Britanya Kahramanları. Maud Isabel Ebbutt

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Britanya Kahramanları - Maud Isabel Ebbutt страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Britanya Kahramanları - Maud Isabel  Ebbutt

Скачать книгу

BÖLÜM

      Danimarkali Havelok

      Hikâyenin Kökeni

      Danimarkalıların İngiltere’yi işgal etmeleri, ülkemizde çeşitli şekillerde (yer adları, ırksal özellikler, dil, edebiyat ve kısmen düşünceler üzerinde) çok güçlü bir iz bıraktı. Danimarkalı Havelok efsanesi, popülaritesi ve yaygın etkisiyle Danimarka hâkimiyetinin bir sonucudur. Zalim gardiyan ve zulüm gören vârisle ilgili yaygın hikâyenin çift yönlü versiyonunu içeren efsanenin kökeninin Galler’de bulunacağı düşünülüyor. Ancak ne olursa olsun, Kelt veya Cermen, İngiliz veya Danimarka gibi küçük kabile krallıklarının sürekli yükseliş ve düşüşlerinde, hikâyenin içinden çıktığı koşulların yeterince ortak olması gerektiği kesindir. Hırslı ve kötü soyluların koruyuculuğuna çaresiz mirasçılar bırakarak ölen krallar Britanya, Galler veya Danimarka’nın erken tarihinde nadir rastlanan bir durum değildi. Vârisin öldürülmesi ve zalim naip tarafından krallığın gasp edilmesi sıradan durumlardı. İlk efsaneyi yerelleştirme fırsatı, Galliler tarafından Abloec veya Habloc olarak bilinen Anlaf (veya Olaf) Sihtricson’un artan şöhretiyle beraber gelmiş gibi görünüyor. Maceracı hayatı, İskoçya Kralı III. Konstantin’in kızı ile bir evlilik ve İngiltere Kralı Athelstan ile akrabalığı üzerinden Northumbria verasetinden dolayı bir üçlü sürülmeyi içeriyordu. Anlaf Curan’da (böyle adlandırılıyordu) maceracı hayatı ve güçlü kişiliği nedeniyle üzerinde çeşitli romantik hikâyelerin yavaş yavaş oluştuğu tarihi bir kahramanla karşı karşıyayız. Bu hikâyeler nihayet İngiltere ve Danimarka’ya özgü fiziksel beceri sevgisini (Havelok, krallıktaki en güçlü adamdır) ve daha özel bir şekilde Danimarka’ya has olan belirli bir intikamcı zalimliği gözler önüne seren bir formda ortaya çıkmıştır. Yiğitlik isteyen işlerde tüm soyluları geride bırakan aşçı yamağının ve Fetih’ten sonraki pek çok Sakson kadın mirasçıda olduğu gibi önemsiz bir bulaşıkçıyla evlenen kadın vârisin gösterildiği bir hikâyenin popülerliğinde Norman üstünlüğünün bulunmasına karşı bir kızgınlık vardır. Bununla birlikte Havelok’un güçlü kolları olan bir kahraman ve yönetici ırka karşı halkın bir savunucusu olarak ortaçağ İngiltere’sine karşı mücadele ettiğinden ve soylu kişiliği ve haysiyetinin sıradan insanlar tarafından pek saygı duyulmayan tarihsel gerçekler ile olasılıklar için bir ödün olduğundan şüphe edilemez. Bu hikâyede gerçekten mütevazı başka bir kahraman daha sunulmaktaydı: kasabası Grimsby’nin özel ticari imtiyazları için sadakat gösteren balıkçı Grim. Hikâyede, Grim’de aslında kabile üyesinin şefine, tebaanın efendisine olan karakteristik bağlılığına sahip fakirlerin ve aşağı tabakadakilerin kahramanı olan bir karakter vardır. Bu bağlılık babadan oğula geçmiştir, ikinci bir nesil hizmetlere devam etmiştir ve kralın vârisi uğruna hayatını ve her şeyi riske atan babanın ödüllerini almıştır.

      Okuyucu, onuncu yüzyıl Sakson İngiltere’sinde on üçüncü yüzyıl Norman şövalyeliğinin rengini veren karakteristik anakronizmleri fark edecektir.

      Havelok ve Godard

      Danimarka’da uzun zaman önce Birkabeyn adında iyi bir kral yaşıyordu. Tüm krallıkta mutlak yönetim sahibi olan Birkabeyn zengin, güçlü, büyük bir savaşçı ve çok yetenekli bir adamdı. Üç çocuğu vardı. Swanborow ve Güzel Elfleda adlarında iki kızı ve tüm krallığının vârisi olan Havelok adında temiz kalpli genç oğlu. Hiç kimsenin kaçamayacağı o gün zamansız geldi, ölüm Kral Birkabeyn’i çağırdı ve çocuklarını babasız ve korumasız bırakacağı için büyük bir acı duydu. Ancak çokça tefekkür ve seçimine yardımcı olacak bilgelik için Tanrı’ya edilen dualardan sonra kral, güvenilir bir danışmanı ve arkadaşı olan Jarl Godard’ı çağırdı ve Havelok şövalye olup ülkeyi kendi başına yönetebileceği yaşa gelene kadar kraliyetin ve üç çocuğunun bakımını ona emanet etti. Kral Birkabeyn, böyle bir sorumluluğun sadakat ve şeref yeminleri etmemiş herhangi birisi için çok büyük bir baştan çıkarıcı unsur olduğunu hissetti ve arkadaşına güvense de Godard’ın şöyle yemin etmesini istedi:

      “Mihrabın ve kutsal dua kitabının

      Kiliseye sadık olanları çağıran çanların,

      Kutsal yemin ve kutsal ayinlerin

      Holy Rood ve orada ölen kişinin hakkı için

      Benim krallığımı yöneteceksin,

      Yavrularımı sevgi ve sadakatle koruyacaksın,

      Ta ki oğlum büyüyüp şövalye oluncaya dek.

      O zaman ülke yönetimini oğluma devredeceksin.”

      Jarl Godard, ölmekte olan krala ve onun vârisine tam sadakat sözü vererek bu resmi yemini etti ve Kral Birkabeyn, aciz gençlikleri döneminde çocuklarına iyi bakılacağı düşüncesiyle huzurlu bir şekilde öldü.

      Cenaze törenleri yapıldıktan sonra Jarl Godard, ülkenin yönetimini üstlendi ve kralın çocuklarının güvenliğini sağlama bahanesiyle onları hiç kimsenin erişmesine izin verilmeyen heybetli bir kaleye götürdü. Çocuklar burada o kadar sıkı bir gözetim altındaydılar ki kraliyet konutu, ismi konmamış bir hapishaneye dönüştü. Danimarka’yı direnişle karşılaşmadan kendi iradesine alan Godard, tahtın gerçek mirasçılarından kurtulmak için önlemler almaya başladı ve üç çocuğa yetersiz miktarda yiyecek ve giysi verilmesini emretti. Ama çocuklar bu acımasız, işkence edici cinayet biçimine çabucak yenik düşmedikleri için Godard kimsenin ona hesap sormaya cesaret edemeyeceğini bilerek çocukları tek seferde öldürmeye karar verdi. Kalbini tüm acınası düşüncelere karşı katılaştırdıktan sonra kaleye gitti ve zavallı yavrucakların soğuk ve açlıktan titreyip ağlayarak yattığı zindana götürüldü. O zaman bile cesur bir delikanlı olan Havelok, o içeri girer girmez onu nazikçe selamladı ve önünde diz çökerek lütuf diledi.

      “Niçin bu kadar kederli ağlıyorsun?” diye soru Godard.

      “Çünkü çok açız,” diye cevap verdi Havelok. “Çok az yiyeceğimiz var ve bize servis yapan hizmetçimiz yok. Bize ihtiyacımızın yarısını veriyorlar. Soğuktan titriyoruz ve giysilerimiz paçavra halinde. Yazık bize. Keşke hiç doğmasaymışız. Topraklarda insanların bizim için ekmek yapabileceği mısır artık yetişmiyor mu? Açlıktan neredeyse ölmek üzereyiz.”

      Bu acınası sözlerin, merhamet göstermemeye kararlı Godard üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Isınmak için birbirine kenetlenmiş bir şekilde yatan iki küçük kızı tutup boğazlarını kesti ve bahtsız yavrucakların bedenlerini kan havuzunun içine bıraktı. Sonra Havelok’a döndü ve bıçağını oğlanın kalbine doğru hedef aldı. İki kızın korkunç kaderinden dehşete düşen zavallı çocuk, adamın önünde diz çöktü ve merhamet diledi:

      “Efendim, acıyın bana, yalvarırım!

      Gençliğime bakın ve merhamet edin bana!

      Ah öldürmeyin beni, her şey sizin olsun

      Danimarka krallığını size bırakıyorum,

      Ve yemin ederim ki hâkimiyetinize asla karışmayacağım.

      Ah, acıyın bana efendim! Merhamet edin!

      Bu topraklardan uzaklara kaçacağım,

      Ve Birkabeyn’in benim babam olmadığına yemin ederim.”

      Jarl Godard, Havelok’un acıklı konuşmasından etkilendi ve hafif bir acıma duygusu hissetti, bu yüzden delikanlıyı kendisi öldüremedi.

Скачать книгу