriyordu.
Sonunda tükenmiş bir hâlde ayağa kalktı. Bütün direnci yok olmuşçasına köpekleri kızağa bağlamaya davrandı. Omzuna bir halat geçirip köpeklerle birlikte kızağı çekmeye başlasa da çok fazla ilerlemedi. Karanlık çökmeye başladığı anda kamp yapmaya koyuldu. Büyükçe bir ateş yaktı ve köpekleri doyurdu. Kendisi için pişirdiği yemeği yiyip ateşin yakınlarına yatağını yaptı.
Ancak o yatağın keyfini çıkaramayacaktı. Daha gözlerini kapatamadan kurtlar tehlikeli bir mesafeye kadar yaklaşmışlardı. Onları görmek için çabalamaya gerek yoktu. Ateşin ve kendisinin yakınındaydılar. Ateşin ışığında yere yatıp kalkanlar, karınlarının üzerinde sürünerek ilerleyenler, ileri geri sinsice yürüyenler vardı. Hatta bazıları uyuyordu bile. Karın üzerinde orada burada köpekler gibi kıvrılarak kendisinden alınmış uykuyu çekiyorlardı.
Ateşi harladı. Bedeni ile kurtların aç dişleri arasındaki tek şeyin ateş olduğunun farkındaydı. İki köpeği kendisine yakın duruyordu.
İki taraftan kendilerini korumaları için yaslanıyorlardı. Kâh bağırıyor kâh sızlanıyorlardı. Olur da bir kurt her zamankinden daha fazla yaklaşırsa çaresizce hırlıyorlardı. Böyle zamanlarda yani köpekler hırladığında kurtlar tedirgin oluyor, tereddütle öne doğru ilerliyorlardı. Hırlamalar ve istekli havlamalardan oluşan bir koro meydana geliyordu etrafında. Daha sonra kurt sürüsü tekrar çöküyor ve bazıları bölünen uykularına devam ediyordu.
Ne var ki kurtlardan oluşan dairenin kendisine yaklaşma gibi bir eğilimi vardı. Azar azar, santim santim bir kısmı karınlarının üzerinde ilerleyerek aradaki mesafeyi azaltıyorlardı. O kadar ki neredeyse bir atlayışlık mesafe vardı aralarında. Böyle zamanlarda Henry ateşten odunlar alıp sürüye fırlatıyordu. Her seferinde hızla geri çekiliyorlardı. Olur da içlerinden birine bir parça isabet edecek olursa öfkeli havlamalar ile korkmuş hırlamalar da işitiliyordu.
Sabah olduğunda adam bezgin ve yorgundu. Gözleri uykusuzluktan genişlemişti. Karanlıkta kahvaltısını hazırladı. Saat dokuz olduğunda gün ışığının görünmesiyle beraber kurt sürüsü geri çekildi. Uzun gece boyunca planladığı işi hayata geçirmeye koyuldu. Birkaç genç ağaç keserek oluşturduğu sırıkları çaprazlama bağlayıp ağaçların gövdesinin üzerine yerleştirdi ve bir iskele meydana getirdi. Sonra da halat ve köpeklerin yardımıyla tabutu iskelenin üzerine koydu.
“Bill’i yakaladılar, beni de yakalayabilirler. Ama seni asla yakalayamayacaklar genç adam.” dedi ağaç-mezardaki ölüye seslenerek.
Daha sonra yola koyuldu. Hafiflemiş kızak, istekli köpekler tarafından çekiliyordu. Onlar da iyi biliyorlardı ki Fort McGurry’e ulaştıklarında güvende olacaklardı. Kurtlar artık açıktan takip ediyorlardı. Sakin bir şekilde iki taraftan ilerliyorlardı. Kırmızı dilleri ağızlarından dışarı sarkıyor, zayıf bedenlerindeki kaburgalar görünüyordu her hareket edişlerinde. Aşırı sıska, bir deri bir kemiktiler. O kadar zayıftılar ki Henry karın üzerine öylece yığılmamalarına şaşırıyordu.
Karanlıkta yola devam etmeye cesaret edemedi. Öğle vakti güneş, güney ufuklarını ısıtmanın yanı sıra soluk ve altın sarısı ışıklarıyla ufuk çizgisinin üzerine de uzanıyordu. Bunu bir işaret saydı. Günler uzamaya başlamıştı. Güneş geri dönüyordu. Ancak tam da ışığı gözden kaybolunca kamp kurmaya koyuldu. Soluk gün ışığı ile loş alaca karanlık birkaç saat daha devam edecekti… Henry bu soluk ışıktan faydalanarak bol miktarda odun kesti.
Gece korku ile beraber geldi. Aç kurtlar daha da cesaretlenmekle kalmamış, uykusuzluk Henry’nin daha fazla yorgun düşmesine sebep olmuştu. Omzunda battaniyelerle ateş kenarına çökmüş, baltayı dizlerinin arasına almıştı. Köpekler iki yanında yaslanıyordu. Kendini tutamayarak uyudu. Bir kere uyandığında üç dört metre kadar uzağında sürünün en büyüklerinden bir gri kurdun durduğunu gördü. Ona baktığında hayvanın tembel bir köpek misali gerindiğini, ağzını yayarak esneyerek gözlerinin içine sahiplenmiş bir tavırla baktığını gördü. Sanki kısa süre sonra yiyeceği ertelenmiş bir yemekti.
Bu kendinden emin hâl bütün sürüde hâkimdi. Kendisine aç gözlerle bakan ya da kar üzerinde sakince uyuyan yirmi