Tanrı İnsanlar. Герберт Джордж Уэллс

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tanrı İnsanlar - Герберт Джордж Уэллс страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Tanrı İnsanlar - Герберт Джордж Уэллс

Скачать книгу

“Din, burada farklı bir karaktere sahip olabilir.” dedi.

      “Ve bebeklerle küçük çocuklar ne kadar da az.” diye belirtti yine Peder Amerton. “Hiçbir yerde bir anne ve çocuğunu görmedim.”

      “Dağın diğer yamacında bahçesi bir okulun oyun alanına benzeyen bir bina gördüm. Orada çocuklar vardı ve beyaz giysili birkaç yetişkin.”

      “Onu gördüm ama benim düşündüğüm bebeklerdi. Burada gördüklerini İtalya’da görebileceklerinle kıyasla. En güzel, en cazibeli genç kadınlar…” diye ekledi saygın din adamı. “En cazibeli… Ama anneliğe dair yine de hiçbir işaret yok!”

      Pilotları -bronz tenli, mavi gözlü ve sarışındı- araçtan inmeleri için onlara yardım etti. Sonra diğerlerinin de alana iniş yapmalarını izlediler. Bay Barnstaple, bu dünyanın renklerine ve uyumuna ne kadar da çabuk alıştığını fark ederek şaşırdı; şimdi etrafındaki en tuhaf şey, arkadaşlarının ve kendisinin kılıklarıydı. Bay Rupert Catskill’ın meşhur gri şapkası, Bay Mush’ın acayip gözlüğü, Bay Burleigh’nin kendine has ince yapısı ve şoförünün köşeli deri kıyafetleri ona Ütopyalıların zarif bedenlerinden çok daha şaşırtıcı geliyordu.

      Pilotlarının eğleniyorlarmış gibi görünen ifadelerinden, Bay Barnstaple, arkadaşlarının tuhaflığını bir kez daha idrak etti ve ardından derin bir şüphe dalgası ile çarpıldı.

      “Sanırım bu tümüyle gerçek!” dedi Peder Amerton’a.

      “Tümüyle gerçek! Başka ne olabilir ki?”

      “Sanırım tüm bunlar bir düş değil.”

      “Sizin ve benim rüyalarımın aynı olması mümkün mü?”

      “Evet ama bazı imkânsız şeyler var, kesinlikle imkânsız!”

      “Örneğin?”

      “Bu insanlar nasıl oluyor da bizimle İngilizce konuşabiliyorlar? Bugünkü İngilizce?”

      “Bunu hiç düşünmemiştim. Bu oldukça inanılmaz. Birbirleriyle İngilizce konuşmuyorlar.”

      Bay Barnstaple, gözleri şaşkınlıkla açılarak Peder Amerton’a döndü; çok daha inanılmaz bir gerçek ilk kez dikkatini çekiyordu, “Birbirleriyle hiçbir dilde konuşmuyorlar!” dedi. “Ve biz bunu şu ana kadar fark etmedik!”

      DÖRDÜNCÜ KISIM

      EINSTEIN’IN GÖLGESİ HİKÂYENİN ÜZERİNE DÜŞÜYOR AMA NAZİKÇE YOK OLUYOR

      1. BÖLÜM

      Bu kafa karıştırıcı gerçeğin -Ütopyalıların, İngilizceye tamamıyla hâkim oldukları gerçeğinin- haricinde, Bay Barnstaple, bu yeni dünyanın bugüne kadar rüyasında bile görmediği bir uyum içinde olduğunu düşünmeye başlamıştı. Öylesine bir uyumluluk ve düzen içindeydi ki gözünde tuhaflığı giderek azalıyor ve buranın yabancı ama uygarlık seviyesi son derece yüksek bir ülke olduğuna dair hissi giderek güçleniyordu.

      Kahverengi gözlü, kırmızı şeritli beyaz elbise içindeki kadının idaresinde Dünyalılar, Konferans Merkezi’nin yakınındaki konaklama yerlerine mümkün olabilecek en büyük misafirperverlikle yerleştirildiler. Beş altı genç erkek ve kız, onlara, Ütopyalıların ev hayatının ayrıntıları konusunda bilgi vermek üzere görevlendirilmişti. Yerleştikleri binalarda, makul ölçülerde birer soyunma odası vardı; açık bir sundurmaya, çarşafları en kaliteli ketenden, örtüleri yumuşacık yataklar konulmuştu. Bayan Stella’ya göre bu sundurmalar fazla açıktı ama sonuçta kendisinin de söylediği gibi “insan kendini burada çok güvende hissediyor”du. Eşyaları geldiğinde her birinin valizleri -tıpkı dünyadaki bir konakta olacağı gibi- odalarına dağıtıldı.

      Ancak yemekten önce valizlerini açan Bayan Stella, biraz fazla dost canlısı olan iki genç Ütopyalıyı odasından çıkarmak zorunda kaldı.

      Kısa bir süre sonra, Bayan Stella’nın odasından yükselen çılgın bir kahkaha ve kadının sevimli ama isterik cebelleşmesinin neden olduğu bir heyecan yaşandı. Genç bir kız, giysilerine özel bir ilgi göstermişti; içlerinde son derece cezbedici ve şeffaf bir geceliğe rastlamıştı. Nedense bu zarif gecelik, Ütopyalıyı çok eğlendirmişti. Bayan Stella, kız, üzerine bu geceliği geçirip dans ederek dışarı çıkmadan önce giysiyi elinden almayı zorlukla başarabilmişti.

      “O zaman siz giyin!” diye ısrar etti kız.

      “Ama beni anlamıyorsun!” diye karşı çıktı Bayan Stella. “Bu neredeyse kutsal. Hiç kimsenin görmemesi için… Asla!”

      “Peki ama neden?” diye sordu Ütopyalı, son derece şaşırmıştı.

      Bayan Stella bir cevap veremedi.

      Daha sonra onlara sunulan hafif yemek, dünya standartlarına göre, son derece tatmin ediciydi. Bay Freddy Mush’ın endişeleri tamamen giderilmişti; masada soğuk tavuk, jambon ve tabak içinde çok lezzetli bir et vardı. Ayrıca biraz sert ama fazlasıyla lezzetli ekmek, taze tereyağı, nefis bir salata, meyveler, gravyer peyniri ve Bay Burleigh’den “Moselle bile bundan iyisini yapamamıştır.” şeklinde övgüler alan hafif bir beyaz şarap vardı.

      “Yemeklerimiz sizinkilere çok benziyor mu?” diye sordu kırmızı şeritli elbiseli kadın.

      “Olağanüstü bir kalite!” dedi Bay Mush, ağzı dolu bir şekilde.

      “Son üç bin yılda yemekler çok az değişiklik gösterdi. İnsanlar Karmaşa Çağı’ndan çok önce en kaliteli yemekleri bulmuşlardı.”

      “Gerçek olmak için çok gerçek!” diye tekrarlıyordu Bay Barnstaple. “Gerçek olmak için çok gerçek!”

      Arkadaşlarına baktı; hepsi de yemeklerini memnun bir şekilde, ilgiyle ve minnettarlıkla yiyorlardı.

      Eğer Ütopyalıların İngilizcesinin berraklığı bir çekiç gibi kafasının içini dövmese Bay Barnstaple, tüm bunların gerçek olup olmadığını sorgulamayacaktı.

      Örtüsüz, taştan masanın başında hiçbir uşak beklemiyordu; beyaz elbiseli kadın ve iki pilot, yanlarında oturuyordu; konuklar ihtiyaçlarını gidermede birbirlerine yardımcı oluyordu. Bay Burleigh’nin şoförü çekingen bir tavırla farklı bir masaya geçmek üzereydi ki deneyimli politikacı onu rahatlattı: “Buraya otur Penk, Bay Mush’ın yanına.” Dostça ama keskin gözlerle onları inceleyen başka Ütopyalılar da yemeğin hazırlandığı, büyük sütunlu, yuvarlak verandaya geldiler; bazıları gülümseyerek ayakta dikildiler, bazıları oturdular. Kimse kimseyle tanıştırılmadı; sadece birkaç sosyal formalite…

      “Tüm bunlar çok güven verici.” dedi Bay Burleigh. “Son derece güven verici. Ah, söylemek zorundayım ki bunlar, Chatsworth şeftalilerinden çok daha iyi. O krema mı sevgili Rupert, şu önündeki kahverengi kavanozda duran? Doğru tahmin etmişim. Eğer sakıncası yoksa Rupert? Teşekkür ederim.”

      2. BÖLÜM

      Ütopyalıların bazıları Dünyalılara

Скачать книгу