Beyaz Diş. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beyaz Diş - Джек Лондон страница 8
Adamların bağırışları, kızak sesleri, koşumların gıcırtıları ve kızak çeken köpeklerin sızlanmaları duyuluyordu. Dört kızak nehir yatağından çıkıp ağaçların arasındaki kampa girmişti. Yarım düzine adam sönmek üzere olan ateşin ortasına çökmüş adamın etrafındaydı. Onu sarsıyor ve dürterek ayıltmaya çalışıyorlardı. Onlara sarhoşmuşçasına baktı ve uykulu gibi anlamsızca bir şeyler söyledi.
“Kızıl dişi kurt… Beslenme zamanı köpeklerle beraber geldi… İlk önce köpek yemi yedi… Sonra köpekleri yedi… Sonra da Bill’i yedi…”
“Lord Alfred nerede?” Adamlardan biri kulağına bağırıp onu şiddetle sarstı.
Kafasını yavaşça salladı. “Hayır, onu yemedi. Kendisi bir önceki kampın bulunduğu yerde bir ağacın üzerinde.”
“Ölü mü?” diye bağırdı adam.
“Ve tabutun içinde.” diye cevap verdi Henry. Omzunu şiddetle çekerek kendisini sorgulayan adamdan kurtuldu. “Beni rahat bırakın. Tükendim artık. Herkese iyi geceler.”
Gözleri kırpıldı ve kapandı. Çenesi göğsüne düştü. Onu battaniyeye yatırdıkları anda horultuları soğuk havada yükselmeye başladı.
Fakat başka bir ses daha vardı. Bu ses uzaktaydı ve cılızdı. Ellerinden kaçırdıkları adamdan başka bir avın peşine düşmüş aç sürünün uluma sesi…
2. BÖLÜM
DİŞLERİN SAVAŞI
Adamların sesini ve kızak köpeklerinin sızlanmalarını ilk duyan dişi kurttu. Sönmek üzere olan ateşe sıkışmış adamdan ilk uzaklaşan da yine kendisiydi. Sürü, avlarından vazgeçmek istemediği için bir süre oyalandı, seslerden emin olduktan sonra da dişi kurdun izini takip ederek uzaklaştı.
Sürünün önlerinde koşan bozkurt aynı zamanda liderlerden biriydi. Dişi kurdun arkasından sürüyü yönlendiren de kendisiydi. Kendisini hırsla geçmeye çalışan daha genç kurtları hırlayarak uyarıyor ya da onları ısırıyordu. Karlar arasında yavaşça yürüyen dişi kurdu gördükleri zaman sürünün hızını arttıran da yine oydu.
Bozkurdun yanına geldi. Âdeta kendisine tahsis edilen yer orasıymış gibi… Sürünün hızına ayak uydurdu. Zaman zaman önüne geçen dişi kurda hırlamadı ya da dişlerini göstermedi bozkurt. Tam aksine ona karşı nazik gibiydi. Onun yanında koşmaya meylediyordu. Hatta ona yakın koşmaya başladığında hırlayıp dişlerini gösteren dişi kurttu. Zaman zaman bozkurdun omzunu keskince ısırdığı da oluyordu. Böyle zamanlarda herhangi bir öfke göstermiyordu bozkurt. Kenara fırlayıp tuhaf sıçrayışlarla sürünün önünde ilerliyordu. Mahcup bir köy delikanlısı gibi…
Bozkurdun tek sıkıntısı bu olsa da dişi kurdun başka dertleri vardı. Dişi kurdun diğer yanında birçok savaşın yara izlerini taşıyan cılız, yaşlı bir kurt vardı. Her zaman sağından koşardı. Bunun açıklaması tek gözü, yani sol gözü, olmasıydı. O da aynı şekilde dişi kurdu sıkıştırmayı seviyordu. Yaralı burnu dişi kurdun vücuduna, omzuna ya da boynuna değinceye kadar dişi kurdu sıkıştırıyordu. Dişi kurtsa solunda koşan bozkurda yaptığı gibi dişleriyle geri püskürtüyordu bu ilgiyi. Ancak ikisi de aynı anda ilgi gösterip sıkışınca ikisini de ısırmaya çalışıyor, bir yandan âşıklarını uzak tutmaya çalışırken sürünün hızına ayak uydurmaya çalışıyordu. Böyle zamanlarda koşu yoldaşları birbirine tehditkâr tavırlarla dişlerini gösteriyordu. Dövüşebilirlerdi, ancak kur tapma ve rekabet sürünün açlık sorunundan kaynaklı bekleyecekti.
Yaşlı kurt, arzularının keskin dişli nesnesi tarafından sertçe geri çevrildiği her seferinde kör olan sağ gözünün tarafında koşan üç yaşında genç bir kurda omuz atıyordu. Bu genç kurt, erişkin bir bedene sahipti. Sürünün zayıf ve aç hâli düşünülecek olursa ortalamadan daha fazla güce ve zindeliğe sahipti. Yine de tek gözlü ihtiyarın omuz hizasında koşuyordu. İhtiyarla nadiren de olsa aynı hizada koşmak istediğinde hırlama ve ısırıkla karşılaşıp yeniden omuz hizasına dönüyordu. Zaman zaman dikkatlice ve yavaşça hareket edip yaşlı kurdun ve dişi kurdun arasına giriyordu. Bundan rahatsız oldukları açıktı. Hatta üçü de rahatsızdı. Dişi kurt hırlayarak rahatsızlığını dile getirdiğinde yaşlı lider üç yaşındaki kurda dönüyordu. Dişi kurt da bazen dönüyordu. Hatta genç lider de dönerdi bazen.
Üç vahşi diş ile karşı karşıya kaldığı zamanlarda genç kurt alelacele duruyor, arkaüstü oturup ön ayaklarını havaya kaldırıp ağzına tehditkâr bir tavır vererek tüylerini dikiyordu. Sürünün ön tarafındaki bu kargaşa arka tarafların da karışmasına sebep oluyordu. Arkadaki kurtlar genç kurda çarparak arka ayakları ile yanlarına sert ısırıklar atarak rahatsızlıklarını dile getiriyorlardı. Genç kurt başına bela alıyordu. Yiyecek sıkıntısıyla beraber sinirler de bozuktu çünkü. Rahatsızlık vermek dışında bir işe yaramasa da gençliğin sonsuz inancıyla bu hareketinde ısrar ediyordu genç kurt.
Eğer ki yemek olsaydı aşk da kavga da çabucak neticelenirdi ve sürü bozulabilirdi. Ancak sürünün durumu vahimdi. Uzun süreli açlıktan dolayı zayıflamışlardı. Olağan hızlarının altında ilerliyorlardı. Arka taraflarda zayıf üyeler, çok gençler ve çok yaşlılar güç bela ilerliyorlardı. En önde ise en güçlüler vardı. Yine de sağlam vücutlu kurtlardan çok iskeletlere benziyorlardı. Her şeye rağmen ağır aksak ilerleyenler dışında hayvanlar kolayca ve yorulmadan koşturuyorlardı. Tel tel kalmış kasları tükenmez enerji kaynağı gibiydi. Çelik yapılı her bir kasın arkasında bir başka çelik yapılı biri vardı sanki.
O gün kilometrelerce yol aldılar. Gece boyunca koştular. Ertesi gün de koşuyorlardı. Donmuş ve ölü bir dünyanın yüzeyinde koşuyorlardı. Hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Engin cansızlık içinde ilerliyorlardı. Canlı olan sadece kendileriydi ve yaşamaya devam edebilmek için yiyebilecekleri canlı olan başka şeyler arıyorlardı.
Bu mücadelelerinin karşılığını aldıklarında alçaklardaki arazide bir düzine kadar akıntıdan geçmişlerdi. Nihayet bir geyiğe tesadüf ettiler. İlk buldukları iri bir erkek geyikti. Burada hem et hem de yaşam vardı. Üstelik gizemli ateşler ya da havada uçan ateşler tarafından da korunmuyorlardı. Geniş toynaklar ve yayılmış boynuzlar tanıdıkları silahlardı ve rüzgâra dikkat edip olağan sabırlarıyla saldırdılar. Kısa ve sert bir savaştı bu. İri geyiği her taraftan kuşattılar. Koca toynaklarıyla hünerle yaraladı onları. Geniş boynuzlarıyla ezdi. Mücadeleleri sırasında onları tepeledi kar üzerinde. Ama kaderinde yenilmek vardı. Dişi kurt vahşice boğazına saldırdığında ve dört bir yanına dişler saplandığında yere serildi. Mücadelesi sona ermeden ya da son darbesini vuramadan canlı canlı yediler onu.
Fazlasıyla yiyecek mevcuttu. Geyik üç yüz elli kilodan fazlaydı. Kırk kadarlık sürüye kişi başı on kilo kadar et düşüyordu. Olağanüstü bir açlığa dayanabildikleri gibi olağanüstü bir hızda yemek yiyebiliyorlardı. Birkaç saat önce sürüyle karşı karşıya gelen muhteşem hayvandan kısa süre sonra geriye kalanlar etrafa yayılmış kemiklerdi sadece.
Şimdi