Olumsuz Düşünceler Bastırınca. Diana Garcia
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Olumsuz Düşünceler Bastırınca - Diana Garcia страница 3
O halde yine soralım, zihninizin sunduğu bütün olası çözümler uzun vadede sorunlarınızı bertaraf etmenizi sağladı mı? Bütün bu olumsuz düşünceleri bitirecek, içinizdeki eleştirmeni ebediyen susturacak sihirli formülü buldunuz mu? Cevabınız muhtemelen “Hayır”dır.
Olumsuz düşüncelerimi bertaraf etmek için zihnimin yapmamı söylediği her şeyi çılgınca yapmaya çalıştım, biliyorum. Terapist bile oldum, belki de küçük bir parçam bunun meseleyi halletmeme yardımcı olacağını ummuştu. Terapist olursam kendimden kuşkulanmayı kesecektim, içimdeki eleştirmeni susturacaktım ve “eksik” hissetmeyi bırakacaktım. Bu da pazarlığın bir parçası değil miydi?
İşlerin hiç de öyle olmadığını zor yoldan öğrendim. Hâlâ meselelerimle uğraşıyorum ve içimdeki eleştirmenin hayatım hakkındaki, özellikle de önemli meselelerle ilgili yorumlarını işitiyorum.
İç eleştirmen hakkında bir kitap yazarken bile, bu işin içimdeki eleştirmenin daha yüksek sesle konuşmasına yol açması özfarkındalığımla ne kadar ilgili? Ama biliyorum ki insan beyni böyle programlanmıştır. Eylemlerim önemli olmasaydı problem çözücü zihnim bu kadar yüksek sesle konuşmazdı, onu da biliyorum.
Ne de olsa içimdeki eleştirmen bana benim için neyin önemli olduğunu hatırlatır. Onu işitebilir ve, “Eh, bu kitabı yazmak benim için önemli. İçimdeki eleştirmen ne derse desin cesur olmak benim bir değerim” diye düşünebilirim.
Bu, iç eleştirmenin ya da zihnin her zaman dinlemeye değer olduğu anlamına gelmiyor. Özellikle de sık sık onu yeterince iyi dinlememekle hata ettiğinizi söylediği için. İç eleştirmeniniz belki de burada formülün sorun olabileceğini anlamayabilir. Bunun da bazı mükemmel nedenleri vardır.
Egzersiz
Zihninizin sizi çözülmesi ya da bertaraf edilmesi gereken sorunlar olduğuna ikna etmeye çalıştığı bütün iç tecrübelerinizi yazın. Tekrarlanan düşünceleri, duyguları, fiziksel duyumları ve hatıraları da dahil edin.
3. BÖLÜM:
Zihniniz Neden Böyle Oyunbozan?
İster inanın ister inanmayın, zihinlerimizin olumsuzluğa yatkın olması bir bakıma bir güçtür. Bir kere kelimenin tam anlamıyla hayatta kalmamızı sağlamıştır. Evrimci bir bakış açısıyla atalarımızın hayatı tehdit eden tehlikelere karşı sürekli tetikte olması gerekmiştir. Olası tehditlere karşı çevremizi sürekli tarama ve zararlı olabileceklere odaklanma eğilimi zamanla güçlenmiştir. Bu şablon zihinlerimizin evrimini etkilemiştir.
Tarihöncesi dönemde, doğaya yakın yaşamış iki adamı, Jim ve Fred’i düşünelim. Jim daha kaygılı olan, olası tehlikelerden sürekli kaygılanıyor ve işini sağlam kazığa bağlıyor. Fred ise daha rahat ve sakin. Tehditlerle doğrudan karşılaştığında tepki veriyor ama daha lakayt bir yaklaşımı var.
İkisi de her sabah kulübelerinden çıkıp ormana bakıyor. Avlanmak ve yiyecek depolamak için uygun bir gün olup olmadığına karar veriyorlar. İkisi de ufukta seçmekte zorlandıkları bulanık bir figür görüyor. Jim bunun saldırmayı bekleyen sivri dişli ürkütücü büyük bir kedi olduğunu, Fred ise çalı olduğunu düşünüyor.
Mesele şu ki, çoğu zaman yüzde 99 Fred haklıdır. Fred de kulübesinden çıkıp akşam yemeği için avlanıyor. Her seferinde yüzde 99 zaferle dönüyor ve ailesini besleyebiliyor. Aksi yöndeki kanıtlara rağmen – örneğin Fred’in dışarı çıkıp dönmesi – Jim hâlâ o bulanık figürü olası bir tehdit olarak değerlendiriyor. Bazı günler ailesi eşinin topladığı yemişleri ve kökleri yiyor, bazı günlerse biraz açlık çekiyorlar.
“Jim, duruma ayak uydur!” diye düşünebilirsiniz. Ama unutmayın ki yüzde 1’lik bir ihtimal var ki Jim değerlendirmesinde haklı çıkıyor.
Bir gün ikisi de kulübelerinden çıkıp aynı değerlendirmeleri yapıyorlar. Fred neşeyle yola düşüyor, Jim istemeye istemeye toplayıcılara katılıyor. Av sırasında Fred bir sivri dişlinin saldırısına uğruyor ve bir daha onu gören olmuyor.
Kabul ve kararlılık terapisinin yaratıcılarından biri olan Kelly G. Wilson, “Öğle yemeğini birçok kez kaçırabiliriz ama yalnızca bir kez öğle yemeği oluruz (hatta belki akşam yemeği ve kahvaltı da oluruz ama bu büyük ölçüde ayıya kalmıştır),” diyor (2010).
Birçoğunuzun her köşe başında bir tehdit araması gerekmese de zihniniz bunu bilmez ve tetikte olmayı sürdürür. Zihniniz Fred’inki gibi bir akıbete uğrama riskine girmek yerine bir şeyi tehdit olarak görüp yanılma olasılığını üstlenmeyi tercih eder.
Bizim kaygılı Jim’e gelince, onun uzun bir ömrü olur ve kaygılı genlerini aktarır. Türümüzü – ve olumsuzluğa yatkınlığımızı – hayatta tutan bütün Jim’lere teşekkür etmeliyiz. Bu, kendi kendine olumsuz konuşmanın da itici gücü olan olumsuzluk eğilimimizi geliştirmemizi sağlamıştır.
Nörobilime göre olumsuzluk eğilimi beynin olumsuz olaylara karşı daha kuvvetle tetikte olması, onları hatırlaması ve onlara tutunması özelliğidir. Belki de bu yüzden şunları yapıyorsunuz:
• Eleştirildiğiniz durumları daha çabuk hatırlıyorsunuz.
• Ters olaylara/durumlara daha kuvvetli, belki de daha hızlı tepki veriyorsunuz.
• Kendi kendine olumsuz konuşma da dahil olumsuz düşüncelere daha fazla odaklanıyorsunuz.
• Acı verici ve travmatik hatıraları güzel ve hoş hatıralardan daha kuvvetle hatırlıyorsunuz.
• İşler yolundayken bile çevrenizi olası tehditlere karşı kolaçan etme eğilimindesiniz.
Nörobilimci Rick Hanson bir keresinde, “Beyniniz olumsuz tecrübeler için Velcro, olumlu tecrübeler için Teflon gibidir,” demişti (2013). Beyninizdeki özel devreler olumsuz tecrübeleri hafızanıza olumsuz tecrübelerden daha çabuk kazır. Olumsuz tecrübeler çabucak yapışırken, beyninizin olumlu tecrübelere tutunmak için daha çok çalışması gerekir.
Bu olumsuzluk eğilimi erken gelişir. Çocukluğunuzdan beri beyniniz – iç eleştirmeniniz dahil – olumsuzluğa odaklanmakta ve kuvvetle tepki vermektedir. İç eleştirmeniniz sahneye daha fazla çıkar, çünkü o da bu olumsuzluğa eğilim kategorisine girer. Tuhaftır, olumsuz niteliklerinize odaklanmanız zihninizin sizi güvende tutmaya çalışmasının bir parçasıdır.
Hayati önemde bir diğer etkense grubun bir parçası olmanın oynadığı roldür. Bir anlığına Fred ve Jim’e dönelim. Onlar daha geniş bir kabilenin parçasıydı. Avcı olarak belirlenmişlerdi, başka grup üyeleriyse kulübe yapmak, yemek pişirmek ya da küçükleri yetiştirmekle uğraşıyordu. Görüyorsunuz, o zamanlar bir grubun parçası olmak