Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 38

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой

Скачать книгу

hiç mi hiç şaşırmamışlardı.

      İçlerinden rastgele birine sordu Anna Mihailovna:

      “Prenseslerin dairesine buradan mı gidiliyor?”

      Bundan böyle ne yapsa hoş görülecekmiş gibi korkusuzca ve gür bir sesle cevap verdi uşak:

      “Buradan, evet!”

      Sonra da eliyle soldaki kapıyı gösterdi:

      “İşte şurası, efendim.”

      Merdivenin üst başındaki sahanlığa geldiler.

      “Belki de Kont beni çağırtmamıştır.” dedi Piyer. “Ne dersiniz? Kendi odama gitsem daha mı iyi olur acaba?”

      Anna Mihailovna durup Piyer’in ona iyice yaklaşmasını bekledi. Sonra da tıpkı o sabah kendi oğluna yapmış olduğu gibi elini tuttu delikanlının.

      “Ah, mon ami!”210 dedi. “Croyez que je souffre autant que vous, mais soyez homme!”211

      Yumuşak, çocuksu bakışlarını kadına çevirdi Piyer.

      “Ben gitsem daha iyi olacak.” dedi.

      “Ah, mon ami, oubliez les torts qu’on a pu avoir envers vous, pensez que c’est votre père… Peutêtre à l’agonie.”212

      Bir an durup derin derin iç çektikten sonra devam etti:

      “Je vous ai tout de suite aimé comme mon fils. Fiezvous à moi, Piyer. Je n’oublierai pas vos intérêts.”213

      Bütün bu olup bitenlerden hiçbir şey anlamıyordu Piyer. Yine de bunların böyle olması gerektiğine yürekten inanıyordu. İşte bu duyguyla izledi kadını uslu uslu. Anna Mihailovna o sırada kapıyı açıyordu.

      Arka dairelerin bulunduğu sofaya girdiler. Bir köşede prenseslerin ihtiyar uşağı oturmuş, çorap örmekteydi. Evin bu kısmına hiç girmemişti Piyer; dahası, böyle bir kısmın varlığından haberdar bile değildi..

      Anna Mihailovna, arkalarından gelip onları geçen ve üzerinde sürahi bulunan bir tepsi taşıyan genç bir kıza, prenseslerin sağlığını sordu tatlı dille; sonra yanında Piyer, taş koridora yöneldi.

      Koridorda soldan birinci kapı, prenseslere ayrılmış olan odalara açılmaktaydı. Biraz önceki genç kız, kapıyı kapamayı unutmuştu aceleden (Zaten her şeyin aceleyle yapıldığı bir zaman dilimini yaşamaktaydılar.). Dolayısıyla da Anna Mihailovna ile Piyer; kapının önünden geçerken Prens Vasili ile Büyük Prenses’in yan yana oturmuş konuşmakta oldukları odaya şöyle bir göz atmaktan alamadılar kendilerini.

      Onları gören Prens, gizlenmek isteğiyle irade dışı bir harekette bulunarak hızla geriye doğru çekildi; prenses ise öfkeyle ayağa fırlayıp şiddetle çarparak örttü kapıyı.

      Prenses bu davranışıyla her zamanki sakinliğine öylesine ters ve Prens’in yüzündeki korku da genellikle takındığı o azametli tavıra öylesine aykırı düşmekteydi ki Piyer, elinde olmaksızın duraklayıp kendisine yol göstermekte olan Anna Mihailovna’ya baktı gözlüklerinin ardından. Anna Mihailovna ise hafifçe gülümseyip içini çekmekle yetindi. Bütün bunları zaten bekliyordu sanki ve hiç şaşırmamıştı.

      Piyer’in soran bakışlarına “Soyez homme, mon ami, c’est moi qui veillerai à vos intérêts…”214 diye karşılık verdi.

      Sonra biraz daha hızlanarak yürümeye devam etti.

      Piyer, olup bitenleri anlayamamakta; hele “çıkarları gözetmek” deyiminin ne münasebetle söylendiğini hiç mi hiç kavrayamamaktaydı. Bir tek şey vardı emin olduğu: Böyle olduğuna göre, demek ki böyle olması gerekiyordu.

      Koridoru katedip Kont’un kabul salonuna bitişik olan loş bir salona çıktılar. Piyer’in ön kapıdan girdiği o görkemli odalardan biriydi bu. Ama şimdi, odanın ortasında boş bir banyo küveti durmaktaydı; zemini kaplayan halının üzerine de su dökülmüştü…

      Elinde bir buhurdan, onları hiç önemsemeksizin ayaklarının ucuna basarak yürüyen bir papaz yardımcısı ile bir uşak çıktı karşılarına. Piyer, yanında Anna Mihailovna, hiç yabancısı olmadığı İtalyan tarzı iki penceresi kış bahçesine bakan ve Katerina’nın büyük bir büstü ile tam boy bir portresi bulunan kabul salonuna girdi.

      Hep aynı insanlar vardı içeride. Yine aynı şekilde oturmakta ve yine fısıltıyla konuşmaktaydılar. Girenleri görünce susup yüzü ağlamaktan sararmış olan Anna Mihailovna ile onun ardından başını eğerek uslu uslu ilerleyen iri yarı Piyer’e baktılar.

      Artık son dakikanın gelip çattığını belirten bir ifade belirmişti Anna Mihailovna’nın yüzünde. Nitekim salona, Petersburglu hanımlara yaraşır bir tavırla, sabahkinden daha da güvenli adımlarla girmişti. Birlikte bulunduğu insanın Kont tarafından özellikle görülmek istenen biri olmasından alıyordu bu güveni. Hiç kimsenin ona engel olma cesaretini gösteremeyeceğini gayet iyi biliyordu…

      Bir bakışta gözden geçirdi salondakileri. Kont’un günahlarını çıkaran papazı görünce eğilerek değil de kendi kendine âdeta boyu küçülmüş hâlde ilerledi ve saygıyla bekledi onu kutsamasını. Birincisinin yanında duran ikinci papaz tarafından kutsandıktan sonra da “Tanrı’ya şükürler olsun!..” dedi. “İş işten geçmeden yetişebildik. Ama ailece öyle korktuk ki…”

      Ardından sesini alçaltarak “Bu delikanlı, Kont’un oğludur…” diye ekledi. “Ne kadar dehşet verici anlar yaşamaktayız, ey Tanrı’m!”

      Bu son sözleri söyler söylemez hekime yöneldi:

      “Cher doctcur, ce jeune est le fils du comte…”215

      Bir an bu açıklamanın etkisini bekler gibi durduktan sonra sordu hemen:

      “Yatil de l’espoir?”216

      Gözlerini ve omuzlarını hızlı bir şekilde yukarı kaldırıp ellerini yana açmıştı hekim. Anna Mihailovna da tekrarladı bu hareketi. Gözlerini âdeta yummuş hâlde bir süre bekledi, sonra içini çekti, ardından da adamın yanından uzaklaşıp Piyer’in yanına döndü. Delikanlıya karşı özellikle saygılı bir tavır takınmıştı. Hüzün ve sevgi dolu bir yakınlık duygusuyla “Ayez confiance en Sa miséricorde…”217 dedi.

      Sonra divana oturup onu beklemesini işaret etti genç adama. Herkesin gözlerini dikmiş haber beklediği kapıya doğru sessizce süzüldü, yine sessizce açıp içeri girdi. Onun arkasından, hafif bir sesle kapandı kapı.

      Kendisine kılavuzluk yapan Anna Mihailovna’nın bir dediğini iki etmemeye kararlı olan Piyer, Prenses’in gösterdiği divana oturmuştu. Anna Mihailovna Kont’un odasına girer girmez de kabul salonundaki herkesin

Скачать книгу


<p>210</p>

“Ah, yavrucuğum!”

<p>211</p>

“İnanınız ki ben de sizin kadar acı çekiyorum ama metin olunuz!”

<p>212</p>

“Ah, yavrucuğum, size karşı birtakım haksızlıklar yapılmış olabilir, bunları unutunuz, düşününüz ki o sizin babanızdır… Belki de can çekişmekte.”

<p>213</p>

“Sizi daha ilk görüşte kendi oğlum gibi sevdim. Bana güvenin Piyer. Çıkarlarınızı unutmam.”

<p>214</p>

“Metin olunuz, yavrucuğum, ben çıkarlarınızı gözeteceğim…”

<p>215</p>

“Bu genç, Kont’un oğludur, Sayın Hekim…”

<p>216</p>

“Umut var mı?”

<p>217</p>

“Kendinizi Tanrı’nın koruyuculuğuna emanet ediniz…”