Gümüş Patenler. Mary Mapes Dodge
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gümüş Patenler - Mary Mapes Dodge страница 8
“Ah, anneciğim, anneciğim, anneciğim, ne kadar da güzelsin! Bak, Hans! Tam bir tablo gibi, değil mi?”
“Tam bir tablo gibi.” diye neşeyle onayladı Hans. “Tam tablo gibi. Bir tek ellerindeki şu çorap gibi şeyleri beğenmiyorum.”
“Eldivenleri beğenmiyor musun, Hans? Neden ki, aslında nasıl da önemliler. Bak, kızarıklıkları kapatıyor. Ah, anneciğim, eldivenlerin bittiği yerde kolların ne kadar da beyaz, benimkinden bile daha beyaz, hatta çok daha beyaz. Ancak söylemek zorundayım, anneciğim, korse sana biraz dar geliyor. Büyüyorsun! Kesinlikle büyüyorsun!”
Madam Brinker gülüşüne engel olamadı.
“Bu elbise çok uzun zaman önce dikildi, canım. Ah, o zamanlar belim ne inceydi! Sırma bir söğüt dalı kadar ya var ya yoktu! Peki, başlığımı beğendin mi?” Başını sağa sola çevirdi.
“Ah, hem de çok, anneciğim, ne çok! Bak! Babam da sana bakıyor!”
Babaları da bakıyor muydu? Evet, fakat cansız ve donuk bir ifadeyle. Kadın aniden başını çevirip kocasından yana baktı, hafif bir kızıllık yanaklarına yerleşmişti ve gözlerinde sorgulayan bir kıvılcım parladı. Ancak o pırıl pırıl bakış titrek mum alevi gibi bir nefeste sönüverdi.
“Hayır, hayır.” diye iç çekti kadın. “Hiçbir şey görmüyor. Gel, Hans.”dedi. Gülümsemesi biraz da olsa yerine geldi. “Tüm gün bana bakıp kalma, yeni patenlerin Amsterdam’da yolunu gözlüyor.”
“Ah, anne!” diye karşılık verdi. “Sana onca şey lazımken neden parayı patene harcayalım ki?”
“Saçmalama, çocuğum. Para, yani iş, sana bu amaçla verildi. Güneş batmadan git de gel artık.”
“Doğru, çabuk gel, Hans!” diye gülümsedi Gretel. “Annem izin verirse bu akşam kanalda yarışacağız.”
Tam kapı eşiğindeyken durup annesine döndü, “Çıkrığına yeni bir pedal almak lazım, anne.”
“Sen yaparsın, Hans.”
“Yapabilirim elbet. O zaman paraya gerek kalmaz. Ama daha sana yelek lazım, yün lazım, yiyecek lazım…”
“Hadi, hadi! Yeter artık. Elindeki gümüşlerle her şeyi alamazsın. Ah, Hans, çalınan paramız şu kutlu Aziz Nicholas arifesinde geri dönse ne kadar da müteşekkir olurduk! Daha geçen gece iyi yürekli azize dua ettim.”
“Anne!” diye yeis içinde lafını kesti Hans.
“Nedenmiş, Hans? Bana böyle sitem ettiğin için kendinden utan! Hakikat ki kiliseden ayağı geri durmayan her iyi kadın gibi ben de gerçek bir Protestan’ım, iyi yürekli Aziz Nicholas’tan dara düşünce medet umuyorsam bunda ne yanlış var? Çocukların koruyucu azizine dua ettim diye kendi çocuğumdan azar işitiyorum, yazık! Tay kısraktan daha mı ehil?”
Hans, sesi şu an olduğu gibi keskinleştiğinde ve konuşması çabuklaştığında karşı bir laf etmemesi gerektiğini bilecek kadar iyi tanıyordu annesini, zaten laf ne zaman çalınan paraya gelse sesi böyle keskinleşir, konuşması çabuklaşırdı. Bu yüzden annesine nazikçe karşılık verdi:
“Peki, iyi yürekli Aziz Nicholas’tan ne diledin, anne?”
“Ne dileyeceğim, paramızı geri getirene kadar hırsızlara bir damla uyku nasip etmemesini ya da parayı kendimiz bulabilelim diye melekelerimizi kuvvetlendirmesini diledim. Babanızın yaralanmasının evvelsi gününden beri parayı tek bir kez bile görmek nasip olmadı. Sen de çok iyi biliyorsun ya, Hans.”
“Biliyorum, elbet.” diye karşılık verdi üzülerek. “Bulacağım diye kulübenin altını üstüne getirdin.”
“Evet, fakat hiçbir işe yaramadı.” diye sızlandı kadın. “Komşu boncuğunu çalan gece takınırmış.”
Hans durdu. “Sence babamın bize söylemesinin bir yolu yok mudur?” diye sordu gizemli bir sesle.
“Söyleyebilir belki de.” diye onayladı Madam Brinker başıyla. “Sanırım… Fakat en ufak bir emare yok. Zaten şimdiye kadar neye iki gün üst üste inandım ki? Belki de babanız paraları o malum günden beri sakladığımız gümüş saate ödedi. Hayır! Buna asla inanamam.”
“Saat o paranın çeyreği bile etmezdi, anne.”
“Doğru diyorsun, hem babanız da son anına kadar hep dirayetli biriydi. Aptalca harcamalar yapmayacak kadar emin ve eli sıkıydı.”
“Acaba saat nereden geldi?” diye kendi kendine mırıldandı Hans.
Madam Brinker kafasını üzülerek sallayıp kocasına çevirdi bakışlarını; oturmuş, boş gözlerle yere bakıyordu. Gretel, örgü örüyordu yanı başında.
“İşte onu asla öğrenemeyeceğiz, Hans. Babanıza defalarca gösterdim, fakat bir patatesten bile ayıracak hâlde değil saati. O uğursuz gece, akşam yemeğinde eve geldiğinde saati bana verip, tekrar isteyene kadar göz kulak olmamı istedi. Tam dudaklarını aralamış daha fazlasını söyleyecekken Broom Klatterboost ansızın gelip setin yıkılmak üzere olduğunu haber verdi. Ah! O kutsal Pinkster Haftası’nda18 sular çok korkunçtu! Kocam hemen aletlerini kapıp dışarı koştu. İşte bu, onu aklı başında gördüğüm son andı. Gece yarısı yarı ölü bir vaziyette getirdiler, zavallı başı yara bere içindeydi. Ateşi zamanla geçti ama aklı hiç düzelmedi. Hatta her geçen gün kötüye gitti. Asla öğrenemeyeceğiz.”
Hans bunları daha önce de dinlemişti. İhtiyaç zamanında annesini saati satmaya yarı kararlı, sakladığı yerden alırken görmüştü defalarca, fakat annesi hiçbir zaman bu dürtüye yenilmemişti.
“Hayır, Hans.” demişti hep. “Açlıktan ölmenin kıyısına gelmeden bunu satıp babana ihanet edemeyiz!”
O anlar şimdi çocuğun aklına gelmişti, derin bir iç çekip bir parça bal mumunu masanın karşısındaki Gretel’e attı:
“Haklısın, anne, saati satmayarak büyük cesaret gösterdin. Başkası olsaydı çoktan satmıştı.”
“Yazıklar olsun öylelerine!” diye sesini yükseltti kadın kızgın bir ifadeyle. “Asla öyle bir şey yapamam. Ayrıca yoksul köylülere karşı o kadar acımasızlar ki böyle bir şeyi bizde görseler, anlatsak bile babanızdan şüphe edebilirler, şey diye…”
Hans öfkeden kıpkırmızı kesildi.
“Öyle bir şey demeye cüret edemezler, anne! Yoksa…”
Yumruğunu sıktı ve cümlesinin devamını getiremedi; annesi ve kardeşinin yanında düşündüğünü dile getirmesinin uygun olmayacağını hissetmişti.
Madam Brinker gözyaşları içinde gururla gülümsedi.
“Ah, Hans, sen dürüst ve yürekli bir çocuksun. Saat hep bizimle kalacak. Bakarsın son nefesini verirken sevgili baban kendisine gelir de saatini ister.”
“Kendisine
18
Mayıs sonu haziran başı kutlanan bir bahar festivali.