Tanrı İnsanlar. Герберт Джордж Уэллс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tanrı İnsanlar - Герберт Джордж Уэллс страница 6
“Siz ve arkadaşlarınız enkazın üzerinde dolaşmamalı ve yola geri dönmelisiniz. Benimle gelin. Ağabeyim ateşi söndürecek ve ölen kardeşlerim için yapılması gerekenleri yapacak. Sonra burası, olanları anlayan kişiler tarafından incelenecek.”
“Kendimizi tamamen sizin misafirperverliğinize emanet ediyoruz.” dedi Bay Burleigh. “Sizin sözünüze tamamen bağlıyız. Bu karşılaşma, tekrarlamama izin verin, bizim isteğimiz değildi.”
“Tabii böyle bir ihtimal olduğunu bilseydik kesinlikle bir yolunu arardık.” dedi Bay Catskill, etrafını göstererek ve onaylaması için Bay Barnstaple’a bakarak. “Sizin dünyanızın son derece büyüleyici olduğunu düşünüyoruz.”
“İlk bakışta…” diye ekledi gözlüklü adam, “son derece büyüleyici bir dünya.”
Ütopyalı ve Bay Burleigh’yi izleyerek, sık çiçeklerin arasından tekrar yola doğru ilerlediler. Bu sırada Bay Barnstaple, Bayan Stella’nın hemen yanı başında fısıldadığını fark etti. Kadının sözleri, bu olağanüstü dünyada, o kadar sade ve sıradandı ki Bay Barnstaple’ı şaşırttı: “Daha önce karşılaşmamış mıydık? Bir öğle yemeğinde veya buna benzer bir şeyde, Bay… Bay?..”
Tüm bu olanlar sadece bir gösteriden mi ibaretti? Ona cevap vermeden önce birkaç saniye boş gözlerle baktı:
“Barnstaple.”
“Bay Barnstaple?”
Sonunda zihni kadının düşüncelerine adapte olmayı başardı.
“O zevke nail olamadım Bayan Stella ama elbette sizi tanıyorum; haftalık resimli gazetelerde çıkan fotoğraflarınızdan sizi gayet iyi tanıyorum.”
“Az önce Bay Cecil’ın ne söylediğini duydunuz mu? Burasının Ütopya olduğuna dair?”
“Buraya ‘Ütopya’ diyebileceğimizi söyledi.”
“Tam Bay Cecil’a göre; ama burası Ütopya mı? Gerçekten Ütopya?”
“Her zaman Ütopya’da olmayı hayal etmiştim.” diye devam etti Bay Barnstaple’ın cevabını beklemeden. “Şu iki Ütopyalı nasıl da muhteşem görünüyorlar! Eminim ki -buna kesinlikle inanıyorum- aristokrat sınıfından olmalılar, gayriresmî kıyafetlerine rağmen, hatta belki de bu yüzden…”
Bay Barnstaple bu fikir üzerine neşelendi.
“Bay Burleigh ve Bay Catskill’ı da tanıdım, Bayan Stella; eğer bana gözlüklü ile rahibin kim olduklarını da söyleyebilirseniz çok memnun olurum. Hemen arkamızdan geliyorlar.”
Bayan Stella bildiklerini etkileyici ve gizli bir şekilde, kısık bir sesle aktardı. “Gözlüklü adam…” diye fısıldadı, “kodlayacağım; F, R, E, D, D, Y. M, U, S, H. Zevk sahibi. İyi zevk sahibi. Genç şairleri ve tüm o edebiyat eserlerini bulmakta inanılmaz derecede yeteneklidir. Ayrıca Rupert’ın sekreteri. Eğer bir edebiyat akademisi olsaydı onun mutlaka bu akademiye gireceğini söylüyorlar. Korkunç derecede eleştirel ve alaycıdır. Taplow’a son derece entelektüel bir toplantı için gidiyorduk, tıpkı eski günlerdeki gibi. Windsor’dakiler gelir gelmez başlayacaktı… Bay Gosse geliyordu ve Max Beerbohm ve bunun gibi herkes, ama bu günlerde her an bir şey olur. Her an… Beklenmeyen… Abartılı bir şekilde… Rahip…” Arkasına bir göz atarak onun işitme mesafesinde olup olmadığını kontrol etti. “Rahip Amerton, toplumun günahları vesaire hakkında son derece açık sözlüdür. Sözünü hiç sakınmaz. Tuhaf ama kürsüsünde olmadığında utangaç ve sessizdir; çatal bıçaklar konusunda da biraz beceriksizdir. Çelişkili, öyle değil mi?”
“Elbette!” diye cevapladı Bay Barnstaple. “Onu şimdi hatırladım. Yüzünü bir yerde gördüğümü biliyordum ama tam olarak çıkaramamıştım. Çok teşekkür ederim Bayan Stella.”
3. BÖLÜM
Bu ünlü ve etkili simaların, özellikle de Bayan Stella’nın varlığı Bay Barnstaple’a bir şekilde güven veriyordu. Fazlasıyla cesaret vericiydi; yanında sevgili eski dünyalarından pek çok şeyi getirmişti ve bu yeni dünyayı ilk fırsatta kendi standartlarına indirgemeye hazır görünüyordu. Bay Barnstaple’ı tamamen etkisi altına almakla tehdit eden çevrelerindeki şaşırtıcı güzelliğe Bayan Stella, güçlü bir şekilde karşı koyuyordu. Bay Barnstaple’ın onlarla karşılaşmış olması bile başlı başına hatırı sayılır ölçüde büyük bir maceraydı; kendi monoton hayatıyla havası bile ferahlatıcı, akılalmaz güzellikteki Ütopya arasında bir tür köprü kurmasına yardımcı olmuşlardı. Etrafındaki her şeyi, Bayan Stella’nın, Bay Burleigh’nin ve hatta Bay Freddy Mush’ın da gördüğünü bilmek bu parlak ve ihtişamlı dünyayı maddeleştirmeyi -bu kelimeyi kullanmak mümkünse- başarmış ve her şeyi biraz daha kabul edilebilir kılmıştı. Sadece gazetelerde okuyabildiği şeyleri, bir gerçeklik içinde yaşıyordu. Burada tek başına olsaydı yaşadığı şokun ve duyduğu hayretin büyüklüğü ile zihni altüst olabilirdi. Şu anda Bay Burleigh ile konuşan rahat tavırlı, esmer tenli ilah, karşısındaki güçlü adamın varlığı sayesinde makul bir gerçeklik oluyordu.
Ancak yine de Bay Barnstaple’ın dikkati, limuzindekilerden çok, hep beraber içine düştükleri bu dünyanın asil görünümlü insanlarında yoğunlaşıyordu. Görünüşe göre zararlı yabani otların çiçeklerin arasına giremediği ve leoparların kedigillere özgü o vahşilikten arındırılmış bir şekilde, sakin gözlerle yoldan geçenleri izlediği bir dünyanın sakinleri olan bu kadın ve erkekler nasıl yaratıklardı?
Bu tamamen kontrol altına alınmış dünyada karşılarına çıkan ilk yerlilerin, yaptıkları deney yüzünden meydana gelen korkunç bir patlamayla can vermiş olması şaşırtıcıydı. Yine de bundan daha şaşırtıcı olan, ölen adam ve kadının kardeşleri olduğunu söyleyen iki Ütopyalının yaşanan trajedi karşısında hemen hemen hiç keder veya dehşet göstermemiş olmasıydı. Bay Barnstaple hiçbir duygusallık yaşanmadığını fark etti, hiç gözyaşı dökülmemişti. Açıkça belli oluyordu ki üzülmekten çok şaşırmış ve meraklanmışlardı.
Geride kalan Ütopyalı, kızın bedenini diğerinin yanına dikkatlice yatırmış ve enkaza geri dönmüştü. Bay Barnstaple, onun büyük bir dikkatle patlamadan geriye kalanları incelediğini gördü.
Şimdi başkaları da olay yerine geliyordu. Bu dünyada uçakları da vardı; bunlardan iki tanesi, sessizce ve birer kırlangıç gibi zarafetle yakınlardaki boş alana indiler. Başka bir adam küçük, iki tekerlekli, iki koltuklu bir araçla geldi; tekerlekleri bisiklette olduğu gibi arka arkayaydı. Dünyadaki herhangi bir arabadan çok daha hafif ve güzel olan bu araç, hareket etmezken bile gizemli bir şekilde iki tekerleğinin üzerinde durabiliyordu. Gürültülü bir kahkaha Bay Barnstaple’ın dikkatini çekti; anlaşılan yolun aşağısındaki bir grup Ütopyalı, limuzinin motorunda onları fazlasıyla eğlendirecek kadar saçma bir şey görmüşlerdi. Gelenlerin çoğu ölenler kadar çıplak ve düzgün yapılıydı; birkaçı samandan şapkalar takmıştı ve sadece bir tanesi -otuzlarını aşmış gibi görünen bir kadın- parlak kırmızı şeritleri olan beyaz bir elbise giyiyordu. Bu kadın, Bay Burleigh ile konuşuyordu.