Tehlikeli Zümrütler. Harold MacGrath
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tehlikeli Zümrütler - Harold MacGrath страница 6
Kitty yirmi dört yaşındaydı. Beden yaş aldıkça büyüyüp değişse de beyin sahip olduğu bilgilerle büyür, gelişirdi. Kitty, beynini otuzlu yaşlarda sayabilecek kadar bilgiyi özümsemiş bir genç kızdı.
Conover öleli yirmi yıl olmuştu ve Kitty’nin hatırında onunla ilgili neredeyse hiçbir şey yoktu. Pek çok gazete yazarı gibi tedbirsiz olan Conover, ailesine karşı tek bir yükümlülüğünü yerine getirmiş; hayat sigortası yaptırmıştı ve bu sigorta, on sekiz yıl boyunca ayak bileğini sakatladığı için pek çok başarıya imza attığı sahnelere bir daha geri dönemeyen annesi ve Kitty’nin geçimlerini sağlamasına yardımcı olmuştu. Kitty’nin taparcasına sevdiği annesi 1915’te vefat etmişti.
Geriye sadece cenaze masrafları ve faturaları ödemeye yetecek bir meblağ kalmış; sigorta ödemesi, Bayan Conover’ın vefatıyla sonlanmıştı. Kitty, kimsenin ilgi göstermediği öyküler yazmayı bırakıp bir işe girmesi gerektiğini fark edince, babasının hâlâ efsane olarak anıldığı gazeteye giderek iş başvurusunda bulunmuştu. Doğrusu başvurduğu pozisyon bir hayır işiydi ancak Kitty bunu bilmiyordu ve gazetenin tuzağına düşmüştü. Gazete onun çok fazla ünlü oyuncu tanıdığı olduğunu keşfedince, Kitty’yi öykücü olarak şaşırtıcı başarılara imza atacağı tiyatro bölümüne almıştı. Böylece Kitty, orada pazar sayısının tiyatro bölümünde editör yardımcılığı yaparak her pazartesi on dolarlık ödemesini bir zarfın içinde almaya başlamıştı.
Hâlâ ailesiyle oturduğu evdeydi, ne de olsa yaşanmışlıklar vardı. O evde doğmuştu ve en mutlu günleri orada geçmişti. Yalnızlığın pasına dayanıklı o eşsiz kadınlardan biri olarak, tek başına, kimseden yardım almadan yaşıyordu. Günlük aktiviteleri başkalarıyla beraber olmaktan keyif alan yanını tatmin ediyor, evdeki sessizlik onu çoğunlukla rahatlatıyordu.
Bunların yanı sıra öngörü sahibi olan Kitty, insanın kenarda bir miktar parası olmasının dünyadaki en tatmin edici şey olduğunu da öğrenmişti. Ofislerinde homurdanan fatura tahsildarlarına sigorta kontrolü yaptırmak için annesiyle o kadar uğraşmıştı ki, fakir olmaması gerektiğine karar vermişti. Annesinden süslü giyinme, babasından eğlenme aşkı miras kalmıştı; Kitty sürekli bunlarla mücadele halindeydi. O güne kadar çek bile yazmazken kendine bir banka hesabı açtı. Bu, onun iradesini oldukça iyi kullanabildiğini gösteriyordu; üstelik ailesinden miras kalan değil, kendi kendine geliştirdiği bir nitelikti.
Kitty göze bir meyve sepeti kadar hoş görünüyordu. Güzelliği hayat doluydu. Gözlerinde ve dudaklarında her zaman heyecanla gülümseyen bir ifade vardı. Bu tebessüm arzusu, her zaman gülümsemeye çıkacak bir yol arama arzusu kıskanılacak bir mirastı; paranın satın alamayacağı, sonradan geliştirilemeyecek bir şeydi bu. Tanrı’nın gerçek bir hediyesiydi. Bu arzu her zaman narin ve cesur insanlarda bulunurdu, Kitty bu iki özelliğe de sahipti. Her zaman ışık saçan, ara ara altın sarısı tonları olan kahverengi saçları; kâküllerinin altında parlayan arduvaz mavisi gözleri; açık renkli teni ve sağlıklı, düzgün fizikli vücudu… Parıldayan bir zekâyla süslenmiş bu güzellik Kitty’yi erkekler için çekici hale getiriyordu.
Sevgilisi yoktu. Ergenlik günlerinden sonra erkeklerle ilgilenmeyi bırakmıştı. Buradan, artık onlarla olmamaya karar verdiği anlaşılabilirdi ancak bu doğru değildi. Son derece romantik bir kadındı, ya büyük bir tutkuyla bağlanacağı kişiyle olmayı bekleyecekti ya da bu yolu yalnız yürüyecekti. Deneme yanılma yöntemi onun için uygun değildi. Tanıştığı her yeni erkeği ölçüp biçiyor, onda evlilik için bir aday olmasını engelleyen bir kusur mutlaka buluyordu. Ayrıca erkekleri inceleme ve onlarla ilgili bir kanaate varma konusunda olağanüstü yeteneği, sıradan bir kadının ancak nikâh masasına oturduktan sonra keşfedebileceği eril safhaları çoktan keşfetmesine yardımcı olmuştu. Romantikliğinden şüphe duymuyor, ihtiyatlı davranmasını sağduyulu oluşuna bağlıyordu.
Genç ve güzel bir kadının kendisine gelen ateşli yakınlaşma tekliflerini etrafına havadan bir duvar örmek zorunda kalmadan başından atarak çalışabileceği bir yer varsa, o da bir metropolün yazı işleri odasıydı.
Âşık olmak için boş zaman gerekirdi ve sadece ofis elemanlarının boş zaman denebilecek kadar serbest zamanı vardı.
Kitty’nin masası, tiyatro bölümünün editörü, son derece bilgili ve beyefendi bir adam olan Burlingame’in masasıyla karşı karşıyaydı. Burlingame onu dinlemeyi seviyor, konuşması için sık sık tuzağa düşürüyordu. Bu sayede geniş bilgi yelpazesinin dışında kalan tiyatrocular hakkında bilgi sahibi oluyordu.
Sabahtan beri New York’un üzerinde dağınık bir sis vardı. Kitty pazar ekini bitirmekle meşguldü, Burlingame düzeltmeleri okuyordu. Gün boyunca tiyatrocular bu küçücük odaya girip çıkmıştı ve nihayet ortam sakinleşmişti. Ama beklenmedik bir şey oldu. Kapı açıldı ve demir grisi saçlarıyla bir adam içeri girdi.
“Kalabalık etmiş olur muyum?”
“Tanrım hayır!” diye bağırdı Burlingame elindeki kâğıtları bir kenara koyarken. “Gel Cutty.”
Ünlü savaş muhabiri içeri girdi ve minnetle iç çekerek oturdu. Cutty takma adıydı, Hıristiyan âleminin en kötü görünen ve en kötü kokan piposunu her yere taşıyıp kendisine izin verilen her yerde tüttürdüğünden ona bu piponun adını takmışlardı. Fark etmemiş olabilirsiniz ama birine takma ad takmak, dostuna onu sevdiğini söylemenin Anglosaksonlara özgü bir yoluydu. Takma adı Cutty’ydi ancak sadece yakın çevresi bunu böyle biliyordu; tüm dünya, başkanlar, krallar, büyükelçiler, generaller ve sermayeciler onu başka bir isimle tanıyordu. Onu Kraliyet Coğrafya Topluluğu’nun bir üyesi olarak; seyahatten mücevhere, mücevherden davullara pek çok farklı konudaki eşsiz kitabın baş sayfasında; dergilerde, gazetelerde ve Londra’nın ünlü kulübü Savage ile New York’un ünlü kulübü Lambs’in üye listelerinde görebilirdiniz. Ancak bu hikâyede asla öğrenemeyeceksiniz çünkü onun adını, boynuna tütün kesesi asan genç bir adamla hayatının kesiştiği bu olağandışı maceraya yazmak haksızlık olurdu. Cutty, dirseklerini belirginleştiren sandalyede oturduğu zamanlar dışında yeterince zarif, uzun ve sıska bir adamdı; hava koşulları nedeniyle yıpranmış, denizcileri andıran kızarıklıkta bir ten rengi vardı; gözleri masmaviydi, alnı bir düşünürü, ağzı ise mizah yazarlarını aratmayacak türdendi. Bir kadın, bir erkek başka bir erkeği yakışıklı olarak tanımladığında aslında onun mertliğinden bahsetmek istediğini bilirdi. Cutty de erkekler arasında yakışıklı olarak biliniyordu. Kitty düşünceli davranarak ayağa kalktı ve taslağını topladı.
“Hayır, otur Kitty! Burly’dense seninle konuşmayı tercih ederim. Bana hep babanı hatırlatıyorsun. En iyi dostumdu. Tıpkı onun gibi gülüyorsun. Annen sana bu yaşlı Cutty’nin vaftiz baban olduğunu söylemiş miydi?”
“Vay be!”
“Gerçekten. Babana sana göz kulak olacağımı söyledim.”
“Şimdiye kadar epey göz kulak olmuşsun,” diye alay etti Burlingame.
“Elimde değildi. Yine de Balkanlar’a dönene kadar onunla ilgilenebilirim.”
Kitty