Tanrı İnsanlar. Герберт Джордж Уэллс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tanrı İnsanlar - Герберт Джордж Уэллс страница 11
Çok etkileyici bir doğaçlamaydı. Neredeyse bir saat sürmüştü ve Ütopyalılar sonuna kadar ilgili ve meraklı bakışlarla, ara sıra başlarını sallayıp anladıklarını belirterek dinlemeyi sürdürmüşlerdi. “Çok benziyor…” diye bir ses çınlıyordu Bay Barnstaple’ın kafasının içinde. “Burada da… Karmaşa Çağı’nda…”
Sonunda Bay Burleigh sakin bir ihtiyatkârlıkla konuşmasını tamamladı. Ardından türlü türlü övgüler aldı.
Eğilerek selam verdi. Bitirmişti. Bay Mush, başka kimsenin katılmadığı coşkulu bir alkışla herkesi şaşırttı.
Bay Barnstaple’ın zihnindeki baskı artık dayanılmaz bir hâl almıştı. Birden ayağa fırladı.
2. BÖLÜM
Tecrübesiz bir konuşmacıdan bekleneceği gibi ellerini ve kollarını sallayarak konuştu, “Bayanlar, baylar!” dedi, “Ütopyalılar, Bay Burleigh! Sizden bir dakikanızı rica ediyorum. Küçük bir mesele var. Acil!”
Kısa bir an için söyleyecek bir şey bulamadı.
Sonra Urthred’in gözlerindeki ilgiyi gördü ve devam etmek için cesaret buldu.
“Anlamadığım bir şey var. İnanılmaz bir şey… Demek istediğim, uyumsuz bir şey. Küçük bir çatlak. Her şeyi fantastik bir gösteriye dönüştürüyor.”
Urthred’in anlayışlı bakışı, fazlasıyla cesaretlendiriciydi. Bay Barnstaple, herkese hitap etmekten vazgeçerek, doğrudan onunla konuşarak devam etti.
“Ütopya’da yaşıyorsunuz, bizden binlerce yıl ileride. Peki ama nasıl oluyor da günümüz İngilizcesini konuşabiliyorsunuz? Bizim kullandığımız dilin tamamen aynısını? Size soruyorum, bu nasıl mümkün olabilir? Bu inanılmaz. Her şeyi parçalıyor. Sizi bir hayale dönüştürüyor ama buna rağmen bir hayal değilsiniz. Kendimi, neredeyse çıldırmış gibi hissediyorum.”
Urthred gülümsedi. “İngilizce konuşmuyoruz.”
Bay Barnstaple, yerin ayaklarının altından çekildiğini hissetti. “Ama İngilizce konuştuğunuzu duyuyorum.” dedi.
“Yine de İngilizce konuşmuyoruz.” diye cevap verdi Urthred. Gülümsemesi genişledi. “Hiçbir dili, sıradan nedenler için konuşmuyoruz.”
Aklı her zamanki fonksiyonlarını yerine getirmekte zorlanan Bay Barnstaple, olduğu yerde kalarak saygıyla dinlemeyi sürdürdü.
“Yıllar önce…” diye devam etti, Urthred, “şüphesiz, dilleri kullanıyorduk. Sesler çıkarıyor ve sesleri duyuyorduk. İnsanlar düşünüyor, ardından kullanacakları kelimeleri düzenleyip seçerek dile getiriyordu. Duyan kişi bu kelimeleri algılıyor, anlıyor ve kendi kafasının içinde fikirlere çeviriyordu. Sonra, bizim de henüz tam olarak anlayamadığımız bir şekilde, insanlar, daha kelimelerle giydirilmeden ve seslerle dile getirilmeden fikirleri algılamaya başladı. Konuşmacı kendi aklında söyleyeceklerini düzenler düzenlemez henüz kendi aklında bile seslerle ifade etmeden önce kafalarının içinde duymaya başladılar. Daha karşılarındaki söylemeden ne söyleyeceğini biliyorlardı. Bu doğrudan iletişim günümüzde yaygınlaştı; bir dereceye kadar, insanların birbirlerini bu yolla anlayabildikleri ortaya çıktı ve bu yeni iletişim yöntemi sistematik olarak geliştirildi.
Bugün bizim dünyamızda uyguladığımız yöntem bu. Birbirimize doğrudan düşünerek hitap ediyoruz. Fikirlerimizi iletmeyi istediğimiz için fikirler iletiliyor, aradaki mesafe çok olmadığı sürece. Artık sesleri sadece şiir veya eğlence için kullanıyoruz veya yoğun duygu yüklü anlarda, uzak mesafeye bağırmak ve elbette hayvanlara seslenmek için, birbirimizle fikirlerimizi paylaşmak için değil. Size hitaben düşündüğümde fikirler, kendilerine karşılık gelen kavramlar ve uygun kelimeler bulabildikleri sürece doğrudan aklınızda beliriyorlar. Benim düşüncelerim sizin aklınızın içinde kendini duyduğunuzu sandığınız kelimelere dönüştürüyor ve doğal olarak bu kelimeler kendi dilinizdeki kelimeler olarak açığa çıkıyor. Muhtemelen arkadaşlarınız söylediklerimi, her biri kendine kelime dağarcıklarına dayanarak bazı farklılıklarla duyuyorlar.”
Bay Barnstaple, tüm bunları anladığını belirtir şekilde kafasını sallayarak ve zaman zaman araya girme ihtiyacı hissederek dinliyordu. Bu noktada dayanamayarak atıldı: “O hâlde bu yüzden, ara sıra, örneğin Bay Serpentine, olağanüstü konuşmasını yaparken, bizim en ufak bir şekilde haberdar olmadığımız fikirlerden bahsedildiğinde hiçbir şey duymuyoruz.”
“Böyle boşluklar var mı?” diye sordu Urthred.
“Pek çok, korkarım hepimizde.” dedi Bay Burleigh.
“Sanki belli başlı bölümlerde sağır olmak gibi bir şey.” dedi, Bayan Stella, “Pek çok bölümde!”
Peder Amerton, başıyla onayladı.
“Ve bu yüzden adınız Urthred mi yoksa Adam mı emin olamıyoruz ve ayrıca bu yüzden Arden, Greentrees ve Forest konusunda da kafam karmakarışık.”
“Umarım şimdi biraz rahatlamışsınızdır?” diye sordu Urthred.
“Ah, oldukça!” diye cevap verdi Bay Barnstaple. “Oldukça. Üstelik detaylı düşünülecek olursa böyle bir iletişim yönteminizin olması hayli elverişli. Aksi takdirde, dillerimizin temel prensipleri, mantığı, belirgin özellikleri ve diğer sıkıcı şeylerle dolu, haftalar süren bir süreci atlatıp şu andaki gibi rahatlıkla iletişim kurabileceğimiz bir seviyeye nasıl ulaşabileceğimizi düşünemiyorum bile.”
“Çok önemli bir nokta, gerçekten de!” dedi, Bay Burleigh, dostça bir tavırla Bay Barnstaple’a dönerek. “Gerçekten çok önemli bir nokta. Eğer siz bunu belirtmeseydiniz bunu asla fark etmeyecektim. Oldukça sıra dışı, kesinlikle hiç dikkatimi çekmedi bu ayrıntı. İtiraf etmeliyim, kendi düşüncelerime dalmıştım. Onların İngilizce konuştuğunu düşünüyordum. Bunu öylece kabul ettim.”
3. BÖLÜM
Bu muhteşem deneyim artık öylesine şüpheden arınmış görünüyordu ki Bay Barnstaple için mutlak güvenilirliğinden başka merak edilecek hiçbir yanı kalmamıştı. Bu güzel küçük binada, dışarıdaki muhteşem çiçeklere, uzakta ışıldayan gölün güzelliğine ve etrafındaki hafta sonu kıyafetleri içindeki İngilizlerle artık onu şaşırtmayan, neredeyse Olimposlular kadar çıplak Ütopyalılara bakarak oturuyor, ilk konuşmaların ardından gelişen gayriresmî sohbeti dinliyor, ara sıra kendi de bu sohbete katılıyordu. Bu iki dünya arasındaki temel ahlaki ve sosyal farklılıkları ortaya koyan bir sohbetti; ancak artık her şey kesin bir gerçeklik kazandığından doğal olarak eve gittiğinde bu yaşadıklarını Liberal’de yazacağını ve bugüne kadar bilinmeyen bu dünyadaki davranışları ve kıyafetleri, -şartların elverdiği ölçüde- karısına anlatacağını düşünüyordu. Uzaklık konusunda hiçbir şüphesi yoktu. Sydenham hemen şuracıkta olabilirdi.
İki