Özbek Edebiyatı Yazıları. Karakaş Şuayip

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip страница 32

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip

Скачать книгу

sovyet karşıtı Millî İstiklâl teşkilâtı”na üye olduğunu bildirdikten sonra teşkilâtın üyeleri olarak kırk dokuz kişinin adını sayar; bunlar arasında Gâzi Âlim Yunusov’un adını da zikreder. Aynı şekilde eserleri ve konuşmalarıyla “milliyetçilerin karşı devrimci teşkilâtı”nın üyesi olarak faaliyetlerde bulunmakla suçlanan Abdülhamid Süleymanoğlu (Çolpan), “Özbek edebiyatında karşı devrimci milliyetçilerin ideolojik rehberlerinden biri” olduğunu ve Ekim ihtilâlinin “ilk günlerinden itibaren bu yolu” tercih ettiğine dair ifade verir. Çolpan 10 Ağustos 1937 günü sorgulama sırasında, baskılar sebebiyle şu cümleyi sarf etmek mecburiyetinde kalır: “Ben, Özbekistan’da Şûrâ hâkimiyeti kurulduktan sonra düşman tarafına geçtim ve karşı faaliyetlerde bulundum.” Çolpan aynı sorgulamada kendisiyle beraber Abdurrauf Fıtrat, Atacan Hâşim, Gâzi Âlim Yunusov gibi “karşı devrimci Türkperestler teşkilâtı”na üye olan on sekiz kişinin isimlerini zikreder.61

      Gâzi Âlim Yunusov’un arşivdeki 976527 numaralı dosyasında bulunan ve teğmen Trigulov tarafından tanzim edilen 05 Ekim 1937 tarihli sorgulama evrakı, onun “Evvelâ, sorgulama sırasında, uzun süre işlediğim suçları gizlemeye çalıştığım için özür dilemek istiyorum,” cümlesiyle başlamaktadır. Yunusov, aynı evraktaki ifadesine göre, “şahsen dil sahasında araştırmalar yapan âlim maskesi altında ve düzenli bir şekilde burjuva milliyetçiliği propagandası” yaptığını, dilci profesör olarak “millî heyecanla yazılmış kitapları” Özbek diline aktardığını ve “karşı devrimci, milliyetçi teşkilâtın önde gelenlerinden biri olarak Cumhuriyet İlim Terminoloji Komitesi ve diğer ilmî kurumlarda Fıtrat ve Atacan Hâşim’le birlikte karşı devrimci faaliyetler”de bulunduğunu, bunlardan başka 1935 yılı Şubat ayında Taşkent’teki Pedagoji Enstitüsü İngiliz Dili Bölümü’nün başkanı olan Maşkovskiy tarafından İngiliz casusluk teşkilâtına hizmet etmek üzere kiralandığını da kabul eder. Fakat sorgulamanın sona erdiği 15 Aralık 1937 tarihinde bu ifadesini kabul etmez. Bunun üzerine 1938 yılının Mart ayından başlayarak tekrar sorgulanır; Abdullah Kâdirî, Rauf Rahimoviç, Fıtrat, A’zam Eyüpov, Atacan Hâşim, Çolpan gibi diğer tutuklularla yüzleştirilir. Nihayet 24 Eylül 1938 günü yapılan sorgulama sırasında, tutuklandığı güne kadar karşı devrimci teşkilâta üye olduğuna dair daha önce verdiği ifadeyi kabul eder. Askerî mahkeme tutanaklarında ise şu ibare yer almaktadır: “Gâzi Âlim Yunusov suçunu itiraf ediyor, sorgulama sırasında verdiği ifadeleri onaylıyor, sadece casusluk faaliyetlerini kabul etmiyor, bunun bir iftira olduğunu söylüyor.”62

      Bu sorgulamadan on gün sonra, yani 04 Ekim 1938 tarihinde gece yarısına doğru Gâzi Âlim Yunusov, Fıtrat, Çolpan, Abdullah Kâdirî, Atacan Hâşim de dâhil olmak üzere Ceditçi şair ve yazarlar üstü kapalı bir kamyona bindirilerek Taşkent’in dışında ıssız bir yere götürülürler. Sonra ellerine kazma kürek verilerek bir hendek kazmaları emredilir. Bunu müteakiben hepsi kazdıkları hendeğin kenarına karşılıklı yerleştirilerek kurşuna dizilirler. Ertesi gün toplanan askerî mahkeme heyeti, yargılanmadan kurşuna dizilen bu talihsiz vatanperver insanların dosyalarını değerlendirerek hepsinin idam edilmesine karar verir. Diğerlerininkiyle beraber dosyası on beş dakika içinde değerlendirilen Gâzi Âlim Yunusov’un da ceza kanununun 58, 62, 64 ve 67. maddelerine istinaden kurşuna dizilmek suretiyle idam edilmesine karar verilir.63

      Bu uğursuz geceden tam on dokuz yıl sonra, mahkeme, 27 Haziran 1957 tarihinde aldığı 4n02-5571 numaralı kararla Profesör Gâzi Âlim Yunusov’un faaliyetlerinde suç unsuru bulunmadığını kabul eder. Gâzi Âlim’in masum olduğu, böylece Sovyet devleti tarafından da itiraf edilir.64

      Sonuç olarak, Gâzi Âlim Yunusov’un hayatı ve eserleri üzerinde geniş bir araştırma yapılması gerekmektedir. Bugün artık Özbekistan’da “İstiklâl fidâileri” olarak şükranla yâd edilen Ceditçi şair ve yazarların hayat ve eserlerine dair yapılacak arşiv araştırmalarına dayanan çalışmalar, onlara olan vefa borcunun ödenmesinin yanı sıra Türk topluluklarının 20. yüzyılın başında birbirlerini tanımak ve yakınlaşmak adına ne kadar mesafe aldıkları meselesine de açıklık kazandıracak ve hepsinden önemlisi aynı ideali takip eden bugünün aydınlarına da Türk dünyasının hangi merhalelerden geçtiği ve Türklüğü daha ileri merhalelere ulaştırmak için nasıl bir yol takip edilmesi gerektiği hususunda yol gösterici olacaktır. Yine bu çalışmalar, her fırsatta herkes tarafından itham edilen Türklerin hakikatte tarihin en mazlum ve en mağdur milleti olduğu gerçeğini de ortaya koyacaktır.

      (2006)

      ÖZBEK ROMANCI ABDULLAH KÂDİRÎ VE “ÖTKEN KÜNLER” ROMANI

      Özbek romancılığının ilk büyük temsilcisi olan Abdullah Kâdirî, 1894 yılında Taşkent’te doğmuştur.65 Babası Kadir Muhammed, 1821 veya 1822 yılında doğmuş, okuması yazması olmayan, fakat bedenen kuvvetli, çok gayretli, cesur ve güngörmüş birisidir. Gençliğinde han ve beylerin yanında asker olarak hizmet etmiş, daha sonra ticaretle meşgul olmuş ve bu sebeple uzak şehir ve memleketlere sık sık seyahat etmiştir, (s. 5) Rus işgali sırasında (1865) Taşkent’in müdafaasına katılmış, işgalden sonra da tahminen 1870’e kadar ticarete devam etmiştir. Bu tarihten sonra iflâs edince ticareti bırakmış ve vefat ettiği 1924 yılına kadar küçük arazisinde tarımla uğraşarak çok fakir bir hayat sürmüştür. Bu ihtiyar babanın maceraları, yazarın eserlerine, bilhassa tarihî romanlarına birinci derecede kaynak teşkil etmiştir.

      Abdullah Kâdirî’nin doğduğu yıllarda babası, yetmiş yaşını aşmış ve belli bir geliri olmayan bir ihtiyardır. Bu yıllar hakkında Kâdirî, oğlu Habibullah’a şu bilgileri vermiştir: “Önceleri zengin mi, yoksa fakir bir ailede mi doğdum, anlayamadım. Fakat 7-8 yaşıma gelince, karnım doymadığı ve sırtım güzel elbise görmediği için iyice anladım ki beş boğazın nafakası, sadece seksen yaşlarındaki ihtiyar babamın emeğinden ve yarım hektardan biraz fazla olan bağın yaz mevsiminde yetiştirdiği mahsûlden geliyormuş. Eğer bahar mevsimi kötü geçip de bağdaki meyveler bir felâkete mâruz kalırsa, biz de açlık felâketine uğruyorduk.” (s. 6)

      Abdullah Kâdirî, ailesinin yoksul olması sebebiyle ancak dokuz-on yaşlarından itibaren birkaç yıl müddetle eski usûlde eğitim veren bir mektebe gönderilir. Büyük bir hevesle mektebe devam eden Kâdirî, bu yıllarda Yûsuf ve Züleyhâ, Hayrilikâ, Leylî ve Mecnûn, Ferhâd ve Şîrîn, Çâr Derveş, Kısasü’l- Enbiyâ, Kelile ve Dimne, Nevâyî, Meşreb, İskendernâme, Rüstem-i Dâstân, Hâtemtây, Cemşîd gibi kitapları okur. (s. 11)

      Kâdirî, bu mektepteki eğitimini, ailesinin son derecede yoksul olması sebebiyle terketmek zorunda kalır. Onu, henüz on iki yaşındayken bir zenginin yanına hizmetçi olarak verirler. Ticaretle meşgul olan efendisi, Rusça bilen bir adama ihtiyacı olduğu için onu Rusça eğitim veren Rus-tüzem mektebi (Russko Tüzemnaya Şkola)’ne gönderir. Bu mektepler, Türkistan’da yerli ahaliden Rusça bilen, güzel Rusça konuşabilen tezgâhtar ve Rus idaresinin ihtiyaç duyduğu tercümanlar yetiştirmek maksadıyla açılmıştır. Kâdirî, eve dönünce efendisine hizmet etmek zorunda olduğu için bu mektepten istifade edemez. İki yıl sonra, bu hayata tahammül edemediği için babasına yalvararak evine döner. Bundan sonra aynı mektebe babasının evinden devam eder. (s. 13)

      Kâdirî, tüzem mektebinden mezun olduktan sonra bir süre ağabeyinin küçük marangozluk işlerine

Скачать книгу


<p>61</p>

Nebican Bâkiy, age., s. 102-107.

<p>62</p>

Nebican Bâkiy, age., s. 104-106.

<p>63</p>

Nebican Bâkiy, age., s. 106.

<p>64</p>

İslâmcan Tursunov, age.

<p>65</p>

Bu yazıda, Abdullah Kâdirî’nin hayatından söz ederken oğlu Habibullah Kâdirî’nin yazdığı Atam Hakıda (Taşkent-1983) adlı kitaptan birinci derecede istifade edilmiştir. Metin içerisinde zikredilen sayfa numaraları, bu kitaptan tespit edilmiştir. Diğer eserlere ait farklı bilgiler dip notlarda ayrıca gösterilmiştir.