Sefiller I. Cilt. Виктор Мари Гюго

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sefiller I. Cilt - Виктор Мари Гюго страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
Sefiller I. Cilt - Виктор Мари Гюго

Скачать книгу

kimse hesap soramaz, toz olup gideriz. Kendimize karşı dürüst olalım Peder: İyi ya da kötü diye bir şey yoktur, her şey sadece bir avuç topraktan ibarettir. Gerçeği araştırmak, bu gerçeği bulabilmek için hiçbir şeyden sakınmamak, işte bunun için mücadele edelim. Ne ikiliyiz ama! Haydi sonuna kadar araştıralım! Gerçeğin izlerini sürmeliyiz; bunun için toprağın nimetlerinden faydalanmalı, o gerçeği kazıp ortaya çıkarmalıyız. İşte ancak o zaman zevk ve tat alabiliriz. Ancak o zaman güçlenebilir, o zaman gülebiliriz. Ölümsüzlük, Piskopos; bir yalandan ibarettir, bir başkasının o ölen kişinin eşyalarını beklemesinden başka bir şey değildir. Ah! Ne inanılmaz bir vaat. Eğer böyle olmasını istiyorsanız siz buna inanın! İnsanoğlu ne çok şeye sahip değil mi? Bizler aslında sadece ruhlardan ibaretiz, sırtlarında mavi kanatları bulunan ve vadesi geldiğinde melekler gibi uçup gidecek olan ruhlarız. İnsanların ruhları olduğunu ve ruhların kanatlarını çırparak yıldızdan yıldıza uçacağını da söyleyen din adamları değil midir? Çok iyi. Demek ki bizler birer yıldız çekirgesi olacağız. Sonra da Tanrı’yı göreceğiz öyle mi? Boş laf! Cennete dair bütün bu anlatılanlar safsatadan ibaret! Tanrı anlamsız bir canavardır. Bunları elbette ancak dostlar arasında fısıldayabilirim. Dünyayı cennet düşüncesine kurban etmek, bir gölge uğruna elimizdeki avı kaçırmaya benzer. Hiç kimse sonsuzluğun budalası hâline gelmemeli! Ben o kadar budala değilim. Ben yokluktan başka hiçbir şey değilim. Ben kendime tam anlamıyla ‘Yokluğun Kontu’ diyorum. Doğmadan önce var olmuş muydum ki? Hayır. Peki, ölümden sonra var olacak mıyım? Hayır. Neyim ben? Bir organizmada toplanan toz parçasından başka bir şey değil. Bu dünyada benim ne gibi bir görevim olabilir ki? Seçimlerim tamamen bana ait; ya acı çekerim ya da hayatın tadını çıkarırım. Yoklukta bile acı çekebilir insan. Peki, zevk beni nerelere götürebilir? Yine yokluğa ama en azından kendi adıma zevk almış olurum. Bu yüzden ben, seçimimi yaptım. Bir insan ya yer ya da yenir. Ben yiyen taraf olacağım. Ot olmaktansa diş olmak evladır. İşte benim felsefem de budur. Ondan sonrası zaten boş, nereye götürülürsem götürüleyim, mezarcı orada. Sonuç olarak hepimizin gideceği yer aynı, hepimiz o büyük deliğin içine düşeceğiz. İşte bu da kaçış noktasıdır. Ölüm sadece ölümdür, inanın bana. Bu konuda bana farklı bir şey söyleyecek birine ancak gülerim ben. Ben o palavraların hiçbirine kulak asmam, bunlar sadece cahillerin ve zavallıların inandıkları masallardan ibarettir. Onların bu masallara inanmaktan başka hiçbir şeyleri yoktur. Mezarın ötesindeki hiçlikten başka hiçbir şeyleri yoktur ellerinde. İster Sardanapalus, ister Vincent, istersen Paul ol; bunun hiçbir önemi yok. İşte gerçek budur. Bu yüzden hayatı iyi geçirmeye bakmak lazım. Benliğinize sahip olduğunuz sürece onu kullanmayı bilmelisiniz. Gerçekte Piskopos, ben size sadece kendi felsefem ve filozoflarım olduğunu söylemek istiyorum. Bu yüzden de kendimi bu tür saçmalıklara kaptıramam. Elbette sefiller için de bir şeyler olmalı; yalın ayak dilenciler, bıçak bileyenler ve sefil zavallılar için. Onların da bütün bu efsanelere, kuruntulara, ruh, ölümsüzlük, cennet ve yıldızlar gibi safsatalara inanmaları sağlanmalı. Ancak onlar bu boş lafları yutarlar. Bunu kuru ekmeklerinin üzerine sürerek katık yaparlar. Elinde avucunda hiçbir şeyi olmayanın sadece Tanrı’sı vardır. Sahip olabileceği yegâne servet bu olacaktır. Buna elbette ki hiçbir itirazım yok ancak ben, Bay Naigeon’ın tarafındayım. Geri kalan halk da Tanrı’yı tutsun.” Bu sözlerin sonrasında Piskopos ellerini çırptı.

      “Söylenmek istenen söylendi.” diye haykırdı. “Bu materyalizm ne kadar mükemmel ve gerçekten, ne harika bir şeydir! Her isteyen buna sahip olamaz. Ah! Ona sahip olan kişiler Caton gibi sürgünlere düşmez, Etienne gibi öldürülmez, Stephen gibi taşlanmaz ya da Jeanne d’Arc gibi diri diri yakılmaz. Bu takdire şayan materyalizmi elde etmeyi başaranlar, sorumsuzluklarının tadını çıkarırlar ve hayatta karşılaştıkları her şeyi; iyi ya da kötü kazanılmış tüm güçleri, ihanetleri, vicdanın lezzetli kapitülasyonlarını, tüm bunların hepsini hazmettikten sonra mezara girebileceklerini düşünürler. Ne kadar uygun bir son! Bunu sırf sizin için söylemiyorum, Senatör. Yine de siz ve sizin gibi düşünenleri tebrik etmemek de elde değil. Sizin gibi büyük zenginler, gütmüş olduğunuz bu ince ve zevkli felsefeye sadece sizin gibi zenginlerin erişebileceğini kabul ediyorsunuz ve kabullendiğiniz bu hayatın mükemmel zevklerini kendi aranızda sınıflandırıyorsunuz. Bu felsefe ancak çok derinlerden ve sadece bu kalıplara has kişiler tarafından benimseniyor. Ama sizler iyi huylu efendiler olduğunuz için, Tanrı’ya inancı sağlam olan yoksul insanların ve zavallıların inanmasına da mâni olmuyorsunuz. Siz sofralarınızda kestaneli ördek kızartması yediğiniz zaman, yoksullar nasıl hindi kızartması ile yetiniyorsa böyle inançları olmasını da mazur görüyorsunuz.”

      IX

      Kız Kardeşin Bakış Açısıyla Erkek Kardeş

      Devletin özel kuruluşu hakkında bir fikir vermek ve Digne Piskoposu’nun ev hayatının nasıl olduğunu; iki aziz kadının eylemlerini, düşüncelerini, hatta dişil içgüdülerini kullanarak onun istek ve niyetlerine nasıl boyun eğdiklerini; alışkanlıklarını ve amaçlarını yerine getirmesi hususunda onu nasıl desteklediklerini anlatabilmek için, çok fazla konuşma zahmetine girmeden Matmazel Baptistine’in çocukluk arkadaşı Vikontes de Boischevron’a yazdığı mektubu siz okurlara sunmayı uygun bulduk. İşte elimizdeki o mektup:

      Digne, 16 Aralık 18..

      Sevgili Dostum,

      Sizden bahsetmediğimiz bir gün dahi geçmiyor. Bu artık bizim âdetimiz hâline geldi ama bunu yapmamızın başka bir nedeni daha var. Madam Magloire geçenlerde tavanların ve duvarların tozunu aldığı sırada bazı keşifler yaptı; şu anda beyaz badanalı olan duvarlardaki antika kâğıtları yırttığında kendi odalarımızda, sizin tarzınızdaki bir şatoyu süsleyen şeyler gördük. Madam Magloire sonrasında bütün kâğıtları çıkardı. Altlarından resimler çıktı. Yıkadıktan sonra çarşafları sermek için kullandığımız, içinde mobilya bulunmayan oturma odamın yüksekliği dört buçuk metre ve genişliği de beş buçuk metre, tavanı daha önce boyanmış ve sizinki gibi kirişli. Burası hastaneye dönüştürüldüğünde üzeri badanayla kapatılmış. Ve içerideki ince ahşap işleri tıpkı büyükannelerimizin dönemindekilere benziyor. Aslında bu odayı görmenizi çok isterdim. Madam Magloire; duvarların üzerine yapıştırılmış en az on kat kalınlıkta kâğıtların altında, iyi durumda olmasalar da çok hoş görülebilecek bazı resimler keşfetti. Teması Telemakhos’un Minerva tarafından şövalye ilan edilmesini, başka bir resimde ise şimdi adını unuttuğum bahçelerde gezinmesini tasvir ediyor. Kısacası hepsinde Romalı kadınların portreleri var. Size bunu nasıl anlatabilirim, bilmiyorum. Burada, duvarlarımda bir sürü Romalı kadın ve erkekler; onlara ait resimler (burada okunaksız bir kelime var) bulunuyor. Madam Magloire hepsini güzelce temizledi; bu yaz boyunca üzerlerindeki bazı hasarları da onaracak ve tamamını yenileyip vernikledikten sonra, odam gerçek bir müze hâline gelecek. Ayrıca çatı katının bir köşesinde eski moda iki ahşap konsol da buldu. Onları yeniden verniklemek için bizden karşılığında her birine altı frank, iki kron istediler ama elbette bu parayı yoksullara vermek çok doğru olur; ayrıca ikisi de çok çirkin, ben daha çok maun ağacından yapılma yuvarlak konsolları tercih ederim. Her zamanki gibi mutluyum. Kardeşim de çok iyi. Sahip olduğu neyi var neyi yoksa yoksullara ve hastalara veriyor. Oldukça zor geçiniyoruz. Kış mevsimi çok soğuk geçiyor ve gerçekten eksikliklerini tamamlamamız gereken çok şeye ihtiyacımız var. Evimizin neredeyse rahat biçimde ısındığını ve aydınlatıldığını söyleyebiliriz. Bunların ne harika nimetler olduğunu tahmin edebilirsiniz.

      Kardeşimin kendine has alışkanlıkları var. Onunla konuşmaya çalıştığımızda bize bir piskoposun böyle olması

Скачать книгу