Yeşilin Kızı Anne: Ingleside. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yeşilin Kızı Anne: Ingleside - Люси Мод Монтгомери страница 7
“Yemek duasını çok kısa tuttun Gilbert.” dedi ilk yemeğe oturduğunda. “Burada olduğum müddetçe duayı benim etmemi ister misin? Ailene daha iyi örnek olur.”
Gilbert’ın, Mary Maria teyzeye yemek duasını bundan sonra onun edebileceğini söylemesi Susan’ı dehşete düşürmüştü. “Dua değil de ayin gibi.” diyerek kendi kendine sessizce söylenen Susan, yeğeninin bu yaşlı kadın hakkında söylediklerine katılmaktan kendini alamadı. “Sanki hep kötü bir şeyin kokusunu alıyor gibi görünür. Nahoş değil, bildiğin kötü bir koku alıyor gibi…” Gladys’in kendini ifade etme biçiminin ilginç olduğunu düşündü Susan. Ancak Bayan Mary Maria Blythe’a karşı Susan kadar ön yargılı olmayan biri, bu kadının görünüşünün elli beş yaşında bir kadına göre kötü olmadığını düşünürdü. “Aristokrat hatları” vardı. Şık, pürüzsüz lüleli gri saçlarıyla Susan’ın tiftik tiftik küçük gri topuzuna hakaret ediyor gibiydi sanki. Çok güzel giyiniyordu. Uzun siyah küpeleri vardı ve ince boynunu saran tül yakalar takıyordu.
“En azından onun giyiminden utanmamıza gerek olmayacak.” diye düşündü Susan. Mary Maria teyzenin, Susan’ın kendini bu şekilde teselli ettiğini öğrenmesi hâlinde kopacak kıyameti öngörmek zor değildi.
BÖLÜM 5
Anne kendi odası için zambak, Gilbert’ın kütüphanedeki masası içinse şakayık topluyordu. Süt beyazı şakayıkların ortalarındaki kan kırmızısı benekler âdeta Tanrı öpücüğü gibiydi. Olağan dışı sıcak bir Haziran günü sonrasında hava canlanmıştı ve limanın renginin gümüş mü yoksa altın mı olduğunu kestirmek mümkün değildi.
“Bu gece muhteşem bir gün batımı olacak Susan.” dedi mutfak penceresinden geçerken.
“Bulaşıklarımı yıkamadan gün batımına hayran kalamam Sevgili Bayan.” diyerek itirazını dile getirdi Susan.
“Ama o zamana kadar gitmiş olur Susan. Çukur’un üzerindeki beyaz buluta baksana. Üzeri gül pembesi. Göklere doğru uçup üzerine konmak istemez miydin yani?”
Susan elinde bulaşık beziyle vadinin üzerinden uçtuğunu hayal etti. Bu görüntü ona hiç cazip gelmemişti. Ancak Bayan Blythe’ı o an için hoş görmek gerekiyordu.
“Gül çalılarına musallat olan yeni ve acımasız bir böcek türü var.” diye devam etti Anne. “Yarın onları ilaçlamam lazım. Bu gece yapmak isterdim aslında. Bu gece bahçede çalışmaktan zevk alacağım türde bir gece. Bitkilerin büyüdüğü bir gece bu gece. Umarım cennette bahçeler vardır Susan. Yani içinde çalışabileceğimiz ve bir şeyler yetiştirebileceğimiz türde bahçeler…”
“Umarım böcekler yoktur.” diye itiraz etti Susan.
“Hayır… Bence yoktur. Ama her şeyi tamam olan bir bahçenin de hiç eğlencesi olmaz Susan. İnsanın bir bahçede kendi başına çalışması lazım bir anlamı olması için. Ben yaban otlarını yolmayı, kazmayı, bir şeyler ekip biçmeyi, planlamayı seviyorum. Bir de burada sevdiğim çiçeklerden cennette de olsun istiyorum. Kendi menekşelerimi cennetin ölümsüz çiçeklerine tercih ederim.”
“Peki, neden bu akşam ilaçlamıyorsunuz?” diye araya girdi Susan. Bayan Blythe’ın biraz çıldırmaya başladığını düşünüyordu.
“Çünkü Doktor Bey kendisiyle beraber gitmemi istiyor. Zavallı Bayan John Paxton’ı görmeye gidecek. Kadın ölüyor… Ona bir faydası yok Doktor’un. Elinden geleni yaptı. Ancak yine de zavallı kadın Doktor’un uğramasını istiyor.”
“Pekâlâ Bayan Blythe. Buralarda Doktor Blythe olmadan kimsenin doğmadığı ya da ölmediği bilinen bir şey. Bu akşam araba yolculuğu için güzel bir akşam. Ben de ikizlerle Shirley’i yatırdıktan sonra mutfak alışverişi için köye iner ve Bayan Aaron Ward’ı gübrelerim diye düşünüyordum. Olması gerektiği gibi çiçek açmadı. Mary Blythe Hanım yukarı çıktı ve her bir adımında iç çekip başının ağrıdığını söyledi. Yani en azından bu akşam birazcık huzur ve sessizlik olacak.”
“Jem’in zamanında yatağa girdiğinden emin ol olur mu Susan?” diyen Anne sözlerine şöyle devam etti. “Sandığından çok daha yorgun oluyor. Hiç yatağa girmek istemiyor. Walter da bu gece gelmeyecek. Leslie orada kalması için izin aldı.
Jem yan kapının merdiven basamaklarında oturuyordu. Dizinin üzerine koyduğu ayağı çıplaktı. Küçük çocuk bir şeylere surat asmakla meşguldü. En çok da Glen Kilisesi’nin kulesinin arkasındaki kocaman aya surat asıyordu. Jem dolunaydan hoşlanmazdı.
“Dikkat et de suratın öyle kalmasın.” dedi Mary Maria teyze çocuğun yanından geçip içeri girerken.
Bunun üzerine Jem suratını daha fazla astı. Yüzünün böyle kalacak olması umurunda bile değildi. Hatta böyle kalmasını istiyordu. “Defol git ve sürekli kuyruğumda dolaşma.” dedi kendisine sokulan Nan’e annesi ve babası arabayla uzaklaştıktan sonra.
“Mızmız!” dedi Nan. Ancak Jem’in yanından uzaklaşmadan önce arkasındaki merdiven basamağına onun için getirdiği kırmızı aslan şekerini bıraktı.
Jem ona aldırmadı. Hatta daha fazla sinirlendi. Kimse ona düzgün davranmıyor, herkes onunla uğraşıyordu. Nan daha o sabah, “Sen bizim gibi Ingleside’da dünyaya gelmedin.” demişti. Di, o gün öğlen tavşan çikolatasını yemişti. Hem de Jem’e ait olduğunu bildiği hâlde. Walter bile onu terk etmiş, Ken ve Persis Ford’la kumda kuyu kazmaya gitmişti. Ne kadar da eğlenceli! Kendisi Bertie ile birlikte dövme yapıldığını görmeyi ne kadar da istiyordu. Jem bir şeyi daha önce bu kadar çok istediği başka bir zamanı hatırlamıyordu. Bertie’nin bahsettiği Kaptan Bill’in şömine rafında duran tam armalı muhteşem gemi maketini görmeyi ne kadar da istiyordu. Bu çok üzücü bir durumdu.
Susan, akçaağaç aromalı krema ve cevizle kaplı koca bir dilim pasta getirdiğinde, “İstemem sağ ol.” demişti soğukça. Kendisine neden zencefilli çörek ve kremadan ayırmadığını merak ediyordu. “Muhtemelen diğerleri yemiş olmalı.” diye düşündü. “Domuzlar!” diye geçirdi içinden. Daha derin bir kedere gömüldü sonra. Çocuklar Liman Ağzı’na gitmek üzere çoktan yola koyulmuş olmalılardı. Bu düşünceye dayanamıyordu. Ailesinden bir şekilde intikam almalıydı.