Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov страница 23

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Abay Yolu 2. Cilt - Muhtar Auezov

Скачать книгу

değilim.

      Kalabalık içinde kamçıyla vurmuş idi,

      Hey Dariga, gururdan ölmüş değilim…

      Janbota, burası mıydı ölecek yerim,

      Kökşetau fosseptiğine mi gömeceksin?

      Bolısın yurttaşını kamçılatma yetkisi

      Var mıydı mevzuatta okuduğun yerin,

      diyerek sözü bağladı.

      Hüznünü dile getirerek yakınışında; “sen beni ‘halkının kabından taştı’ diyerek övsen de benim göğsüme oturan böylesi bir hınç ve onur derdi var, haşarı kodamanın kamçılayışı var” der gibiydi.

      Bu, şuurlu gönlün dert döküşüydü; “her imkâna ve iltifata sahipmiş gibi gördüğün, ama dertlere gark olarak yaşayan Birjan nasılmış, dinle de anla” der gibiydi. Abay’ın ona canı acıdı, Birjan’ı teselli etmek isteyerek:

      – “Otoriter, kahırlı” dedikleri Şu Janbota, “zengin, semiz” dedikleri şu Aznabay mı? Onlar bu hayvanlığı serinkanlılıkla yapmış olsalar da, Birjan ağabeyimin tam da biraz önce çalıp söylediği “Janbota” bestesinden sonra, bu bir “bota”18 değil, daha kurumadan üstüne basılarak çiğnenmiş bir “buta”19 olmuyor mu, dedi ve geniş kapsamlı başka bir düşünceye ulaşmış gibi konuşmasına devam etti:

      – Aznabaylar bugün için burada azgınlık edebilir, “ben yeryüzünün Tanrı’sıyım” bile diyebilir. Fakat yarın onlardan ne bir iz, ne bir toz kalmaz, kalmaması hak! O zaman sadece Sarı Arka’daki Atığay, Karavıl, Kerey ve Uvak’ların şeceresinde kalır adları. Yine o yavuz Aznabay’ın, kodaman Janbota’nın suratına atılan bu tokat kalır. Sonraki nesli onlardan iğrendirecek bu utanç damgası, çakmak kıvılcımı kalır. Bu kalır Birjan ağabey, ne yaparsın, dedi.

      Toplananların hepsi bu sözleri anlamamış olsa bile büyükler tarafı bütünüyle destekledi. Özellikle, başköşede oturan genç ağabeylerden Bazaralı ve Jiyrenşe tasvip etti. Böyle durumlarda zekice kavrayışlarıyla kendini gösteren Jiyrenşe, Abay’ın konuşmasının ardından konuyu doğru bir şekilde geliştirdi:

      – “Adı kalır” dediğin bu değil mi? Bak burada oturan ve hepsi de “solist olacağım” diyen ateşli gençler iki aydan beri gelip gidip Birjan’ın bestelerini öğreniyor. Artık bu öğrendiklerini asla unutmazlar. Türküyü unutmayınca, onu söyleyeni, örnek gösteren Birjan ağabeylerini unuturlar mı, dedi. Bununla birlikte kendi sözlerine “delil olsun” der gibi Emir’e baktı ve “işte bu Emir’in Birjan’dan üstün gördüğü başka bir sanatçı var mı ki” diye sordu.

      Bütün herkesin gözü Emir’e döndü. O, kendi dombırasını aheste bir biçimde tıngırdatarak Birjan’ın öğrettiği “Yirmi beş” adlı besteden birkaç nota çaldı.

      Birjan genç delikanlının yüzünde güzel bir ilham görmüş gibi oldu:

      – Hadi şunu bir çalıver, diye buyurdu.

      Emir tereddüt etmedi. Ak boz yüzü biraz dalgalansa da şakıyıverdi. Sesi hafifçe, pürüzsüz ve güzeldi. Birjan’ın öğrettiği inişli çıkışlı nakışları büyük bir içtenlikle ve tam olarak çıkaracak şekilde arzuyla söyledi. Bestenin notaları ile birlikte sözlerini de büyük bir hayranlık duyduğu Birjan’dan öğrenmişti. Tobıktı soyu son zamanlarda bilge Zilkara’nın çıkardığı hakikaten damara işleyen duygulu ve güzel “Yirmi beş” şiirini henüz duymamıştı. Şiirin bestesi gibi sözleri de genç topluluğu ateşlemişe benziyordu:

      “Tak da git yüzüğünü, bakır da olsa,

      Yaşayalım güle oynaya, kış da olsa.

      Çıkar ayakkabını da, gel çorabınla,

      Afetimi göreyim, ne gelir başa…”

      diye nazlanarak çalınırken yastıktan başını koparır gibi uzandığı yerden doğruldu Bazaralı. Yakışıklı simasında sıcak bir kan taşkını dalgalanıyordu:

      – Uzakta değil o kız, kurban olduğum heyhat! Masum bakışlı kara gözlü bir tanem, görür müyüm, görmez miyim seni? Bu aşığın bedbaht, dedi, ev ahalisini şamatayla güldürdü.

      Birjan, Bazaralı’nın yüzüne aynı duyguları paylaşan bir dost gibi bakarak:

      – Bazeke! Bu dediğin de ne? “Görür müyüm, görmez miyim” de ne demek? O kara gözlü kız Balbala olmuş yanında oturuyor yahu, dedi. Bazaralı’nın kendi yanında oturan Balbala adlı güzel ergen kızı işaret etti. Birjan’ın sözü üzerine Bazaralı aniden çark etti:

      – Ha, estağfurullah, öyle miydi, dedi özellikle oynaklaşarak yönünü değiştirdi ve Balbala’ya baktı. Bu bakışı, tomağanın20 altındaki açıklıktan gözünü kısarak tam yanından ve hatta taşıma desteğinin dibinden geçmekte olan kediye bakan sarımtırak gözlü kartalın bakışı gibiydi… Oradakiler onun bu bakışına da hayranlık duyarak gülerken yanında oturan Balbala da birden dönerek Bazaralı’ya baktı. Işıltılı güzel, yan oturuşunu bozmadan kara gözlerle tepeden tırnağa süzdü. Büyük gözlerine yakışan çarpık bir bakış attı. Yüzüne de utanıp sıkıldığını belli eden, güzel ve hafif bir pembelik veren kan yürüttü. Cazibeli nazı olan bir insan gibileşerek azıcık kaşlarını çattı ve sessizce tebessüm etti. Akpak güzel dişleri görünecek gibi oldu, tekrar gizlendi. Bazaralı Balbala ile göz göze geldiğinde kabahatini üstlenip tövbeye gelmiş gibiydi, fakat bu hâlini de alabildiğine yetenekli bir artistçesine güzelleştirerek usulünce oynayıverdi:

      – Tövbe! Tövbe! Kâfirlik etmişim ya… Tüh, tüh, tüh, diyerek tükürüyormuş gibi yaptı. Balbala’ya doğru baş eğdi ve çabucak dönerek kalabalığa doğru baktı: “Oturuyormuş, varmış canlarım” derken evin her bir yanında oturmakta olan güzel kızlara ve gelinlere bir bir göz attı.

      Birjan da “Balbala utanıp kalmasın, diğerlerinin de gönlüne güç gelmesin” diye Bazaralı’nın sözlerine destek olacak şekilde araya girdi:

      – Türkü de bilirler. Söyleseler dillerine yakışır, şakısalar sesleri baldır. Terbiye ve eğitimleriyle ipek fidandır. Oturuyorlar işte yahu, güzel öğrencilerim, güzel kardeşlerim, dedi.

      Birjan “kızlar”, “kız kardeşler” kelimelerini özellikle söylemedi. Bu kelimeleri edepsizce ve hırpanice gördü. Özellikle ağabey tavrı ile kardeşcesine söyledi. Orada oturmakta olan pek çok hünerli ve alımlı genç hanıma şöyle bir göz attı. Adları söylenmese de büyük bir hürmetle kastettiği kişiler kendisini, Abay’ı ve Bazaralı’yı çevreleyerek oturan Balbala, Kerimbala, Ümitey ve Aygerimler idi…

      Birjan anlamlı bir konuşma yapıp, ondan da anlamlı bir yüzle evdeki kız kardeşlerine göz atınca az önce isimleri zikredilen genç hanımların içtenlikli ve hissiyatlı yüzlerine birbiri ardından çarçabuk ateşlenen bir heyecan ve hafif pembemsi bir nur yürüdü. Sanki seher vaktinde tünlüğü iterek açıverdiğinde şanıraktan

Скачать книгу


<p>18</p>

Bota: Deve yavrusu.

<p>19</p>

Buta: Çalı.

<p>20</p>

Tomağa: Avlanmak için kullanılan yırtıcı kuşların gözlerini kapalı tutmak için başlarına geçirilen deri başlık.