Kartal Pençesinde Bir Güzel. Hüseyin Yıldırım

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kartal Pençesinde Bir Güzel - Hüseyin Yıldırım страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kartal Pençesinde Bir Güzel - Hüseyin Yıldırım

Скачать книгу

de Tuğrul Bey’in kanamakta olan omzuna yapıştı. Ama Tuğrul Bey sağlam eli ile onu yavaşça itekleyip Agöyli’yi işaret etti.

      Hekimin talebeleri hemen Agöyli’yi atın üzerinden aldılar ve yere yatırdılar.

      Bu ihtiyar hekim Arap kökenli olup sonu al-Mamun ile biten uzun bir adı vardı.

      Selçuklular da Türkmenceye uydurup ona “Mümin hekim” derlerdi, Tuğrul Bey ise o üzülmesin diye kendince Arapçaya yakın olarak “Mämun” derdi.

      Al-Mamun denilmesinin de bir sebebi vardı. Hangi taraftan olursa olsun ağır yaralı birini gördüğünde yas tutardı. İşte, şimdi de Agöyli’nin yanına dizüstü çökmüş ağlayarak kendi dilinde bir şeyler mırıldanıyordu; kederinden göğsüne iki defa yumruğunu vurup dövündü, sonra sarığını parmaklarıyla kavrayıp buruşturdu.

      Çağrı Alp:

      “Vah, diyor, vah…” dedi.

      Çağrı Alp’in hekimin söylediklerini tercüme etmeye başladığını Tuğrul Bey sonradan anladı ve meraklandı:

      “Ne diyor?”

      “Ah üzülüyor işte… ‘Böylesine güzel yiğide…’, ımm ‘ağırbaşlı yiğide kılıç vuranın eli kurusun!’ diyor. ‘Vah, buna ne yapmışlar!’ diyor. ‘Delik deşik’ diyor…”

      “Peki, yeterli!” deyip Tuğrul Bey üzüntü ile derin bir iç çekti ve birdenbire omzundaki sancıdan dolayı yüzünü buruşturdu. “Hay… Gerçekten de, sağlam yerini bırakmamışlar… Başka ne diyor?”

      İhtiyar hekim birden ağlamayı kesti ve dizüstü çökmüş hâlde Agöyli’nin göğsüne kulağını koydu, sonra onun bileğini tuttu ve gözkapaklarını kaldırarak gözbebeğine baktı. Birdenbire de temiz bir Türkmenceyle:

      “Ya Allah’ım, medet senden! Merhamet et!” diye bağırdı. Agöyli’nin yüzünde sağ olduğuna dair bir emare olmasa da ihtiyar hekimin gözlerinde umut ışığı göründü.

      “Mämun!” diyerek Tuğrul Bey seslendi. “Bu yiğit…” deyip Tuğrul Bey parmağını Agöyli’ ye doğru uzattı, “Ölmemeli, duydun mu beni? Bunun gibi yiğitlerin ardı arkası kesilmemeli, nesli tükenmemeli! İşittin mi?”

      Biçare hekim, ne diyeceğini bilemeden derin bir iç çekip başını yere eğdi:

      “Âmin!” dedi.

      Al-Mamun, Agöyli’yi temiz bir döşeğin üzerine yatırdı. Aletlerini ve ilaçlarını alıp onun yanına çöktü. Önünü ardını çevirip yaralarının hepsini yıkadı, temizledi; merhem üstüne merhem sürdü, kanamasını durdurdu.

      Yiğitlerin birkaçı ise bu esnada, al-Mamun’un buyruğu üzerine az ötede bir keçiyi kesmiş, derisini yüzüyorlardı.

      Hekim, keçinin henüz buharı üstünde tüten postunu Agöyli’nin yanına serdirdi ve postun üzerine bir şeyler serpiştirip hemen Agöyli’yi derinin üzerine taşıttı. Önceki sürdüğü merhemleri temizleyip Agöyli’nin etrafını deri ile bebek kundaklar gibi sardı ve üzerine iki üç kere ip doladı. Bunu da az görmüş gibi Agöyli’nin ayaklarını da sıkıca bağladı. Başı da tamamen sargılı olduğu için Agöyli’nin artık ağzı burnu ve sımsıkı kapalı olan iki gözünden başka hiçbir yeri görünmüyordu.

      Bir müddet sonra Agöyli’nin tüm bedeni aniden sarsılıp titredi ve sonra bir kez daha… Birdenbire Agöyli’nin gövdesi kıvrılıp öyle bir çırpınmaya başladı ki hekimin talebeleri iki taraftan elleriyle kavramış, onu güçlükle tutuyorlardı. Bu mücadele devam ederken, deminden beridir inlemeye bile mecali olmadan yatan Agöyli derin bir “ah” çekip can havliyle öylesine bir bağırdı ki hekimin talebeleri ne yapacaklarını bilmeyip panikle hocalarının yüzüne baktılar. Hekimin ise o an kılı bile kıpırdamıyordu; Agöyli’nin başucunda eğilip doğrularak sakin sakin kendi işiyle meşgul oluyordu.

      Bu esnada beklenmedik bir olay oldu. Agöyli’nin baştan beri bir kenarda bitkin bitkin duran atı, sahibinin yürek burkan acı sesine başını kaldırdı ve birdenbire ağzını açıp hekime doğru atıldı. Üç dört yiğit birden ok gibi fırlayıp yerlerinden kalktı. Atın boynuna kement atıp onu yakalamamış olsalardı, bu olayın sonunun nasıl biteceği belli değildi.

      Bir süre sonra Agöyli de sakinleşti, atı da. Agöyli’nin burnunun ucu yavaş yavaş terlemeye başladı.

      Hekimin talebelerinden biri hocasının az evvel yere yuvarlanan sarığını kaldırıp ona uzattığı esnada kulağına fısıldadı:

      “Bu zavallı hayvanın da yara almadık bir yeri yok gibi…”

      Hekim bir yandan sarığını düzeltirken bir yandan da yürek burkan bir sesle konuştu:

      “O da hiçbir yere gidemez… Onu da iyileştiririz. Dört ayağını da bağlayın hemen!

***

      “Babayiğit Agöyli, nasılsın?”

      Üzerinin keçesi, eşiğinin halısı ve örtüsü yukarı doğru kaldırılmış olan geniş kara çadırın içinde kendisi gibi ağır yaralılar arasında yatan Agöyli, tanıdık sese gözlerini açtı ve üzerine eğilmiş duran Tuğrul’un sevimli yüzünü zor bela tanıyıp “nasılsın” sorusuna karşılık olarak mecalsizce tebessüm etti.

      “Padişah-ı âlem!” diyerek Tuğrul Bey’in yanındakilerden biri ona doğru seslendi ve sonra kulağına bir şeyler fısıldadı.

      Agöyli, biraz şaşırmış hâlde etrafına bakındı.

      Dünden önceki gün, Selçukluların Merv’de yapılan kurultayında Tuğrul’un oybirliği ile sultan ilan edildiğinden Agöyli’nin henüz haberi yoktu. Tuğrul’un yüz ifadesinden ve dış kıyafetinden de bu duruma dair bir şey anlamak mümkün değildi.

      “Herhangi bir şeye ihtiyacın var mı, yiğidim?” deyip Tuğrul Bey, Agöyli’nin yanına tek dizinin üzerine çöktü.

      Agöyli dudaklarını yavaşça kımıldattı. Hekimin talebelerinden biri ona doğru kulağını uzattı, sonra da saygı ile iki büklüm eğilerek Agöyli’nin yerine sultana cevap verdi:

      “Atını soruyor, efendim!”

      Tuğrul başını geri çevirip ardında duranlara baktı. Onlardan biri:

      “Padişah-ı âlem, atın durumu iyi, yarışlara bile katılabilir!” dedi.

      Agöyli’nin dudakları tekrar tebessüm etti.

      “Vay be, cesur Agöyli, ben seni de yanıma alıp Irak’a, Şam’a doğru sefere çıkacaktım yahu… hadi bakalım hayırlısı olsun! Olmazsa arkamızdan yetişirsin!

      Agöyli cevap olarak, gözlerinin içini gülümsetip yavaşça başını salladı.

      “Hayır, kalırım dersen de, bak Çağrı Bey de seni dört gözle bekliyor… Her nerede olursan ol, bu mert başın sağ olsun!” dedi ve Tuğrul Bey bir elini kaldırarak arkasındakilere

Скачать книгу