Gümüş Patenler. Mary Mapes Dodge

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gümüş Patenler - Mary Mapes Dodge страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gümüş Patenler - Mary Mapes Dodge

Скачать книгу

bir ricam olacak.”

      Öfleyip pöfleyen hekim, çocuğun yanından geçip gitmeye hazırlanıyordu, “Çekil yolumdan, dilencilere verecek param yok benim.”

      “Ben dilenci değilim, Mynheer!” diye sert çıktı Hans, çenesini havaya kaldırıp tüm çalımıyla elindeki gümüş paraları gösterirken. “Babamın hastalığıyla ilgili size danışacaktım. Yaşıyor ama ölü gibi oturuyor. Düşünemiyor. Sözcükleri hiçbir anlam ifade etmiyor, ama… Ama hasta değil. İskeleden düştü.”

      “Ne? Ne dedin?” derken dinlemeye başlamıştı hekim.

      Hans tüm hikâyeyi bir baştan bir sondan anlattı, ara ara bir iki damla gözyaşı düşüyordu çocuk gözlerinden, nihayetinde şöyle bitirdi tüm gayret ve ciddiyetiyle:

      “Lütfen babamı bir görün, Mynheer. Bedeninde bir sorun yok, sorun yalnızca aklında… Biliyorum, bu para yetmez, fakat alın, Mynheer. Daha fazla kazanacağım, buna eminim. Babamı iyi ederseniz ömrüm boyunca tüm işlerinizi görürüm.”

      İhtiyar hekime ne oluyordu? Yüzü akça pakça görünüyordu, gözleri şefkatle nemlenmişti; saldırmaya hazır gibi hep bastonunun üstünde duran eli, Hans’ın omzundaydı şimdi.

      “Paran senin olsun evladım, istemem. Babanı görelim bakalım. Korkarım ki umutsuz bir vaka. Ne kadar oldu demiştin?”

      “On yıl, Mynheer.”diye hıçkırdı Hans, ansızın gelen bir umutla gözlerinin içi parlıyordu.

      “Zor bir vaka, fakat bakacağım. Bir düşüneyim. Bugün Leyden’e yola çıkıyorum bir haftalığına. Sonrasında gelebilirim. Neredeydi evin?”

      “Broek’in bir mil güneyinde, Mynheer, kanalın yanında. Fakirhanemiz, derme çatma bir baraka. Oralarda hangi çocuğa sorsanız siz beyefendiye gösterir.” diyerek derin bir iç çekti Hans. “Biraz korkarlar bizim oradan, delinin kulübesi derler.”

      “Anladım.” dedi hekim, başını anlayışla öne arkaya sallarken. “Orada olacağım. Umutsuz bir vaka.” diye mırıldandı kendi kendine. “Fakat çocuğa kanım ısındı. Benim zavallı Laurens’ım gibi bakıyor tıpkı. Kahretsin, o hergeleyi hiç unutamayacağım!” her zamankinden daha sinirliydi kendi karanlığına gömülürken.

      Ciyaklayan ahşap patenleriyle yine Amsterdam yolundaydı Hans, yine cebindeki gümüşleri şıngırdatıyordu parmaklarıyla, yine o çocuksu ıslık gelip yerleşmişti dudaklarına farkına varmaksızın.

      “Hemen eve mi gitsem?” diye düşünüyordu. “Güzel haberleri veririm. Yoksa kekleri ve patenleri mi alsam önce? Neyse! Yoluma devam etsem daha iyi!”

      Hans böylelikle almış oldu patenleri.

      VIII

      JACOB POOT VE KUZENİ İLE TANIŞIN

      Hans ve Gretel, Aziz Nicholas arifesinde şen bir gün geçiriyorlardı. Lacivert gökyüzünde parlak bir ay asılıydı. Kocasının sıhhat bulacağından hiçbir umudu kalmadığına kendisini ikna etse de Madam Brinker, meesterın onları ziyaret edeceği haberinden pek mesut olmuş, yatmadan önce bir saatçik olsun paten kaymalarına izin versin diye yalvaran çocuklarına ses etmemişti.

      Hans yeni patenleriyle mest olmuştu, ne kadar da “işe yaradıklarını” Gretel’e göstermek için buz üstünde o denli maharetli hareketler sergiledi ki küçük kızın safi hayranlıkla iki elinin parmaklarını birbirine kenetlemesine sebebiyet verdi. Yalnız değillerdi, ancak kanal boyunca toplanmış kalabalık gruplar onlara hiç de aldırış etmiyormuş gibi görünüyordu.

      Van Holp kardeşler ile Carl Schummel de oradaydı ve çevikliklerini son haddine kadar deniyorlardı sanki. Dört denemenin üçünde Peter van Holp galip gelmişti. Asla cana yakın olmamış Carl ise alaycılıktan başka bir hususta kabiliyetli değildi. Gerçekten de onlardan biriymiş gibi hissetmeden, uysal uysal yanlarında gezinen, yaşıtlarından hep daha ufak kalmış genç Schimmelpenninck’e sataşarak başarısızlıklarının hıncını alıyordu. Ancak yeni bir meşgale Carl’ın aklını çelmişti, daha doğrusu o bu meşgaleyi seçip kendine görev addetmişti. Bu görevinin bir gereğini gerçekleştirmek maksadıyla arkadaşlarına döndü alaycılıkla.

      “Ben derim ki, beyler, şu delinin barakasında yaşayan çapulcuların müsabakaya katılmasına engel olalım. Hilda aklını peynir ekmekle yemiş herhâlde. Katrinka Flack ile Rychie Korbes da o kızla yarışma fikrine ifrit oluyorlar; bana kalırsa hakları da var. Hem oğlana gelince, eğer içimizde bir damla erkeklik onuru varsa hor görmeli bu fikri.”

      “Elbette, hor görmeli!” diye araya girdi Peter van Holp, Carl’ın demek istediklerini bilinçli olarak çarpıtarak, “Endişeye mahal yok! İçinde bir damla erkeklik onuru olan hiç kimse, sırf yoksullar diye iki kabiliyetli patencinin müsabakaya girmesine engel olmaz!”

      Carl hışımla döndü ona:

      “Bir dur bakalım, beyefendi! İnsanın ağzına lafı tıkmasan senin için çok daha hayırlı olur. Aklın varsa bir daha deneme.”

      “Ha! Ha!” diye kahkahaya boğuldu ufak tefek olan Voostenwalbert Schimmelpenninck, kavga çıkabileceği ihtimalinden zevk alarak. Eğer iş yumruklaşmaya varırsa tarafını tuttuğu Peter’ın, hemen galeyana gelen Carl gibi on adamı daha yere sereceğine kesin gözüyle bakıyordu.

      Peter’ın gözlerindeki bakış Carl’ı vazgeçtirip gücünü yetirebildiğine yöneltti onu. Hışımla Voost’a döndü.

      “Neye kıkırdıyorsun sen, seni küçük sıçan! Seni gidi sıska ringa seni, adı boyundan uzun maymun seni!”

      Bu cesur iğnelemelere yakınlarında bulunanlardan ve geçip giden patencilerden alkışlar yükseldi. Düşmanlarının hakkından geldiği hissine kapılan Carl kısmen zekice alaylarıyla itibarını kurtarmış gibiydi. Ancak yine de açıkgözlü davranarak Hans ve Gretel’e sataşmayı Peter’ın yakınlarda olmadığı bir zamana ertelemeye hükmetti.

      Tam o sırada arkadaşları Jacob Poot’un yaklaştığını gördüler. Başta o olup olmadığını pek ayırt edemediler, ancak mahallenin en iri kıyım oğlanı o olduğundan başkasıyla karıştırılması da pek mümkün değildi.

      “İşte! Şişko da geliyor!” diye sesini yükseltti Carl. “Yanında da biri var galiba, sıska biri, yabancı.”

      “Ha! Ha! İyisinden pastırma gibi.” diye kahkahayı patlattı Ludwig. “Bir şerit et, yanında da bir şerit yağ.”

      “Jacob’ın İngiliz kuzeni o.” diye son noktayı koydu Voost, doğru bilgiyi veren kişi olmaktan kıvanç duymuştu. “Yanındaki çocuk İngiliz kuzeni, hem çok da komik bir adı var, Ben Dobbs diye. Büyük müsabakanın ertesine kadar onlarla kalacakmış.”

      Bu zamana kadar çocuklar sessiz sedasız muhabbetle, yeteneklerini sergileyerek patenlerinin üzerinde süzülüyor, dönüyor, yuvarlanıyor, başka başka figürler sergiliyorlardı, ancak şimdi oldukları yere çivilenmiş, Jacob Poot ve kuzeni onlara yaklaşırken dondurucu soğuğa karşı kendilerini korumaya çalışıyorlardı.

      “Arkadaşlar, bu benim kuzenim.” dedi Jacob, cümlenin ortasında

Скачать книгу