Yeşilin Kızı Anne: Ingleside. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yeşilin Kızı Anne: Ingleside - Люси Мод Монтгомери страница 8
Belki de olgunlaşmamış ağaçtaki küçük yeşil elmalardan bir sürü yiyip kendini hasta ederdi. O zaman korkarlardı. Belki de bir daha asla kulaklarının arkasını yıkamazdı. Belki de gelecek pazar kilisedeki herkese komik surat yapmalıydı. Belki de Mary Maria teyzenin yatağına tırtıl koymalıydı. Kocaman, benekli, kımıl kımıl bir tırtıl… Belki de limana kaçıp Kaptan David Reese’in gemisinde saklanarak ertesi sabah Güney Amerika’ya doğru yola çıkmalıydı. Acaba o zaman üzülürler miydi? Belki de bir daha dönmezdi. Belki de Brezilya’da jaguar avlardı. O zaman üzülürler miydi? Hayır, muhtemelen üzülmezlerdi. Kimse onu sevmiyordu. Pantolonunun cebinde büyük bir delik vardı ve kimse bu deliği dikmemişti. Ama umurunda değildi. Bu deliği Glen’deki herkese gösterip kendisiyle nasıl ilgilenilmediğini kanıtlayabilirdi. Bu düşünceleri gittikçe şiddetlenerek kendisini boğdu.
Tik tak… Tik tak… Tik tak… Salondaki büyükbaba saati böyle sesler çıkarıyordu. Büyükbaba Blythe öldükten sonra Ingleside’a getirilmişti. Zaman diye bir şeyin olduğu eskilerden kalma bir aletti. Jem bu saati genelde çok severdi ama o sırada nefret etmişti. Sanki, “Ha ha! Yatma zamanın geldi.” dercesine kendisiyle alay ediyordu. “Diğer çocuklar Liman Ağzı’na giderken sen yatağa gidiyorsun. Ha ha!.. Ha ha!.. Ha ha!..”
Neden her gece yatağa gitmek zorundaydı ki? Neden?
Glen’e gitmek üzere yola çıkan Susan, ufacık isyankâr silüete şefkatle bakarak,
“Ben geri dönünceye kadar yatağa girmene gerek yok Küçük Jem.” dedi hoşgörülü bir şekilde.
“Bu gece yatağa gitmiyorum!” dedi Jem öfkeyle. “Evden kaçacağım. Yapacağım şey bu olacak ihtiyar Susan Baker. Buradan gidip gölete atlayacağım. Anladın mı ihtiyar Susan Baker?”
Susan kendisine “ihtiyar” diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı. Bunu diyen küçük Jem olsa bile… Kasvetli bir sessizlikle ağır ağır uzaklaştı. Çocuğun biraz disipline ihtiyacı olduğunu düşündü. Susan’ı izleyen ve birazcık dostluğa ihtiyaç duyan Bücürük, Jem’in karşısında durup siyah arka ayakları üzerine oturdu. Ancak bu zahmetinin karşılığını öfkeli bakışlar ve sözlerle aldı. “Defol buradan! Arkaüstü oturmuş Mary Maria teyze gibi dik dik bakıyorsun. Pislik! Demek gitmeyeceksin ha! Al o zaman!”
Jem, Shirley’nin oyuncağını kediye fırlattı. Bücürük, acılı bir miyavlamayla oradan uzaklaşıp yaban gülü çalılarının arasına kaçtı. Jem kedinin bile kendisinden nefret ettiğini düşünüp sinirlendi. Yaşamaya devam etmenin anlamını sorguluyordu.
Aslan şekeri aldı. Nan, kuyruk kısmını ve arka ayaklarını yemiş olsa da hâlâ bir aslandı bu. Yese de olurdu. Yiyeceği son aslan olacaktı bu. Aslanı yemeyi bitirip parmaklarını yaladığında ne yapacağına çoktan karar vermişti. Hiçbir şey yapmasına izin verilmeyen bir delikanlının yapabileceği tek şeyi yapacaktı.
BÖLÜM 6
“Bu evin ışıkları neden yanıyor böyle?” diye haykırdı Anne.
Gilbert’la birlikte saat on bir civarında bahçe kapısına geldiklerinde.
“Herhâlde misafir geldi.”
Ancak görünürlerde misafir yoktu ve Anne aceleyle eve koştu. Görünürde başka kimse de yoktu. Mutfakta, oturma odasında, kütüphanede, yemek odasında, Susan’ın odasında, üst kat koridorda ışıklar yanıyordu ama ev sakinlerinden kimse yoktu.
“Sence ne…” diye söze başlayan Anne telefonun çalmasıyla beraber cümlesini tamamlayamadı. Telefona bakan Gilbert’tı. Bir an için dinledi. Sonra dehşetle haykırıp Anne’e şöyle bir bakmadan çıkıp gitti. Belli ki korkunç bir olay yaşanmıştı ve açıklamalarla vakit kaybetmenin bir faydası yoktu.
Anne bu duruma alışkındı. Ölümü ve yaşamı bekleyen bir adamın karısı olmanın gereğiydi bu. Sakince omuz silkip şapkasını ve ceketini çıkardı. Işıkları ve kapıları açık bırakıp dışarı çıkan Susan’a biraz kızmıştı.
“Ba… Bayan Blythe…” dedi Susan’a ait olması imkânsız bir ses. Ne var ki bu ses Susan’a aitti.
Anne Susan’a baktı. Susan’ın başında şapkası yoktu ve gri saçları saman parçalarıyla doluydu. Elbisesinin lekesi ve renginin solgun olması şaşırtıcı bir durumdu. Hele yüzü!
“Susan! Ne oldu Susan?”
“Küçük Jem kayboldu.”
“Ne demek kayboldu!” diyen Anne aptalca bakakaldı. “Ne demek istiyorsun? Kaybolmuş olamaz!”
“Kayboldu.” dedi Susan yutkunarak. Ellerini kavuşturmuştu. “Glen’e gittiğimde yan kapının merdivenlerindeydi. Hava kararmadan döndüm… Ama o burada değildi. İlk başta korkmadım. Ama sonra onu hiçbir yerde bulamadım. Evdeki tüm odaları aradım. Kaçacağını söylemişti.”
“Saçmalık! Böyle bir şey yapmaz o. Kendini boş yere tüketmişsin. Bir yerlerdedir illaki. Uyuyakalmıştır. Buralarda bir yerlerdedir.”
“Her yere baktım. Her yere… Etraftaki arazilere ve dış binalara baktım. Elbisemin hâline bakın. Samanlıkta uyumanın çok eğlenceli olacağını söylediğini hatırlayınca oraya çıktım ve köşedeki deliklerden birinden ahırdaki yemliğe düşüp yumurta yuvasına yuvarlandım. Şansıma bacağımı kırmadım. Tabii küçük Jem kayıpken şanstan bahsetmek ne kadar mümkünse.”
Anne hâlâ kabullenemiyordu.
“Peki, sence diğer çocuklarla birlikte Liman Ağzı’na gitmiş olabilir mi Susan? Daha önce hiç itaatsizlik etmedi ama…”
“Hayır gitmedi Bayan Blythe. Küçük kuzu itaatsizlik etmedi. Onu burada arayıp bulamayınca Drewlere koştum. Bertie Shakespeare eve daha yeni dönmüştü ve Jem’in kendileriyle beraber gitmediğini söyledi. Sanki içimden bir şeyler kopup gitti. Siz onu bana emanet ettiniz ve ben… Paxtonlara telefon ettim. Bana oradan ayrıldığınızı ve nereye gittiğinizi bilmediklerini söylediler.”
“Parkerlara uğramak için Lowbridge’e gittik.”
“Olacağınızı düşündüğüm her yere telefon ettikten sonra köye döndüm. Adamlar aramaya başladılar.”
“Bu gerçekten gerekli miydi Susan?”
“Her yere baktım Bayan Blythe… Bir çocuğun olabileceği her yere baktım. Bu akşam neler çektim bir bilseniz! Bir de bana gölete atlayacağını söyledi…”
Anne elinde olmadan ürperdi. Elbette Jem gölete atlamazdı. Saçmalıktı bu. Ancak Carter Flagg’in alabalık yakalamak için kullandığı küçük bir sandal vardı ve Jem akşamki öfkesiyle gölette kürek çekmeye çalışmış olabilirdi. Zaten hep kayıkla kürek çekmek isterdi. Kayığı çözmeye çalışırken bile gölete düşmüş olması mümkündü. Bir anda çok farklı türden bir dehşete kapıldı.
“Ve Gilbert’ın nereye