Tehlikeli Zümrütler. Harold MacGrath

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tehlikeli Zümrütler - Harold MacGrath страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Tehlikeli Zümrütler - Harold MacGrath

Скачать книгу

girip uyumaktan nefret ediyorum, ki bu elli beş yaşındaki bir adam için bir sorun.” Cutty’nin gemisi mayın saldırısına uğramıştı.

      Yorgun gözleri, havanın soğuğundan kıpkırmızı olmuş yüzü, uzun ve zayıf vücuduyla, Kitty onun tembel bir adam gibi göründüğünü düşünüyordu. Aslında onun muazzam derecede zinde ve dayanıklı bir adam olduğunu biliyordu. Hem kartallar da tünediklerinde hantal ve neredeyse gözleri kapalı gibi görünmez miydi? Bu adamın dünya üzerinde gidip incelemediği bir köşe olup olmadığını merak etti.

      Kırk yıldır taptığı iki şey vardı, söylentiler ve savaşlar. Otuz yıl boyunca telgrafların kölesi olmuştu. Şimdi bile büyük bir yangının patlak verdiği ve hâlâ incelenmesi gereken tehdit edici korların olduğu Balkanlar’a dönmeye hazırlanıyordu.

      Cutty’yi Amerika’da pek bilen yoktu, onun ünü Avrupa’daydı. Dünyevi mallarla donatılmayı sevdiği için bu topa girmişti. Güneydoğu Avrupa’nın dilleri üzerinde uzmanlaşmış, nadir başarılara imza atmış bir dilbilimciydi. Bir oradaydı, bir burada. Öngörüsü o kadar güçlüydü ki nadiren ona bir yere gitmesi emredilirdi, emir geldiğinde genellikle olay yerine çok önceden intikal etmiş olurdu.

      Sosyalizm ve onun şaşırtıcı sonuçlarıyla ilgiliydi ancak bu analitik bir öğrenci olmanın ötesine geçmezdi. Herhangi bir ortama kolaylıkla uyum sağlayabilir, öğleden sonra bir başbakanla röportaj yapıp aynı akşam başbakanı havaya uçurma planları yapan bir anarşistle ekmeğini bölüşebilirdi.

      Burlingame, Kitty’nin hoşuna gitmesi için üstü kapalı bir biçimde sık sık Cutty’nin parlak zekâsının şaşırtıcı ve renkli yönlerini ortaya çıkarırdı. Cutty değerli taşlar ve topladığı davullar konusunda yetkiliydi ve yazılar yazardı.

      Dünyanın en iyi krisopraz koleksiyonlarından birine sahipti. Tıpkı bir üzüm posası kadar yeşil rengi ve emsalsiz oluşu, ona bu yarı değerli taşları sevdirmişti. Kitty, kadınlara karşı genellikle kayıtsız davranan Cutty’nin, ünlü güzellerin büyük boyutlardaki fotoğraflarının ve cilalanmış krisoprazın bulunduğu bir kutuyu yanında taşıdığını Burlingame’den öğrenmişti. Ne zaman beyni karmaşık bir siyasi bulmacayı çözmeye çalışsa, Cutty masanın üzerine bir fotoğraf koyar, sonra da fotoğraftaki kadının boynunu dudak uçuklatan kolyelerle, başını ise muhteşem taçlarla süslerdi.

      Ayrıca davul koleksiyoncusuydu. Şehrin göbeğinde, bir ofis binasındaki dairesinin duvarları davul çeşitleriyle doluydu; savaş davulları, dans davulları, şölen tapınaklarındaki davullar, eski ve yeni hatta Kitty’nin de anımsadığı, bazıları korkunç görünen nesneler vardı.

      Cutty onun anne ve babasını yakından tanısa da Kitty onun için nispeten yabancıydı. Onu belki on-on iki kez gördüğünü hatırlıyordu. Utangaç bir çocuktu ve misafirlerin üzerine atlamazdı, sıradan bir tiyatrocu annenin büyümüş de küçülmüş çocuklarına benzemiyordu. Yani Cutty, geçmişte ona pek aldırış etmemişti. Sonra bir gün ofise Burlingame’i görmek için uğramıştı ancak onun yerine Kitty’yle karşılaşmıştı. Bugün de bu yüzden ofisteydi. Ne Kitty ne Burlingame onun çekim gücünden şüphelenmiş; tiyatro birimi editörü, onun gelişini kendine özel bir iltifat olarak kabul etmişti. Zaten Cutty’nin bu küçücük odanın içinde manyetik bir kutup olduğunu fark edip etmediği bile şüpheliydi.

      Bununla birlikte Kitty, onunla ilgili daha kuvvetli anılara sahipti. Tanıştığı ilk garip adam oydu. Ancak ufak tefek anlar dışında radarına girmediği için onunla ilgili sadece okuduğu ve Burlingame’in konuşmaları sırasında gelişigüzel anlattığı kadarıyla bilgisi vardı.

      “Her neyse,” dedi Burlingame dedi kayıtsızca. “Savaş bitti.”

      Cutty hoşgörülü bir şekilde gülümsedi. “Bizim gibi haber almak için dünyayı dolaşan adamların sorunu bu işte. Siz evde kalanlar gibi kendimizi kandıramıyoruz. Savaş sadece ilk aşamaydı. Orada bir karmaşa var; bir şey istiyorlar ama ne istediklerini tam olarak bilmiyorlar, o kadar fazlalar ki. Ne kulübeleri ne de meraları varken başıboş gezen sığırlar gibiler. İşlerin ne zaman aydınlığa kavuşacağını bir tek Tanrı bilir. Pipo içmemin bir sakıncası var mı?”

      “Vay be!” diye bağırdı Burlingame.

      “Hiçbir sakıncası yok,” diye yanıtladı Kitty. “Bay Burlingame’inkinden daha kötü bir pipo olabileceğini zannetmiyorum.”

      “Özür dilerim,” dedi editör alçakgönüllülükle.

      “Özre gerek yok,” dedi kadın. Savaş muhabirine döndü.

      “Yeni davul var mı?”

      “O günü hatırlıyorum. Duvarlarımı görünce ödün kopmuştu.”

      “Pek tabii. Daha on iki yaşındaydım, yamyamlar haftalarca rüyalarıma girdi.”

      “Davullar! Şu an dünya üzerindeki herhangi biri benden daha fazla çeşide sahip bir koleksiyoncu biliyor mudur? O kadar çok var ki! Sudan’da cihat için çalındıklarını duydum. Tumpi-tum-tump! Tumpi-tum-tump! Geceleyin beyaz bir adam bu sesi duysa tüyleri diken diken olur. Ne olduğu hakkında bir fikrim yok ama doğuluları deliye döndürüyor. Ve bütün gün kulaklarımda çınlayan bu ses bana tehlike davullarını anımsatıyor!”

      “Ne tuhaf bir cümle! Tehlike davulları ne oluyor?” diye sordu Kitty kolunu masaya dayarken. Tuhaftı ama birden binlerce kilometre uzakta bir yere gitme isteği duydu. Chicago’nun batısına veya Boston’ın doğusuna hiç gitmemişti. O âna kadar babasının çağrısını, kan çekmesini hissetmemişti. Hindistancevizi ağaçları ve cennetkuşları! “Tumpi-tum-tump! Tumpi-tum-tump!” diye çalan gece davulları.

      “Yeşil şeyler sinirimi zıplatıyor,” diyerek söze girdi Cutty. “İlkbaharda bir buğday tarlası, yaprak döken akçaağaçlar. Doğanın seçimi ve benimki. Zümrütler benim tutkum ancak hiç zümrüdüm yok çünkü istediklerime ulaşmak mümkün değil. Avrupa ve Asya’nın görkemli hanelerindeler, krallara yaraşır mücevher kutularındalar ya da kutularındaydılar. Bir madene girip yumruk büyüklüğünde bir zümrüt bulabilseydim ve tesadüfen güzel bir rengi olsaydı ancak kısmen mutlu olurdum. Kısa bir süre sonra ona karşı ilgim kaybolurdu. Ne demek istediğimi anlasan, şu an o taş hayatta olmazdı. Tıpkı bir erkeğin hayranlık duyacağı bir vitrin mankeni yerine konuşabilen sade bir kadını tercih etmesi gibi. İlgimi çekecek taşın bir hikâyesi olmalı; güzel kadınları ve sarayları, cinayeti veya yağmayı içinde barındıran bir hikâye.”

      “Br-r-r!” diye bağırdı Burlingame.

      “Fırsatını bulsam çalacağım zümrütler gördüm. Elimde değil. Gerçek bu,” dedi Cutty ciddiyetle. “Romanov Sarayı’ndaki ganimetleri bir düşün! Tüm o muhteşem taşlara ne oldu? Bazıları kısa bir süre sonra parçalanmak üzere Amsterdam’da ortaya çıkacak. Belki de Bay Bolşevik’in sevgilisi onları boynuna takacak. Yağma!”

      “Peki ya tehlike davulları?” dedi Kitty.

      “Zümrütlerden, bir mayıs yağmuru sonrası İngiliz çimleri kadar yeşil zümrütlerden bahsediyorum Kitty. Bu arada sana Kitty dememin bir sakıncası var mı? Eskiden öyle derdim.”

      “Benim dilim de Cutty’ye alışmış, ödeştik diyelim.”

      “İyi

Скачать книгу