Tehlikeli Zümrütler. Harold MacGrath
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tehlikeli Zümrütler - Harold MacGrath страница 10
“Dostumdu mu? Ne demek istiyorsun?”
“Korkarım başına bir şey geldi. Yatak odasını darmadağın halde buldum.”
“Bay Gregory gibi zararsız, yaşlı bir adamın başına ne gelebilir ki?”
“Pardon ama yumurta yanıyor!”
Kitty arkasına dönerek tavayı ocaktan aldı, duman boğazına kaçmıştı. Ve oldukça hızlı bir şekilde tekrar adamın karşısına dikildi. Adam yerinden kımıldamamıştı, Kitty sonunda kararını verdi.
“İçeri gel. Sana yiyecek bir şeyler vereceğim. Pencerenin yanındaki sandalyeye otur ve kımıldama. İyi bir nişancıyım,” diyerek yalan söyledi Kitty insafsızca. “Açıkçası böyle görünmekten hoşlanmıyorum.”
“Hırsıza benzer bir halim mi var?” Usulca sandalyeye oturdu. Yemek ve iki çift laf edecek bir insan! Kendine güvenen, sevimli ve başının çaresine bakabilen bir Amerikalı kadın. Arduvaz mavisi muhteşem gözler ve yoğun, kadifemsi simsiyah kirpikler. İrlandalı.
Kitty çabucak bir tavaya üç yumurta kırdı ve bir düzine domuz pastırması kızarttı. Şaşı kalma riskini göze almış olacaktı ki, bir gözünü tavadan diğer gözünü ise davetsiz misafirinden ayırmıyordu. Sonunda tavadakileri bir tabağa koydu, dolaba uzanıp bir şişe süt aldı. Yemeği masanın en uç kısmına koyup birkaç adım geriledi. Tabancayı göstermeye devam ederek kollarını kavuşturdu.
“Lütfen benden korkma.”
“Korktuğumu da nereden çıkardın?”
“Senin yerinde hangi kadın olsa korkardı.”
Kitty onun gerçekten aç olduğunu gördü ve şüpheleri azalmaya başladı.
Bu konuda yalan söylememişti. Efendice yemeğini yedi. Gençti, otuzdan fazla göstermiyordu, muhtemelen daha küçüktü. Ama o korkunç sakalları ve mosmor gözleri! Üzerindeki kıyafetler popüler bir golf sahası için yeterli olacak türdendi. Yoksa bir kaçak mıydı? Kimden kaçıyordu?
“Teşekkür ederim,” dedi boş süt şişesini masaya bırakırken.
“Aksanın İngiliz.”
“Ne demek istediğini anlayamadım?”
“Jestlerin İtalyan.”
“Annem İtalyandı. Sana İngiliz olmadığımı düşündüren ne?”
“Cebinde parası olan bir İngiliz veya Amerikalı, bir restoran bulmak için sokakları gezerdi.”
“Haklısın. Damarlarında akan kan mutlaka kendini belli eder. Beynini eğitebilirsin ama kanını asla. İngiliz değilim, sadece Oxford’da okudum.”
“Kimin kanından olursa olsun, sadece bir kaçak yemek istemek için pencereye gelir.”
“Evet, kaçağım. Peşimde ironi tanrısı var. Ve ironi asla belirli bir şeyin peşinde değildir, amacı sadece kovalamaktır. Avının koyun mu kurt mu olduğunun ne önemi var?”
Kitty sesindeki keskinlikten etkilenmişti. “Adın ne?”
“John Hawksley.”
“Ama bu İngiliz ismi!”
“Kendime kelimesi kelimesine Two-Hawks demeyi tercih etmiyorum. Utandırıyor, bu yüzden Hawksley diyorum.”
Bir sessizlik oldu. Kitty, güvensizliğine rağmen ona ilginç gelen bu konuşmayı nasıl devam ettireceğini düşündü.
“Gözün nasıl öyle mosmor oldu?” diye sordu utangaç bir ifadeyle ama doğrudan.
Hawksley güzel, bembeyaz dişlerini ortaya çıkararak gülümsedi. “Biraz tuhaf, değil mi?” diye sordu, gözlerinde bir pırıltı belirmişti. “Can çekişen bir zihniyetten hatıra kaldı.”
“Can çekişen zihniyet,” diye tekrarladı Kitty. Kafasında bu tabire eşdeğer bir cümle arıyordu.
“Genç ve sağlıklıyım, hayatta kalmak istedim,” dedi ciddi bir şekilde. “Yarın ve yarından sonraki günlerde neler olacak görmek istiyorum.”
Yakınlarda şiddetli bir kapı çarpma sesi duyuldu. Kitty’nin tüm vücudu gerildi, sarsılarak yerinden sıçradı ve bunun sonucunda yanlışlıkla silahın tetiğini çekti. Pervane neşeli bir şekilde tabancanın ucundan fırladı.
Hawksley, Kitty kadar şaşkın bir halde tabancaya baktıktan sonra alçak sesle bir kahkaha patlattı, İrlandalı damarı kabaran Kitty de ona katılmak zorunda kaldı. Attığı kahkahaya rağmen öfkeli ve tetikte bir halde geri çekildi.
“Hay aksi! Bu elindekiyle benim gibi bir alçakla yüzleşmek için fazla cesur olmalısın.”
“Neyin peşinde olduğunu anlayamadım,” dedi Kitty tabancayı bir köşeye fırlatırken.
“Tanrı’ya dair düşüncelerimde bir kıvılcım yaktın, sayende insanlara olan inancım geri geldi. Yalvarırım benden korkma. Gayet zararsızım. Yemek için de minnettarım. Haftalardır bir tek senden iyilik gördüm. Hemen Gregor’un dairesine döneceğim. Ama gitmeden önce lütfen bunu kabul et. Yalnız yaşadığını düşünürsek, bu pervane seni korumak için yeterli olmayabilir.” Ayağa kalktı ve ciddi bir ifadeyle masaya koyu mavi-siyah renkteki büyük savaş tabancası koydu.
Kitty bu nazik davranışın ne anlama geldiğini anlamıştı, ona güven vermek için kendini silahsızlandırıyordu.
“Otur,” dedi Kitty. Zararsızdı ya da değildi, bilmiyordu. Zararlıysa da Kitty tamamen onun insafına kalmıştı. O korkunç görünen cinayet, savaş ve ani ölüm silahını iki eliyle kaldırıp ona nişan alarak ateşleyebilirdi. Hayatta olmaz!
“Bu akşam eve geldiğimde yerde bir mektup buldum, Bay Gregory’dendi. Gidip getireceğim. Sen ona Gregor mu diyorsun?”
“Adı Stefani Gregor, yıllar yıllar önce beni dizlerinde sallamıştı. Sen dönene kadar kıpırdamayacağıma söz veriyorum.”
Kitty hâlâ şüpheliydi ama korkmuyordu, mutfaktan çıktı. Telefona gitmek için Gregory’nin mektubunu bahane etmişti ama telefonun yanına gittiğinde ahizeyi kaldırmadı. Onun yerine kapıcıya ıslık çaldı.
“Ben Bayan Conover, on dakika sonra daireme gelin. Hayır mevzu su boruları değil. On dakika içinde gelin.”
On dakika içinde çok ciddi bir şey olamaz, diye düşündü. Hem kapıcı güvenilirdi, çizgi romanlara konu olan türden değildi. Yakınlarda bir arkadaşının olduğunu bilmenin verdiği güvenle mektubu mutfağa götürdü. Anlaşılan davetsiz misafiri yerinden kımıldamamıştı. Tabanca da koyduğu yerdeydi.
“Oku,” dedi.
Misafir mektuba şöyle bir göz attı. “Bu Gregor’un el yazısı. Zavallı ihtiyar! Kendimi asla affetmeyeceğim!”
“Neden