Avonleali Anne. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Avonleali Anne - Люси Мод Монтгомери страница 11
“Ama gerçekten var.” diye haykırdı, bu aykırı duruma sessizlik içinde tahammül edemeyen Anne. “Hem de çok sayıda olumlu yönü var Bayan Andrews. Dünya güzel bir yer.”
“Eğer benim kadar uzun süre yaşamış olsaydın böylesine olumlu fikirlerin olmazdı.” diyerek keskin bir cevap verdi Bayan Eliza yüzünü ekşiterek. “Ayrıca bu dünyayı geliştirmek için de bu kadar hevesli olmazdın. Annen nasıl Diana? Olur şey değil, son zamanlarda kuvvetten kesilmiş galiba. Çok feci bitkin görünüyor. Peki, Marilla’nın tamamen kör olmasına ne kadar kaldı Anne?”
“Eğer çok dikkatli olursa gözlerinin daha kötüye gitmeyeceğini söyledi doktor.” dedi Anne kekeleyerek.
Eliza kafasını salladı.
“Doktorlar insanların moralini bozmamak için hep böyle konuşuyorlar. Yerinde olsam fazla ümitlenmezdim. En kötüsüne hazır olmak en iyisidir.”
“Peki, en iyisi için de hazırlanmamız gerekmez mi?” dedi Anne. “En kötüsünün olması kadar mümkün bu da.”
“Tecrübelerime göre öyle değil. Senin on altı yaşına karşın ben elli yedi yıl yaşadım.” diye cevap verdi Eliza. “Kalkıyor musunuz? Umarım bu topluluk Avonlea’nin daha da dibe vurmasını engeller ama çok da ümidim yok bu konuda.”
Anne ve Diana oradan seve seve uzaklaşıp tombul midilli ne kadar uzağa gidebilirse o kadar uzağa gittiler. Kayın ormanının aşağısındaki kavisten döndüklerinde dolgun bir silüetin Bay Andrews’un çayırından hızla geçerek kendilerine heyecanla el salladığını gördüler. Gelen kişi Catherine Andrews’tu ve o kadar nefes nefese kalmıştı ki güç bela konuşuyordu. Anne’in eline birkaç çeyreklik sıkıştırdı.
“Avonlea binasının boyanması için katkıda bulunmak istiyorum.” dedi tek solukta. “Size bir dolar vermek isterdim ama Eliza öğrenir diye yumurta paramdan daha fazlasını almaya cesaret edemiyorum. Topluluğunuz çok ilgimi çekti ve çok iyi şeyler yapacağınıza inanıyorum. Ben iyimser biriyim. Eliza ile yaşadığımdan böyle olmak zorundayım. Yokluğumu fark etmeden geri dönmem lazım. Tavukları beslediğimi düşünüyor. Kapı kapı dolaşma işinde size başarılar diliyorum. Eliza’nın dedikleri canınızı sıkmasın. Dünya daha iyiye gidiyor. Kesinlikle öyle.”
Bir sonraki ev Daniel Blair’in eviydi.
“Her şey karısının evde olup olmamasına bağlı.” dedi Diana derin tekerlek izleriyle dolu yoldan ilerledikleri sırada. “Eğer evdeyse tek sent alamayız. Dan Blair’in eşinin iznini almadan saçını kestirmeye cesaret edemediğini söylüyor herkes. En hafif tabirle çok cimri bir insan. Dediğine göre cömert olmadan önce adil olması gerekiyormuş. Bayan Lynde’e soracak olursan o kadar çok ‘önceymiş’ ki cömerte bir türlü sıra gelmiyormuş.”
Anne, Blair hanesinde yaşadıklarını o akşam Marilla’ya anlattı.
“Atlarımızı bağlayıp mutfak kapısını tıklattık. Kimse cevap vermedi ama kapı açıktı ve kilerdeki bir kişinin korkunç bir şekilde saydırdığını duyabiliyorduk. Kelimeleri anlayamasak da Diana bu kelimelerin tınısından küfür olduklarını anladığını söyledi. Her zaman sessiz ve uysal olan Bay Blair’e inanamadım Marilla; çünkü sinirden küplere biniyordu. Zavallı adam pancar gibi kızarmıştı ve alnından terler dökülüyordu. Eşinin pötikareli önlüklerinden biri vardı üzerinde. ‘Şu canı çıkmayasıca şeyi kapatamıyorum.’ dedi. ‘O kadar sıkı bağlanmış ki çözülmüyor da. Beni hoş görmek zorundasınız hanımlar.’ Hiç sorun olmadığını söyledikten sonra içeri girip oturduk. Bay Blair de oturdu. Önlüğü arkasına alıp büktükten sonra sardı. Ama o kadar utanmış ve endişeli görünüyordu ki onun adına üzüldüm. Diana da uygunsuz bir zamanda gelip gelmediğimizi sordu. ‘Hiç alakası yok.’ dedi Bay Blair gülümsemeye çalışarak. Biliyorsun o her zaman kibardır. ‘Biraz meşguldüm. Kek yapmaya çalışıyordum. Eşim kız kardeşinin bu akşam Montreal’den buraya ziyarete geleceğini haber veren bir telgraf aldı.’ Tren istasyonuna onu karşılamaya gidecek ve bana da çay için kek yapmamı söyledi. Tarifi yazdı ve bana da ne yapacağımı söyledi. Ama ben talimatların yarısını unuttum bile. Ayrıca şöyle diyor, ‘Damak zevkinize göre tatlandırın.’ Bu ne demek acaba? Nasıl anlayacağım? Peki ya benim damak zevkim diğer kişilerin damak zevkleriyle uyuşmazsa? Küçük katlı bir pasta için bir yemek kaşığı vanilya yeter mi?”
“Zavallı adam için daha fazla üzüldüm. Bu adamın bildiği bir iş değildi. Daha önce kılıbık kocalar duymuştum ama galiba ilk kez birini gördüm. İçimden şöyle söylemek geldi. ‘Bay Blair, eğer Avonlea binası için katkıda bulunursanız kekinizi karıştırırım.’ Sonra sıkıntı içindeki bir insanla pazarlık etmenin pek de komşuluğa yakışır bir şey olmayacağını düşündüm aniden. Böylece hiçbir şart öne sürmeden kekini karıştırmayı teklif ettim. Teklifimin üzerine atladı. Evlenmeden önce kendi ekmeğini yapmaya alışkın olsa da keklerin kendisini aştığını ama yine de eşini hayal kırıklığına uğratmak istemediğini söyledi. Bana başka bir önlük verdi. Diana yumurtaları çırptı ben de keki karıştırdım. Bay Blair bize diğer malzemeleri getirdi bir koşu. Bu arada önlüğünü tamamen unutmuştu ve koşuştururken önlük arkasında salınıyordu. Diana bu görüntü karşısında gülmemek için zor tutmuş kendini. Keki güzelce pişirebileceğini söyledi. Buna alışkınmış. Sonra masraflarımızı sordu ve dört dolar bağışladı. Yani senin anlayacağın ödülümüzü aldık. Ama tek sent bile alamasaydık yine de ona yardımcı olmanın gerçek bir Hristiyanlık davranışı olduğunu düşünürdüm.”
Bir sonraki durak Theodore White’ın eviydi. Ne Anne ne de Diana buraya daha önce gelmemişlerdi ve misafirperverlik konusunda pek iyi olmayan Bayan Theodore ile çok az tanışıklıkları vardı. Ön kapıdan mı yoksa arka kapıdan mı girmelilerdi? Kızlar, konuyu fısıldaşarak istişare derken Bayan Theodore kolları gazetelerle dolu vaziyette ön kapıda göründü. Gazeteleri teker teker veranda zeminine ve merdivenine yaydı göstere göstere. Şaşkın ziyaretçilerinin ayağına kadar gazete sermeye devam etti.
“Lütfen ayaklarınızı çimlere güzelce sildikten sonra şu gazetelerin üzerinde yürür müsünüz?” dedi gergin bir şekilde. “Tüm evi silip süpürdüm ve içeri daha fazla toz sürüklenmesini istemiyorum. Dün yağmur yağdığından giriş yolu çok çamurlu.”
“Sakın güleyim deme.” diye fısıldayarak uyardı Anne, gazetelerin üzerinde uygun adım yürüdükleri sırada. “Ne söylerse söylesin ne olur bana bakma Diana. Yoksa kendimi tutamayacağım.”
Gazeteler koridora ve ciddi, lekesiz salona kadar uzatılmıştı. En yakındaki koltuğa temkinli bir şekilde oturan Anne ve Diana ziyaretlerinin sebebi açıkladılar. Bayan White da onları sözlerini kesmeden kibarca dinledi. Sadece iki kez maceracı bir sineği kovalamak ve Anne’in elbisesinden halıya düşen küçük bir tutam çimeni almak için araya girdi. Anne feci bir suçluluk duygusu içindeydi. Fakat Bayan White iki dolarlık bir katkıda bulundu. Diana bu katkının sebebini oraya geri dönmelerini engellemek olduğunu söyledi ayrıldıkları zaman. Kızlar daha atlarının bağını çözmeden Bayan White gazeteleri toplamıştı. Bahçeden uzaklaşırlarken kadının girişi harıl harıl süpürdüğünü gördüler.
“Bayan Theodore White’ın yaşayan en titiz kadın olduğunu duymuşumdur