Tehlikeli Zümrütler. Harold MacGrath
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tehlikeli Zümrütler - Harold MacGrath страница 8
“Seni ihtiyar korsan!” dedi Burlingame.
“Ama neden tehlike kelimesini kullanıyorsun?” diyerek ısrarını sürdürdü Kitty, bu ifade ilgisini çekmişti.
“Muhtemelen bir Hindu hilesi. Karmaşık metaforlarla dolu bir dil. Sanırım davullara dokunduğunuzda ısırdığı anlamına geliyor. Anladığım kadarıyla davullar denen bu taşlar, geçtikleri yerlere talihsizlik getiriyor. Sadece bir tesadüf elbette ama bunu insanlara anlatamazsın. İşte değerli taşların incelenmesini bu kadar önemli kılan da bu. Taşların ardında her zaman büyüleyici bir şey, kara bir büyü vardır. Davulları ele almak, küçük bir kazaya davetiye çıkarmaktır. Saçmalık diye düşünebilirsiniz, muhtemelen öyle, ancak yine de bu batıl inançların doğruluğuna inanacak nedenlerim var.”
Burlingame burun kıvırdı.
“Kanıtlayabilirim,” dedi Cutty. Bir gün o davulları elime aldım. Daha iyi inceleyebilmek için pencerenin kenarına gittim. Otele döndüğümde bir at beni yere serdi ve bir hafta yataktan kalkamadım. Aynı gece biri bana zümrütleri gösteren adamı öldürmeye çalıştı. Tesadüf olabilir mi? Belki. Ama son zamanlarda on üç sayısından, merdiven altlarından, sokağın yanlış tarafında yürümekten ve beddualardan ürküyorum.”
“Senin gibi sert bir adam mı söylüyor bunları?” dedi Burlingame umutsuz bir halde.
“Bu bana da komik geliyor ama yine de kendime engel olamıyorum. Bana taşları gösteren adam fahri muhafız diyebileceğiniz, dehasıyla ayrıcalık kazanmış bir karakterdi. Yanına gitmeden önce ona yeşil taşlarla ilgili monografimin bir kopyasını gönderdim. Onun da yeşil taşlara benim kadar düşkün olduğunu öğrendim. Bu ortak ilgi alanı bizi bir araya getirdi ve ağzından laf almaya çalışırken onu daha önce nerede görmüş olabileceğimi düşünüp durdum. Hem ismi hem de yüzü biraz tanıdık geliyordu. Hindistan’dan İran’a, oradan Rusya’ya taşlarla ilgili süregelmiş bir batıl inançtan bahsetti. Bu davulları görme şansına erişen genç bir kız evlenip mutlu olurmuş. Bu yaşlı adam, ara sıra köylü genç bir kızın bu taşları gizlice görmesine izin verdiğini itiraf etti. Ama saraydaki mahkûmların bunu öğrenmesini istememiş. Onları epey yakından tanıyormuş. Sağlam pabuç değillermiş.”
“Peki ya saraya ne oldu?” diye sordu Kitty.
“Taş üstünde taş kalmadı. İşçi sınıfı ayaklanıp sarayı bastı. Çeteler için güzel olan her şey saldırıya açıktır. Sarayları, bankaları, müzeleri ve evleri yağmaladılar. İçlerinden bazı cahiller, hükümdar asası sanıp el bombalarıyla bile oynadılar. Dünyanın tüm pisliği yüzeye çıkıyor. O kanlı günün ardından belli ki kanlı gece gelecek.”
“Onlara, küçük krallara, prenseslere ve düklere ne olacak?”
Sonuçta onlar da insan, diye düşündü Kitty. Asil bir aileden geliyorlar diye daha az acı çekecek halleri yoktu.
“Belki bir işe girerler,” dedi Cutty kayıtsızca. “Er ya da geç ekmeğini kazanmak isteyen tüm parazitler çalışmak zorunda kalacak. Yine de aralarında çetin çiftçiler ve profesörler olabilecek potansiyele sahip koca yürekli ve zeki adamlar var, bazılarıyla tanıştım. Anglosakson eğitimin güzel yanı her kesime eşit imkân tanımasıdır. Doğu ve Güneydoğu Avrupa’da çok az kişi hile yapmadan iskambil oynayabilir. Ama o elmaslara, tehlike davullarına ne olduğunu öğrenmek için çok şey verirdim. Muhtemelen parçalanıp karatlar halinde satılacaklar. Bütün aile bir gecede yok oldu… Yarın benimle öğle yemeği yer misin?”
“Memnuniyetle.”
“Pekâlâ, on iki buçukta uğrarım. Planı değiştirecek bir şey olursa telefon numaram burada yazılı. Vaftiz babası olacaksam görevime hemen başlayabilirim.”
“Tehlike davulları, ne kadar da akıldan çıkmayan bir ifade!”
“Taşlar da öyle Kitty. Sırf onları elime aldım diye bacaklarım haşat olmuş halde uyudum. Bunu unutamam. Biz batılılar, doğululara ve onların batıl inançlarına gülüyoruz. Lanete inanmıyoruz. Ama yemin ederim ki o zümrütler lanetliydi!”
“Saçmalık!” diye mırıldandı Burlingame. “Zırvalama! Değerli taşları uğursuzlaştıran açgözlülükten başka bir şey değil, bu kadar basit. Yapay elmaslı bir toka kadar değersiz bir şeyi eline alsaydın da o at sana çarpacaktı. Paranın cazibesini ortadan kaldırsan, değerli taşlar cam kadar bile para etmez.”
“Öyle mi? Peki bana ne diyorsun? Taşı istememe sebep olan şey onun değerli olması değil. Onu saf güzelliği, zihnimde canlandırdığı muazzam manzara için istiyorum. Taşın çıkarıldığı andan benim elime gelene kadar geçen süreçte neler olduğunu hayal ediyorum. Benim için, tüm gerçek koleksiyoncular için bu taşların dünyevi değeri sıfırdır. Görmüyor musun? Eğer sen de paraya, aşka, trajediye ve ölüme ilk kez rastlamış olsaydın Balzac’ın Tılsımlı Derisi senin için ne anlam ifade ederdi? İşte taşların da benim için anlamı büyük.”
Bürodaki çalışanlardan biri bu sohbeti böldü. Şef telefondaydı ve hemen Cutty’yle konuşmak istiyordu.
“On iki buçukta görüşürüz Kitty. Ah, bu arada,” dedi Cutty sandalyesinden kalkarken, “Davullar hakkında söylenen bir diğer şey de güzel bir kadının tehlikelere bağışıklığı olduğu.”
“Şanslısın Kitty,” dedi Burlingame.
“Ne yani, ben güzel miyim?” diye sordu Kitty çekingen bir şekilde.
“Tanrı hafifmeşrep kızları seviyor!” diye haykırdı Cutty. “Mouquin’s olur mu?”
“Olur.”
“Tanıdığım en büyüleyici adam. Herkesi ve her şeyi bilen bir adamla dünyayı dolaşmak ne keyifli olurdu. Küçükken ona feci halde âşıktım; aman ha sakın sırrımı ele vereyim deme,” dedi Kitty, Cutty ofisten çıktıktan sonra.
“Muhtemelen bu gece kâbus göreceksin. Dürüst olmam gerekirse bence o delikte tek başına yaşamamalısın. Cutty birçok şey görmüş,” dedi Burlingame ve konuşmaya devam etti: “Beyaz bir adamın görmemesi gereken şeyler… Vurulmuş, hayvanların saldırısına uğramış, mahsur kalmış, denizde mayın saldırısına uğramış, Fuzzy-Wuzzy7 tarafından esir
7
İngiliz askerlerinin Mehdi Savaşı’nda Sudanlı Mehdi’yi destekleyen, kabarık saçlı Beja savaşçıları için kullandığı bir terim. (ç.n.)