Tehlikeli Zümrütler. Harold MacGrath
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tehlikeli Zümrütler - Harold MacGrath страница 9
“Teşekkür ederim! Uygun bir eş de dilersen iyi olur.”
Kitty altıya çeyrek kala ofisten ayrıldı. “Tehlike davulları” tabiri zihnini kurcalayıp duruyordu. Sırtında bir ürperti hissetti. Para, aşk, trajedi, ölüm! Şehrin sokaklarından başka hiçbir şey görmediği bu korkunç ve muhteşem koca dünya, birden ona bambaşka bir bakış açısı kazandırmıştı. Artık neden para biriktirip durduğunu anlamıştı, seyahat edecekti. Bine ulaşır ulaşmaz bambaşka bir yere gidecekti. Geceleri yerlilerin davullarını duymak için can atıyordu.
Bu arzu aklına düştüğü anda kulağına yeni bir ses geldi. Trenin tekerlekleri çarpmaya başlamıştı, Tumpi-tum-tump! Tumpi-tumtump! Saçmalık! Akşam gazetesini açıp moda, tiyatro ve karikatür sayfalarına göz attı. Bir kadın olduğundan, dünyadan haberler kısmı en son dikkatini çeken bölüm oluyordu. Ön sayfada Albany’de meydana gelen tuhaf bir olaydan bahsediyordu, bir oteldeki gizemli müşteriler kavga edip sabahın erken saatlerinde otelden kaçmıştı. Birkaç bin dolar değerinde mücevherlerle dolu bir kutu ve madalyalar odada unutulmuştu. Polis, müşterilerin Bolşevik olduğunu söylemişti; tıpkı araba haydutlarının birkaç yıl önce anlayamadıkları bir şeyle karşılaştıklarında açıkladıkları gibi. Hepsi kraliyete veya yarı kraliyete ait olduğu anlaşılan madalyalar, federal yetkililere teslim edilmişti. Öğle saatlerine kadar misafirlerin ikisi de otele geri dönmemiş, hatta bir tanesi şapkası ve paltosunu bırakarak kaçmıştı. Ama eşyalar arasında kimliklerini ele veren hiçbir şey yoktu.
“Yağma!” diye mırıldandı Kitty. “Dünyanın tüm pisliği yüzeye çıkıyor,” dedi Cutty’nin sözüne atıfta bulunarak. Odalarında ve bodrum katlarda korkunç bir şekilde ölen genç kızları düşündü, “Zavallılar!”
Kitty daha cana yakın mahalleler aramaya başlamıştı. Dairelerde çok fazla yabancı yaşıyordu ve hiçbiri iyi bir komşu değildi. Son zamanlarda sürekli askıda çamaşırlar vardı, sürekli sarımsak kokuyordu ve koridorlarda sürekli koşuşturan çocuklar oluyordu. Onun ve annesinin tanıdığı ailelerin hepsi taşınmıştı ve Kitty belki de bu mahallenin en eski sakiniydi.
Oturma odası Sekseninci Cadde’ye; yatak odaları, yemek odası ve mutfak ise avluya bakıyordu. Mutfaktan avlunun üç tarafını da çevreleyen yangın merdivenine çıkış vardı.
Binadaki kiracılardan sadece bir kişiyi, karşı dairesinde oturan Gregory adındaki yaşlı adamı tanıyordu. Bu tanışıklık hiçbir zaman arkadaşlığa dönüşmemişti ama bazen Kitty ondan bir yumurta istiyor, komşusu da ondan şeker alıyordu. Yaz aylarında gece pencereleri açıkken sık sık avluda süzülen bir kemanın sesi duyulurdu. Polonya, Rus ve Macar ezgilerinin hep trajik bir tınısı olurdu; bunlar konserlerde rastlamadığı melodiler değildi ancak bir keresinde komşusunun Tayland taraflarına ait bir şeyler çaldığına ve yarıda kestiğine kulak misafiri olmuştu. İşte o gün adamın bu işte usta olduğuna inanmıştı. İyi müziğe bayılırdı. Bir gün Gregory’ye otelde hizmetçilik yapmak yerine neden müzik öğretmeni olmadığını sormuştu. Verdiği cevap aydınlatıcıydı, giysileri ütülemek bedenini yoran bir işti ama her gün acemi birinin yayından dökülen ıstıraplı melodiyi dinlemek zorunda kalmak ruhunu yıpratırdı. Kitty’nin yalnızlığının bir sebebi de gururuydu. Söz konusu arkadaşsa bir sürü arkadaşı vardı ancak karşılığını veremeyeceğini fark ettiğinden onların misafirperverliğini nadiren kabul ediyordu. Evine hiçbir erkek uğramazdı çünkü kimseyi davet etmezdi. Ancak bütün bunlar buradan taşındığında değişecekti. Işığı yaktığında yerde bir zarf gördü. Pulsuzdu, belli ki kapının altından atılmıştı. Zarfı açarak monotonluktan karmaşaya adım atmış oldu.
Sevgili Bayan Conover;
Eğer başıma bir şey gelirse, dairemde ne var ne yoksa hepsini size bırakıyorum.
Tam olarak ne yazdığından iyice emin olabilmek için mektubu onlarca kez okudu. Hasta olabilirdi. Akşam yemeğini pişirdikten sonra uğrayıp kontrol ederdi. Zavallı yapayalnız ihtiyar!
Mutfağa girdi ve dolaptakilere baktı. Pastırma, yumurta ve kahveden başka hiçbir şey yoktu. Sabah sipariş vermeyi unutmuştu. Gazlı ocağı yaktı ve yemeğini hazırlamaya başladı. Tavanın bir kenarında yumurtayı kırarken yakınlardaki yükseltilmiş demiryolunda bir tren tehlike davullarını çalarak geçti. Tumpi-tum-tump! Tumpi-tum-tump! Güldü ancak bu içten bir kahkaha değildi. Güldü çünkü bir şeyden korktuğunun farkındaydı. Bir şey onu pencereye doğru yöneltti. Bir muhabir olarak yaşadığı olağandışı deneyimler ve erkeklerle irtibatı doğal korkusuzluğunu saldırgan olabileceği bir noktaya kadar ilerletmişti. Burnunun ucunu cama dayadığında kendini bir çift aşırı parlak, simsiyah gözle karşı karşıya buldu, vücudundaki tüm kan boğazına doğru fışkırıyor gibi hissetti.
Ne manzara ama!
Beşinci Bölüm
Kitty nefesini tuttu ama çığlık atmadı. Beş günlük kirli sakalı, göz bebeği bile parıl parıl, morarmış gözleri ve şahine benzer burnuyla karşısında duran bu adam ona hayatında karşılaştığı ilk büyük tehlikenin heyecanını yaşattı.
Yavaşça pencereden uzaklaştı. Dışarıdaki adam bir çocuğun bile anlayacağı bir hareketle hemen ellerini uzattı. Yalvarıyordu. Kitty haliyle duraksadı. Adam gerçekten yardım mı istiyordu? Pencereyi açmaya ikna etmek için numara yapıyor olabilir miydi? Ayrıca orada ne işi vardı? Onunla göz göze gelmenin verdiği ilk hipnozdan kurtulan zihni hızla çalışmaya başladı. Yardım çağırmak için dışarı koşsa kaçabilir, yalnız kaldığında yeniden gelebilirdi.
Adam avuçlarını yukarı kaldırarak aynı hareketi bir kez daha yaptı. Latinlere özgü jest ve mimikler kullanıyordu, anlamıştı çünkü bunlar koridorlarda sürekli gördüğü şeylerdi. Başka bir el kol hareketi daha. Onu da anladı. Parmak uçlarını büküp dudaklarına değdiriyordu. İtalyan çocukların bu hareketi yapıp “Ho fame!” diye ağladığını daha önce görmüştü. Açtı. Ama mutfağa girmesine izin veremezdi. Yine de gerçekten açsa… Aklına bir şey geldi!
Mutfak masasının çekmecesinde yazın kendisine hediye edilen taklit bir tabanca vardı, tetiğe basınca yivli bir pervane ortaya çıkıyordu. Tabancayı çekmeceden çıkardı ve cesurca pencereye doğru yürüyerek tabancayı pencereye doğrulttu.
“Ne istiyorsun? Yangın merdiveninde ne işin var?” hemen yanıt almak istiyordu.
“Tanrım, açım! Pencereden avluya bakıyordum ve yemek hazırladığını gördüm. Bir sakıncası yoksa bana biraz ekmek ve biraz süt verebilir misin?”
“O zaman neden kapıyı çalmadın? Hangi pencereden bakıyordun?” Kitty başından beri kararlıydı.
“Şundan.”
“Bay Gregory nerede?” Kitty’nin aklına o tuhaf mektup geldi.
“Gregory mi? Keşke nerede olduğunu bilsem. Onu görmek için kilometrelerce yol geldim. Bana bir yedek anahtar göndermişti. Mutfakta bir ekmek kırıntısı bile yok.”
Gregory gitmiş miydi? O mektup! O zavallı, kibar yaşlı adama bir şey olmuştu. “Neden bir restorana gitmedin? Paran mı yok?”
“Param var ancak eve