Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri. Veli Toprak
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri - Veli Toprak страница 6
Dağlıca baskınından sonra biliyorsunuz bir tezkere çıktı ve o tezkere uzun süre kararnameye dönüşmedi. Asker geldi, Başkan’dan randevu istediler. Dışarıda bir yerde TSK yetkilileriyle Başkan görüştü. “Başkan’ım tezkere çıktı. Dağlıca’nın cevabını vermek istiyoruz. Ancak bu tezkerenin kararnameyle devredilmesi lazım. Yetkilendirilmemiz lazım. Sayın Başbakan bizi yanlış anlar. Anlayamaz. Siz bizi anlıyorsunuz. Dilimizden anlıyorsunuz. Sayın Başbakan’ın da dilinden anlıyorsunuz. Siz gidip bir anlatın. Bu kararnamenin bir an evvel çıkması ve bizim bir an evvel operasyona gitmemiz lazım. Önümüz kış. O hatta da bir sıkıntı, tedirginlik, söylem var niye asker hâlâ operasyon yapmıyor diye.” mesajını ilettiler. Rahmetli Başkan onun üzerine Tayyip Erdoğan ile görüştü. Askerin talebini iletti. Çıktıktan sonra bana aktardı. Başbakan da “Ben askerin ne kadar kuvvetle gireceğini, nereye kadar gideceğini, nerede duracağını bilmem lazım. Bu bilgileri bana vermeleri lazım. Bu bilgileri bana verirlerse bende gereğini hazırlarım, yaparım.” demiş. Rahmetli onun üzerine tekrar askerlerle görüştü ve “Başbakan ne kadar kuvvetle gireceğinizi, nereye kadar gideceğinizi, nerede duracağınızı bilmek istiyor.” dedi. Onlar da “Biz o kuvveti söyleriz. Nereye kadar gideceğimizi, nerede duracağımızı hükûmet, Sayın Başbakan belirler. Barzani’nin adamlarıyla karşılaşırız. Amerikan kuvvetleriyle karşılaşırız, durun derse dururuz. Bu sınırı belirleyecek olan hükûmet. Yoksa terörist nereye kadar giderse biz de oraya kadar gideriz. Bizim kararlılığımız o.” dediler. Rahmetli Başkan tekrar gitti, onların fikirlerini, görüşlerini iletti. Ondan sonra da o kararname çıkmıştı. Ben bunu biliyorum. Çünkü o dönem hâlâ askerle Başbakan aynı dili konuşmuyordu. Birbirlerinin dilinden anlamıyorlardı. Başbakan’a bir nevi tercümanlık yaptı. Çünkü Başkan askerin dilinden de, Tayyip Erdoğan’ın dilinden de anlıyordu. Orada öyle bir görev, üstlendi ve yaptı.
Bir gün Mecliste akşam gecikmişti. Başkan’ın arkadaşlarından birisi geldi. “Başkan’ım falancalarla görüştüm. Onlar MHP’den ayrılmasaydı, niye ayrıldı, diye size sitem ediyorlar.” dedi. Başkan o zaman döndü “Beni Türkeş’e, Türkeş’i de bana dolduran onlar. Başkan’ım bir an evvel ayrılalım, çıkalım yoksa burada kan akacak diyen onlar. Türkeş’ten bana laf taşıyan ‘Türkeş seni harcayacak, partide bitirecek.’ diyen onlar. Türkeş’e de gidip ‘Partiyi elinden alacak. Partiyi eline geçirecek.’ diyen onlar. Benimle Türkeş’in arasını açan onlar. O noktaya onlar getirdi.” dedi. Başkan’ın o döneme ait üzüntüsünü hissettim. Başkan genelde yaptıklarından pişman olmazdı. Öyle bir özelliği vardı. Çünkü yaptığı her şeyi inanarak yapardı. Ama öyle bir “keşke”sini o zaman söyledi.
BÜLENT ARINÇ KİMDİR?
1980 öncesinde MSP Manisa il başkanı. 12 Eylül Darbesi’nden sonra MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasında idamla yargılanan bazı ülkücülerin avukatlığını yaptı. 1995’te RP’den milletvekili seçildi. RP’den grup başkan vekilliği yaptı. 2001’de AK Parti’nin kurucusu oldu. TBMM başkanlığı, başbakan yardımcılığı görevlerinde bulundu.
22. DÖNEM TBMM BAŞKANI BÜLENT ARINÇ:
Muhsin Bey’e öncelikle Cenabıallah’tan rahmet diliyorum. Muhsin Bey şehidimizdir. Sadece benim değil, Türkiye’de siyaset yapan insanların da ortak değeridir. Mart 2009 seçimleri öncesinde elim bir kazada vefat ettiğini biliyorum. O tarihteki gayret ve çabalarımız kaderin önüne geçemedi. Hepimiz büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içinde, helikopter kazası ve sonrasındaki gelişmeleri çok iyi takip ettik. Hatta baştan bir hatıra olarak söyleyeyim; başta Tayyip Erdoğan ve hükûmetimiz, partinin ileri gelenleri fevkalade üzüntü duymuşlardı. Özellikle birkaç gün arandı, bulunamadı. Karlar içinde cesedine ulaşılınca hepimiz büyük bir matemin içine girmiştik.
Kazayı araştırma komisyonunda sizin başkan olmanız gündeme gelmişti…
Ben o zaman TBMM başkanlığından ayrılmıştım. Sayın Erdoğan benim o zaman MYK toplantılarına katılmamı istemişti. Bir MYK toplantısında varsa sorumluların kim olduğunun ve kazayı meydana getiren sebeplerin araştırılması için o zamanki grup başkan vekillerinden bir araştırma komisyonu kurulmasını istedi. Tayyip Bey de “Çok iyi olur, bir an önce komisyon kuralım, mutlaka iyi bir hukukçu arkadaşımız olsun ki buradan netice alalım.” dedi. Herkes fikirlerini söyledi. Başbakanımız bana döndü, “Ağabey bu işi sen yapar mısın?” dedi. “Memnuniyetle yaparım.” dedim. 2009 Nisan ayında bu konuşmalar geçti. Komisyonun kurulması ve benim başkan olmamı planladılar. Fakat 1 Mayıs’ta ben hükûmette başbakan yardımcısı olarak görev aldım.
O içimde bir uktedir. Hatta eşinin de olduğu bir görüşmede bunu anlattım. Muhsin Bey’in ölümünün arkasında ne varsa, bunu çıkarmak bizim namus borcumuzdur. Bir taraftan adli yargı, bir taraftan idari araştırmalar, bu sözü de vermiştim. Bu söz ne kadar tutuldu, tutulmadı, orasında değilim. Ama biz Muhsin Bey’in böyle bir kazada vefat etmesinden büyük üzüntü duyduk. Kaderin önüne geçilmiyor.
İrtibatım şahsen vardı ama genel başkan olduğu dönemlerde, Ülkü Ocakları genel başkanı olduğu dönemlerde ve Ankara’da bulunduğu dönemde birbirimizle fazla irtibatımız olmadı. Manisa’daki ülkücü arkadaşlardan ve Ankara’da bulunup Muhsin Bey’le çalışan arkadaşlardan onun hakkında hep sitayişkâr sözler dinlemiştim.
İlk tanışmanız ne zaman oldu?
Özellikle 12 Eylül Darbesi sonrasındaki Mamak yargılamaları sırasındaki asil, cesur, kararlı davranışı o zaman efsane gibi anlatılırdı. Ülkücü gençler tarafından kendisi efsane olarak görülürdü. Onunla ilk yakın temasım, 1991 seçimleri sırasında oldu. O zaman RP-MÇP ve IDP beraber seçimlere girecekti. Ben GİK üyesiydim. İttifak çalışmalarının kısmen içinde bulundum. Manisa’dan ilk sırada aday oldum, ikinci sırada MÇP’den Akhisarlı bir arkadaşımız vardı. Ama Muhsin Bey’in de vekil seçildiği o dönemde Ankara’da yaşananları yakından gördüm.
Nasıl bir iz bıraktı sizde?
Bizim gözümüzde Muhsin Bey dindar bir insandı, ibadeti tam bir kişi idi. Millî ve manevi değerlere gönülden bağlı bir insandı. Basit bir siyasetçi profili yoktu. Bir gönüldaştı, idealist bir insandı. Siyaseti de Allah rızası ve milletin huzuru için yapmaya ant içmiş bir insandı. O seçimlerde 62 milletvekili çıktı, 19’u MÇP’ye, 3’ü de IDP’ye gitti. Sonra da onların içinde Muhsin Bey ve arkadaşları ayrıldılar ve Büyük Birlik Partisi’ni kurdu.
1991 seçimleri öncesinde kendisi hakkındaki kanaatim; herkesin saygı duyduğu, sözüne güvenilir, başı dik, hiçbir zaman kula kul olmayan… Başbuğ Türkeş’in emrinde ona hizmet etmiş ve güven vermiş bir insan. Ama onun her dediğine de evet diyebilecek bir kapasitede ve İslam’ın dışında kendisine bir şey dayatıldığı zaman buna