Beyaz Diş. Джек Лондон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Beyaz Diş - Джек Лондон страница 7
Yarı kâbus bir uykudan uyandığında kızılımsı dişi kurdun karşısında olduğunu gördü. İki metre kadar ötesinde karda oturuyor, istekli gözlerle kendisine bakıyordu. Ayaklarındaki iki köpek sızlanıyor ya da hırlıyordu ama dişi kurt onları önemsemedi. Adama bakıyordu. O da bu bakışa bir süreliğine karşılık verdi. Dişi kurtta tehditkâr bir şey yoktu. Ona sadece büyük bir istekle bakıyordu. Ancak Henry biliyordu ki bu muazzam bir açlığa denk bir isteklilikti. Kendisi yemekti ve görüntüsü tat alma duyularını harekete geçiriyordu. Ağzı açıktı, salyaları dışarı akarken dudaklarını beklentinin verdiği hazla yalıyordu.
Adamın içinden korku dolu bir his geçti. Ona atmak üzere yanan bir oduna uzandı derhâl. Ancak oduna ulaşıp da parmaklarını geçirmeden dişi kurt geriye doğru sıçrayarak güvenli bir mesafeye sıçradı. Henry kendisine bir şeyler atılmasına alışkın olduğunu anladı. Hırlayarak geriye çekildiğinde beyaz dişlerini köklerine kadar gösterdi. İstekliliği yok olurken yerini adamı ürküten vahşi bir kötülüğe bırakıyordu. Elindeki oduna baktı ve parmaklarının ne kadar hünerli bir şekilde kavradığını gördü. Yüzeydeki düzensizliklere nasıl uyum sağladıklarına, kaba odunun altında ve üstünde nasıl kıvrıldıklarını gördü. Odunun yanan kısmına yakın küçük parmağı sıcaktan acı çekip nasıl da hassas ve otomatik bir şekilde daha soğuk bir kısmı tutmaya başlamıştı öyle. Bir anda o hassas ve narin parmakların dişi kurdun beyaz dişleri ile ezilip parçalandığını görür gibi oldu. Kullanım ömrü artık belirsiz vücuduna hiç böyle sevgi duymamıştı.
Bütün gece boyunca yanan odunlarla mücadele etti aç sürüyle. Kendine hâkim olamayarak uyuyakaldı. Yanındaki köpeklerin sızlanmaları ve hırıltıları uyandırdı onu. Sabah olduğunda gün ışığı ilk kez sürüyü dağıtmayı başaramadı. Onların gitmesini beklemesi boşunaydı. Kendisinin ve ateşin etrafında bir çember hâlinde durmaya devam ettiler. Öylesine kibirli bir sahiplenme tavrı ortaya koyuyorlardı ki gün ışığının getirdiği cesareti sarsıldı.
Yola çıkmak için çaresiz bir hamle yaptı. Ancak ateşin güvencesinden ayrılır ayrılmaz kurtlardan en gözü pek olanı ileri doğru sıçradı. Ancak kısa bir sıçrayıştı bu. Geri çekilerek kurtardı kendini Henry. Dişlerini kalçalarına geçirmesine on beş santim kalmıştı. Sürünün geri kalanı üzerine hücum ediyordu. Sağa sola yanan odun atarak uygun bir mesafeye çekilmelerini sağlıyordu.
Gün ışığında dahi ateşin yanından ayrılıp odun kesmeye cesaret edemedi. Altı metre kadar ileride kocaman ölü bir ladin ağacı vardı. Günün yarısını kamp ateşini ağacın yanına yaklaştırmakla harcadı. Düşmanlarına atmak üzere yarım düzine kadar odun parçası tutuyordu elinde sürekli. Ağaca ulaştığında en çok odunun olduğu kısma düşmesini sağlamak için etrafını inceledi.
Uyku ihtiyacının etkisini daha fazla şiddetlendirmesinin dışında gece, bir öncekinin aynısıydı. Köpeklerinin hırlamaları etkisini yitiriyordu. Ayrıca her zaman hırladıklarından duyarsızlaşmış ve uyuşuk duyuları seslerinin değişik tonlamalarını ve yoğunluğunu dikkate almıyordu. Ürpererek uyandı. Dişi kurt, bir metreden daha az bir mesafedeydi. Mekanik bir hareketle eline aldığı odunu kısa mesafeden açık ve hırlayan ağzına soktu. Acıyla haykırarak geri çekildi. Yanan etinin ve kürkünün kokusunun tadını çıkarırken altı metre kadar ötede kafasını sallayıp öfkeyle kükrediğini gördü.
Fakat bu kez uykuya dalmadan önce sağ eline yanan bir çam dalı bağladı. Gözlerini kapattıktan birkaç dakika sonra yanan etinin acısıyla uyandı. Birkaç saat boyunca böyle devam etti. Bu şekilde her uyandığında yanan odunlarla kurtları püskürttü, ateşi harladı ve eline yeniden çam dalı bağladı. Her şey yolunda gitse de bir keresinde dalı eline iyice bağlamadığından gözlerini kapattığında elinden düştü.
Rüya görüyordu. Fort McGurry’deydi. Sıcak ve rahattı. Kâğıt oynuyordu. Ayrıca kalenin etrafını kurtlar kuşatmıştı. Kapılarda kükrüyorlardı. Bazen kendisi ve oyun arkadaşları oyuna ara vererek hayvanların beyhude içeri girme çabalarına gülüyorlardı. Rüya öylesine tuhaftı ki bir çarpışma sesi duyuldu. Kapı patlayarak açıldı. Kurtların kalenin devasa oturma odasına akın ettiklerini gördü. Üzerlerine atlıyorlardı. Kapının açılmasıyla beraber kükreme sesleri fazlasıyla arttı. Kükreme onu rahatsız etmeye başladı. Rüyası başka bir şeyle iç içe giriyordu. Ne olduğunu bilmese de kükremeler devam ediyordu.
Uyandığında kükremelerin gerçek olduğunu gördü. Hırlamalar ve ciyaklamalar gerçekti. Kurtlar üzerine hücum ediyordu. Etrafında ve üzerindeydiler. İçlerinden birinin dişi koluna saplanmıştı. İçgüdüsel bir hareketle ateşe sıçradı. Sıçrarken de bacağının etini delen keskin dişi fark etti. Daha sonra ateş kavgası başladı. Sağlam eldivenleri geçici bir süreliğine ellerini korudu. Alev alev yanan odunları dört bir yana savurmaya başladı. Ta ki kamp ateşi bir yanardağa benzeyinceye dek.
Fakat bu uzun süremezdi. Yüzü sıcaktan kabarmıştı. Kaşları ve kirpikleri hafifçe yanmıştı. Ayakları da sıcağa dayanamıyordu artık. İki elinde yanan odunlarla ateşin kenarına sıçradı. Kurtlar geri çekilmişti. Yanan odunların düştüğü her yerde kardan bir cızırtı sesi geliyordu. Arada bir vahşi sıçrayışla geri çekilen bir kurt kükreyerek ve hırlayarak bu odunlardan birine bastığını ilan ediyordu.
Yanan odunları en yakındaki düşmanlarına atan adam, alev almış eldivenlerini kara fırlatarak ayaklarını soğutmak üzere yere sert sert bastı. İki köpeği de kayıptı. Pekâlâ biliyordu ki Şişko ile başlayıp ilerleyen günlerde kendisi ile sona erecek uzun süreli bir yemeğin ara öğünleri olmuşlardı.
“Beni daha ele geçiremediniz!” diye bağırdı aç hayvanlara yumruklarını savururken. Bağırma sesiyle beraber kurtlar telaşlandı. Hırlamaya başladılar. Dişi kurt karlar arasından yanına yaklaşarak aç bir arzuyla onu izlemeye başladı.
Aklına yeni gelen bir fikri hayata geçirmeye koyuldu. Ateşten geniş bir çember yapıp içine çöktü. Kıyafeti eriyen kardan kendisini koruyordu. Bu şekilde alevlerin güvencesinde kaybolunca sürü, ona ne olduğunu anlamak için yaklaştı. O zamana kadar yanaşmadıkları ateşin yakınında bir daire oluşturup âdeta köpek misali gözlerini kırpıp esneyerek zayıf bedenlerini alışkın olmadıkları sıcaklıkta esnettiler. Daha sonra dişi kurt oturdu, burnunu yıldıza kaldırıp ulumaya başladı. Diğer kurtlar da teker teker ona eşlik ettiler. Bütün sürü burunları havaya dikilmiş vaziyette açlık ulumalarını gerçekleştiriyorlardı.
Şafak geldi sonra da gün ışığı. Ateş azalmıştı. Yakıtları bittiğinden daha fazlasına ihtiyaç vardı. Adam alev çemberinden dışarı çıkmaya davransa da kurtlar onu karşılamaya hazırdı. Yanan odunlar yana çekilmelerini sağlasa da artık geri çekilmiyorlardı. Onları püskürtmeye çalışması boşunaydı. Vazgeçip çemberin içinde tökezlediğinde kurtlardan biri üzerine atladı ve hedef şaşırarak dört ayağının üzerinden alevlerin içine düştü. Dehşetle haykırıp hırladı ve pençelerini karda soğuttu.
Adam battaniyelerinin üzerine çömelir vaziyette oturdu. Vücudu öne doğru eğilmiş, rahatlamış