Viking Kılıcı. Robert Leighton
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Viking Kılıcı - Robert Leighton страница 4
Adela’nın açık renkli yanakları bu iltifatla gül rengine dönse de gülümsemedi.
“Bana kalırsa, Lord Roderic,” dedi, gerginlikle beyaz ekmeği bölerken, “Bute’la Gigha’nın arasında bu kadar az mesafe varken bu kez kardeşinizi daha uzun ziyaret etmelisiniz. Earl Hamish sık sık sizden söz etse de bugüne dek sizi görmemiştim ki neredeyse yirmi yıldır burada yaşıyorum.”
“Heyhat!” dedi Roderic tedirginlikle. “Zavallı babam Earl Alpin öldüğünden beri buralara gelmeyi pek canım istemedi. Kardeşimle beni ayıran, bildiğiniz gibi lordumuz iki adayı böldüğünde oluşan öfkeydi. Bute’un topraklarının daha büyük kısmı Hamish’in payına düştü. Küçük çocuk olarak bana şu anda elimde olan acınası kısım kaldı. Gigha küçük bir adadan ibarettir leydim.”
“Mutluluğumuzun topraklarımızın genişliğine bağlı olmasına gerek yok Lord Roderic,” dedi Adela, “ve kuşkum yok ki küçük çocuk mirasına sahip olmanıza rağmen mutlusunuzdur.”
“Pek sayılmaz,” dedi Roderic, ağır dirseklerini masaya koyarak. “En yakınların elinden alınmışken nasıl mutlu olunur?”
“O halde acı çektiniz, öyle mi?” diye sordu leydi.
“Adadaki evimde hükümdarlığımı ilan etmeye gittiğimde,” dedi, “hayatım gerçekten de en parlak ve neşeli dönemindeydi ve o zamanlar kuzeye, İzlanda’ya gittiğimde (affınıza sığınarak söylüyorum) en az sizin kadar güzel biriyle tanıştım. Kuzeydeki en güzel genç hanımdı ve adı Güzel Sigrid’di. Onunla evlendim, mutluyduk.”
Roderic bir kez daha içki kâsesini doldurdu ve Alpin’in masanın karşısındaki yakışıklı, kahverengi yüzüne baktı.
“İki çocuğumuz oldu,” diye devam etti üzgünce. “Kız olan sizin oğlunuz yaşlarında olmalı, oğlansa ondan iki yaş küçüktü.”
“Ah, sakın öldüler demeyin!” diye bağırdı Adela.
“Heyhat! Ama öyle oldu,” dedi Roderic iç çekerek. “Güneşli bir günde her zamanki gibi el ele adamızın güneyinde kayaların ve mağaraların arasında oynamak için kaleden çıktılar. O zamandan beri dönmediler. Bazıları deniz perisinin onları alıp denizin altındaki kristal evine götürdüğünü söyledi. Bazılarıysa bir krakenin ya da ona benzer bir derin deniz canavarının onları yuttuğunu fısıldadı. Bunları Sigrid’in çocuklarını sevmediğine, onlara hep kaba davrandığına inanarak söylediler. Ama günler sonra tuhaf bir geminin Gigha’yla Cara arasında görüldüğünü öğrendim ve o gemi kuzey denizlerindeki en cani korsan İzlandalı Rapp’e aitti. Sonra çocuklarımı ne deniz perisinin ne de krakenin götürdüğüne inandım, bunu yapan Korsan Rapp’ti. O yüzden bir gemi alıp peşine düştüm. Üç uzun yıl boyunca İzlanda’nın buz tutmuş kıyılarında ve İskandinavya’nın her vikinde ve fiyordunda izini takip ettim. Ardından güneye, İngiltere’nin mavi denizlerine yelken açtım; hep arkasında olsam da bir türlü onunla karşılaşamıyordum. Ama en sonunda korkunç bir boranın olduğu gün geldi. Gemimde, benim dışımdaki herkes boğuldu; beyaz deniz martıları sularda benim kadar kolay yüzemez. Beni oradan geçen bir gemi aldı ve o gemi İzlandalı Rapp’indi. Onu öldürmek yerine hayatımı kurtardığı için sevdim. Sonra bana St. Olaf üzerine yemin ederek korsanlık yaptığı süre boyunca küçük Gigha Adası’na bir kere bile dokunmadığını ve kaybettiğim sevgili çocukları hiç görmediğini söyledi.”
“Sizin adınıza çok üzüldüm, Earl Roderic,” dedi Adela, ellerini kavuşturdu. “Peki, çocuklardan bir ize rastladınız mı?”
“Hayır,” dedi Roderic. “Ve artık hâlâ deniz perisinin kristal salonlarında oynadıklarına, bu yüzden kimsenin onları kurtaramayacağına inanıyorum.”
“Peki, karınız Sigrid, ona ne oldu?” diye sordu Sör Oscar Redmain.
“Gigha’ya döndüğümde,” diye mırıldandı Roderic, “bana ben yokken delirdiğini ve bir cinnet anında kendini uçurumlardan denize bıraktığını söylediler. O üzgün vakitlerde nereye gitsem mutsuzluğu buldum.”
Leydi Adela kara gözlerinde nazik bir acımayla adama baktı. Onun hayatının kendisi ve kocasınınkinden ne kadar farklı olduğunu hissetti. Kendi memleketi olmayan bir ülkede, yabancı dilde konuşan insanların arasında olmasına karşın son derece mutluydu. Earl Hamish onu seviyor ve her daim iyi davranıyordu. Erkekliğe adım atan oğulları Alpin ve Kenric’i derinden seviyordu.
Toprakları büyük York şehrinin yakınlarına kadar uzanan bir İngiliz baronunun kızıydı. Yirmi yıl önce Butelu Earl Hamish, Kral İkinci Alexander’ın diğer bilge danışmanlarınca, İngiltere ve İskoçya arasındaki barış antlaşması konusunda, ayrıca İngiltere Kralı’nın kızıyla İskoçya Kralı’nın oğlu arasında evlilik teklif etmek üzere İngiliz Kralı Üçüncü Henry’nin sarayına gönderilmişti. Antlaşma barış içinde sağlanmış, bugüne kadar da bozulmamıştı ve İngiltere Prensesi Margaret şimdi İskoçya kraliçesiydi. Fakat York’ta elçilik yaparken Butelu Earl Hamish hükümdarının minnetinden fazlasını, Leydi Adela Warwick’in kalbini kazanmış ve onu karısı yaparak Rothesay’deki, o günden beri mutlulukla yaşadığı kalesine getirmişti.
Leydi Adela, Earl Roderic’in büyük mutsuzluk öyküsünü duyduğunda bunları düşünüyordu, gözleri hülyayla önüne kilitlenmişti.
Bu tatlı ve güzel hanımın yanında olmayı yeni bir deneyim olarak gören Roderic onun dalgınlığını ve merakını gözlemledi. Gezinen bakışları kadının tabağında durdu.
“Ah!” dedi, “tuzunuz yok, leydim.”
Ve bunun üzerine Leydi Adela’nın bıçağını alarak ucunu tuz boynuzuna batırdı.
“Hayır, hayır!” dedi kadın telaşla ve Roderic’in bileğini tutarak tuzu masaya dökmesine yol açtı.
“Ne yaptınız?” diye haykırdı adam. “Bu olabilecek en talihsiz şeydir! Heyhat, heyhat!”
“O halde leydimin üzüntüsüne sen mi yardın ettin?” diye bağırdı Sör Oscar Redmain, öfkeyle ayaklanarak. “Haç önünde, düşüncesiz ahmağın tekisin!”
Masanın başındaki Earl Hamish leydisinin çığlığını duyarak aceleyle kalktı, ona yaklaştı ve ne kadar solgun olduğunu gördü.
“Ben çıkacağım,” dedi kadın, “salon fazla ısındı. Bitkin düştüm ve huzursuzum.”
Earl Hamish onu kapıya götürdü. Beyaz kaşından şefkatle öptü ve Leydi Adela odasına doğru yola çıktı.
IV
KARARAN SALON
Ziyafetin sonuna gelindiğinden Bute Lordu bir daha oturmadı. Sör Oscar Redmain o akşam ta Kilmory’ye gitmesi gerektiğinden efendisinin yanına gidip