Viking Kılıcı. Robert Leighton

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Viking Kılıcı - Robert Leighton страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Viking Kılıcı - Robert Leighton

Скачать книгу

karanlıktı ve tirizli pencerelerden gelen eğik ay ışığı duvarlardaki birkaç parlak miğfere veya zırha düştü.

      Gighalı Roderic konuşmasını sonlandırırken İhtiyar Erland üç kere öksürdü ve gümüş sakalını sıvazladı. Sessiz Sweyn bu ölümcül işareti tekrarladı, Roderic geri çekildi, sağ elini şömine rafına koydu.

      “Sana haber gönderene kadar beklemektense Roderic,” dedi Earl Hamish, “değerli vaktimi kendisine ihanet eden kardeşimi bağışlaması için Kral Alexander’a yalvarmaya harcamalıydım!”

      “Yalan söylüyorsun! Adi iftiracı! Yalan söylüyorsun!” diye bağırdı Roderic, kıskanç bir öfkeyle ve raftan bıçağı aldı. Sonra ileri atıldı, sağ elini başının üzerine kaldırdı ve bıçağı derine, ağabeyinin kalbinin derinliklerine sapladı. Earl Hamish sendeleyip düştü.

      “İhanet!” diye inledi. “Adela! Adela!” Sevdiği kadının ismi dudaklarındayken kendi şöminesinin taşlarının üzerinde öldü.

      Roderic ve iki yoldaşı ölü adama yaklaştı, ona göz attıktan sonra birbirlerine tatminkâr karanlık bakışlar attılar. Ne var ki Roderic’in yüzünde, korkak kalbinden ötürü korku da vardı. Gölgelere, ay ışığının ya da alevin ışığının üzerine düşüp onu göstermeyeceği yere çekildi.

      Ve bu sırada uşağın şarkısı aşağıdaki salonlardan kulaklarına ulaştı.

      V

      KORKUNÇ BIR KEŞIF

      Kenric, Barone’un karanlık ormanında önüne gizemli bir şekilde çıkan hayaletimsi figürü ararken fazla oyalanmadı. O figürün ne zaman gelip ne zaman gittiğini anlamıyordu. Aynı şekilde aklını kadın hakkındaki nafile sorularla da yormuyordu. Kayayı ardında bırakarak ağaçların gölgelerinde hızla, öncekinden daha dikkatli halde yol aldı ve Rothesay Koyu’nun arkasındaki yüksek yerlere çıktı.

      Suyun kenarında, ayla aydınlanan dalgalara karşı ana hatları görünen Rothesay Kalesi’nin karanlık kuleleri duruyordu. Annesinin odasının penceresinde loş bir ışık parlıyordu ancak babasının misafirlerini eğlendirdiği büyük ziyafet salonu karanlıktı ve Kenric bunun tuhaf olduğunu düşündü. Seslerini duyduğu yabancılar neredeydi? Ziyafet salonunda değillerse çoktan adadan ayrılmış olmalılardı.

      Tepede hızlanarak aceleyle kaleye gitti ve batı duvarlarındaki küçük yaya kapısına ulaştığında muhafız odasından gürültülü bir şarkı geldiğini duydu. Yerden bir taş alıp üç kere kapıyı çalmak üzereydi ki kapı içeriden açıldı ve kalın saç örgüsü geniş omuzlarına dökülen uzun saçlı bir adam ona doğru koşarken neredeyse Kenric’i devirecekti.

      “Duncan!” diye bağırdı Kenric, babasının kâhyasını fark ederek. “Gecenin bu saatinde nereye gidiyorsun?”

      “Efendi Kenric, gerçekten siz misiniz? Buradasınız, St. Blane’in manastırında değil, değil mi? Efendim, gördüğünüz üzere güzel bir akşam, ben de Loch Fad’ın kenarında sessizce gezineyim dedim.”

      “O halde,” dedi Kenric, “seni uyarayım, Barone ormanına çok yaklaşma Duncan çünkü oradan geliyorum ve korkudan saçlarını havaya dikecek bir şey gördüm. Sanırım gördüğüm bir kurtadamdı. Başta göğsünde beyaz leke olan yaşlı, gri bir kurtken daha ben bakarken güzel bir hanıma dönüştü ve korkuyla yere çökmek istedim.”

      “Rothesay evinin bir oğlunun korktuğunu ilk kez duyuyorum,” dedi Duncan, gülümseyerek ay ışığında büyük, sarı dişlerini gösterdi. “Gördüğünüz Kilmoryli hizmetçi Aasta’ydı.”

      “Aasta mı? O halde hizmetçinin büyülendiği doğru mu? Kendi isteğiyle kurt şekli alabilme gücü olduğu doğru mu?”

      “Öyle diyorlar,” diye yanıtladı Duncan. “Ama bence onun hakkında söyledikleri diğer şeyden, on sekizinde bir kız gibi görünürken aslında yüz kış geçirmiş olmasından daha doğru değildir. Peki, nerede gördünüz? Ormanın kalbindeki Yalnızlık Kayası’nda mıydı?”

      “Sahiden de oradaydı. Ama bir anda kayboldu ve onu bir daha bulamadım.”

      “Şu anda orada değilse,” dedi Duncan, güçlü göğsünden büyük bir nefes vererek, “kaleye döneceğim zira tepelerin arasında, sadece avcılığı benim gemi yapımından anladığım kadar az bilen, koku almak için yaratılmış aptal bir tazıymış gibi koşturarak geçirdiğim yorgun günden sonra gözlerim uyku istiyor. O tembel, yaşlı gri sakal Jura lordu Bute’a bir daha ava geldiğinde av rehberini getirsin. Bir daha asla onun avlarını toplayıp taşımam!”

      “Jura lordu mu?” dedi Kenric. “O zaman kalede yabancılar olduğu doğru.”

      “Eve dönmemenizin nedeni de bu değil mi?” diye sordu Duncan. “Batının üç maceracı kralının burada olduğunu bildiğinizi sandım ki biri amcanız Gighalı Earl Roderic, belimin hizasında bir çocukken ona yay bükmeyi ve pala kullanmayı ben öğrettim. Şimdi efendim babanızla ziyafet salonundalar, Sör Oscar’la genç Allan Kilmory’ye gitti ve leydimle Alpin de odalarına çıktı.”

      “Öyleyse babamı bu üç yabancı adamla yalnız mı bıraktın?” diye sordu Kenric, yaya kapısından girerken.

      “Lordumun öz kardeşi Earl Roderic yanında,” dedi Duncan, şaşkınlıkla Kenric’e baktı. “Lordumun misafirlerine karşı nöbet tutmamı bekliyor olamazsınız! Haç aşkına, ne tuhaf misafirperverlik olur!”

      “Kamaları ve kılıçları nerede?”

      “Silahhanede benim gözetimim altında, olmaları gereken yerde, çünkü tıpkı onlar gibi barışçıl adamlar üzerlerini savaş aletleriyle doldurmaz.”

      “İyi öyleyse,” diye karşılık verdi Kenric, daha rahatlamış halde. “İhtiyar Elspeth Blackfell asılsız tehlike uyarılarıyla benimle oynuyormuş meğer. Ben yukarı çıkıp amcamı görürken biraz etle bir kâse süt getir Duncan. Dünyayı fazlasıyla görmüş ve bence söylemleri evde kalan bir genç için yönergelerle dolu olmalı.”

      Böylece Duncan kırk kadar gürültücü hizmetlinin kadehleriyle coşup eğlendiği muhafız odasına dönerken Kenric yukarıdaki büyük salona gitti.

      Dik taş merdivenlerden tırmanırken geyik derisi çizmeleri çok az ses çıkardı. Merdivenin başında ayak sesleri duyunca sivri pencereleri sessiz denize bakan kuzey koridoruna göz attı.

      Birdenbire batı penceresinden sızan ay ışığının ortasında, açık, gümüşsü bir ışıkla aydınlanan koridorda ziyafet salonundan üç adamın sıvıştığını gördü. Üçüncüleri başka bir daireden geçerken üzüntüyle inledi.

      “Ah Hamish, Hamish kardeşim!” diye inledi ve sesi rüzgârın ağıtı gibiydi. “Ne kötü bir şey yaptım!”

      Kenric merdivenin gölgesine çekildi ve üç misafirin yanında babasını görmeyince yeniden kötü bir şeyler olacağından korkmaya başladı.

      “Ne!” dedi gümüş sakallı yaşlı adam boğuk sesiyle. “Kararlılığın bu mu? Cesaretin bu mu? Korkarım

Скачать книгу