Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 40
Bütün o akşam boyunca olup bitenlerin ancak o türlü olup biteceğine artık kesinlikle inanmış bulunan Piyer, artık önceden şahit olduklarında olduğu gibi bu olaya da fazla önem vermeyecekti.
İlahiler kesilmişti şimdi. Birinci papazın, kutsal ekmeği aldığı için hastayı kutsayan sesi yükseldi. Hep aynı bitkinlik içinde, hareketsiz yatıyordu hasta. Ve çevresinde bulunan herkes hareket hâlindeydi. Ayak sesleri fısıltılara karışmaktaydı. Bunların arasında Anna Mihailovna’nın fısıltısı, daha belirgin olarak işitiliyordu.
Kadının, “Mutlaka karyolaya kaldırmalı, burada kalması hiç doğru değil.” dediğini işitti Piyer.
Hekimler, prensler ve kadınlı erkekli uşaklarla hizmetçiler Kont’un çevresini öylesine sarmışlardı ki delikanlı, o aslan yelesini andıran ak saçlarını ve kızıla çalan solgun benzini göremiyordu artık; oysa tören boyunca durmaksızın birtakım yüzlere de baktığı hâlde, ilgisini bir an bile ondan başkasına vermemişti…
Koltuğun çevresinde biriken insanların dikkatli hareketlerinden, can çekişen hastayı yerinden kaldırıp yatağına taşıdıklarını anladı Piyer. Uşaklardan birinin, ürkek bir sesle “Elimi tut, düşüreceksin!” diye fısıldadığını işitti.
Bir başkası, “Daha aşağıdan!” dedi sabırsız ve emredici bir tonda.
Bunların yanı sıra derin derin solumalar ve ayak değiştirmeler de işitilmekteydi. Sonra adımlar sıklaştı birden. Taşıdıkları yük, onlara taşıyamayacakları kadar ağır geliyordu sanki.
Anna Mihailovna’nın da aralarında yer aldığı taşıyıcılar, delikanlının yanına ulaştıklarında Piyer; bir an için onların sırtları ve enseleri arasından, koltuk altlarından tutarak yukarı doğru kaldırdıkları Kont’un geniş omuzlarını, açık ve dolgun dik göğsünü, ak saçlı başını gördü. Ölümün yakınlığı, bu geniş alınlı, elmacık kemikleri çıkık, güzel ağızlı, soğuk ve mağrur bakışlı başı katiyen çirkinleştirememişti. Tıpkı Piyer’in, üç ay önce Kont onu Petersburg’a gönderirken gördüğü gibiydi bu baş; sadece, bedenini taşıyanların uyumsuz adımları yüzünden bir oraya bir buraya sallanıp duruyordu ister istemez. O soğuk, mağrur gözler de ilgilenip bakmaya değer bir şey bulamamış gibiydiler.
Yüksek karyolanın çevresinde bir zaman daha uğraştı taşıyıcılar, sonra sessizce dağılıp yerlerini aldılar. O vakit Anna Mihailovna, Piyer’in elini tutarak “Venez.”221 dedi genç adama.
Kadının yanı sıra, hastanın biraz önce yapılan törene uygun bir şekilde yatırılmış olduğu karyolaya yürüdü Piyer. Hasta, başını kalın yastıklara koymuş yatıyordu. Elleri, yeşil ipek yorganın üzerinde yan yanaydı ve avuçları aşağıya doğru bakıyordu… Piyer yanına yaklaşınca gözlerini ona dikti Kont. Ama bu bakışın anlamı da amacı da belli değildi. Ya hiçbir anlam taşımıyordu bu bakış ve gözleri olan herhangi bir varlığın herhangi bir şeye baktığı gibi bakıyordu sadece ya da gerçekten pek çok şey anlatıyordu.
Ne yapacağını, ne yapması gerektiğini kestiremeden durmuştu Piyer ve soran bakışlarını, o ana kadar kendisine ne yapacağını göstermiş olan Anna Mihailovna’ya çevirmişti.
Anna Mihailovna aceleyle Kont’un eline yöneltti bakışlarını, sonra da eliyle, hastanın elini öpüyormuş gibi bir işaret yaptı. Piyer, yorgana değmemek için boynunu var gücüyle gererek Prenses’in istediğini yaptı: O kalın kemikli, dolgun elin üzerinde gezdirdi dudaklarını…
Kont’un ne elinde ne de yüz kaslarında en ufak bir titreme bile görülmemişti. Piyer, bundan sonra ne yapması gerektiğini sormak ister gibi Anna Mihailovna’ya baktı yine. Kadın, gözleriyle ona karyolanın yanındaki koltuğu işaret etti. Uslu bir çocuk gibi oturmak için ilerledi Piyer; bir yandan da gözleriyle “Yanlış bir şey yapmıyorum ya?” diye soruyordu Anna Mihailovna’ya. Anna Mihailovna ise onun bu davranışını başını hafifçe sallayarak onayladı.
Eski Mısır heykellerini andırıyordu Piyer oturduğunda. Ellerini dizlerine koymuştu, bedeni tam bir simetri içindeydi, yüzünde çocuksu denebilecek kadar saf bir ifade vardı. Sanki o biçimsiz şişman vücuduyla bu kadar çok yer kapladığından ötürü salondakilerden özür dilemek istiyor ve elinden geldiğince küçülmeye çabalıyordu. Gözlerini Kont’a çevirmişti. Kont’sa Piyer biraz önce ayakta dururken yüzünün bulunduğu noktaya bakıyordu hâlâ…
Anna Mihailovna’nın yüzünde, baba ile oğul arasındaki bu son görüşmenin önemini kavramış bulunduğunu ve bundan dolayı da pek duygulandığını belirten bir ifade vardı. Ancak birkaç dakika süren bu durum, bir saat gibi gelmişti delikanlıya. İşte tam o sırada, Kont’un yüzündeki derin çizgiler ve kaslar şiddetle titremeye başladı birden. Gittikçe biraz daha güçlenen bu titreme sonunda Kont’un biçimli ağzı yana doğru kaydı (Babasının ölüme ne denli yakın olduğunu işte o vakit anladı Piyer.) ve çarpık dudaklarından belli belirsiz bir hırıltı yükseldi.
Bir telaştır başladı salonda. Anna Mihailovna; hastanın ne istediğini anlayabilmek için büyük bir dikkatle gözlerinin içine bakıyor, bir Piyer’i bir suyu işaret ediyor, Prens Vasili’nin adını fısıldıyor ya da yorganı gösteriyordu.
Hastanın bakışlarında da yüz çizgilerinde de bir sabırsızlık belirmişti bu arada ve başucundan hiç ayrılmayan uşağına bakabilmek için çabalamıştı.
Uşak, “Öbür yanına çevirmemi emrediyorlar.” diye fısıldadı.
Sonra da Kont’un hantallaşmış vücudunu duvardan yana çevirmek için kalktı yerinden.
Uşağa yardım etmek için Piyer de doğrulmuştu.
Öbür tarafına çevirdikleri sırada Kont’un bir kolu cansız gibi arkaya kıvrılıverdi, düştü ve kolunu önüne almak için çırpınmaya başladı adam. Piyer’in, cansız koluna derin bir korkuyla baktığını mı fark etmişti; yoksa artık sönmek üzere olan zihninden başka bir düşünce mi geçmişti? Bunu kestirmek imkânsızdı. Yalnız, bir o söz geçiremediği koluna bir Piyer’in korku dolu yüzüne baktı. Sonra yeniden hareketsiz koluna çevirdi gözlerini. Dudaklarında, yüz çizgilerine hiç mi hiç uymayan hafif bir gülümseyiş belirdi. İçin için alay ediyordu sanki kendi güçsüzlüğüyle!
Piyer, bu gülümseyişi görünce göğsünde bir sıkışma duydu: Genzi yanmış, gözleri dolmuştu.
Hastayı duvara doğru çevirdiler. İçini çekti Kont. Anna Mihailovna, Kont’un başında nöbet tutmak için gelmiş olan Prenses’i görünce hafif bir sesle delikanlıya seslendi:
“H est assoupi, allons!”222
Piyer salonu terk etti.
XXI
Katerina’nın
221
“Geliniz.”
222
“Uyudu, çıkalım artık.”