Özbek Edebiyatı Yazıları. Karakaş Şuayip

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip страница 35

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip

Скачать книгу

birer birer arz etsem; han da arzımı dinlese ve ülkenin her tarafına fermanlar göndererek Rus’un hükûmet tarzının derhâl tatbik edilmesini emretse ve ben de kendi yurdumun bir ay içinde Rus’un vatanıyla aynı seviyeye geldiğini görsem… Ancak ülkeme dönünce gördüm ki Şamay’da düşündüklerim, imrendiklerim tatlı birer hayâlmiş. Burada derdimi anlatacak kimse bulamadım.” Bunun üzerine derin bir ümitsizliğe kapılan Atabek, gördükleri karşısında ülkesini baştan başa bir mezarlığa benzetir ve “Doğrusu şu ki, mezarlıkta ‘hayyâlelfelâh’ hitabını kimse işitemez.” der. (s. 17-18) Atabek’e göre Ruslar’ın terakkî etmesinin tek sebebi vardır: Birlik olmak. Türkistan’ın günden güne gerilemesinin sebebi ise, kabile kavgalarıdır: “Bugünkü Karaçapan (şehirli Özbekler) – Kıpçak (bozkırda yaşayan Kırgızlar) kavgalarını size bir örnek olarak göstermek istiyorum: Düşünün hele, bu kavgalardan biz ne fayda gördük; Kıpçak kardeşlerimiz ne menfaat elde etmekteler? Bu durumdan faydalananlar, sadece iki halk arasına nifak tohumlarını serpen bazı yöneticilerdir.” (s. 19)

      Abdullah Kâdirî, Özbeklerle Kıpçaklar arasındaki kavgalardan, eserinin birçok yerinde sık sık söz etmektedir. Romanın birinci bölümünün 15. kısmında, Taşkent surları önünde öldürülen Kıpçakların kellelerinden bir “dehşet tepesi” teşekkül ettiğini, bir ibret tablosu hâlinde şöyle anlatır:

      “Üç-tört yüz insan başıdan turguzılgan bir tepe!

      Karıçka keledirgen uzun sakallar, başdagı hûn-âlûd siyrek saçlar, bozargan yüzler, kanga belenib, yarım açık hâlde karaçık ornını bir aklık baskan közler dünyage ve şu hayatka lâ’net okugandek karaydırlar. Aynıksa bir baş, ehtimâl ki heli yigirme yılnı hem ötmegendir, murti hem çıkmagan. Hûn-âlûd kuyuk kaşları astıdagı yarım açık közleri kimnidir izlegendek karaydır… Yarım açık irinleri içidegi ak tişleri bilen tilini garçça tişlegen-de, göyâ şu turmışda, şu beser halk içide tuğılganı üçün ‘etteng’ okuydır.

      Bu başlar uyumı üstide turgan korgan begisi yanıdagı yigitke başlar arasıdan birini körsetib, öz tanışlarıdan bir bekning başı bolganlıgını sözleydir.” (s. 80)

      Yazar, eserinde devamlı olarak Özbeklerle Kıpçakların, yani Kırgızların birlik hâlinde olmaları gerektiği mesajını vermektedir.

      Ötken Künler romanı, yayımlandığı tarihten itibaren büyük bir ilgi görmüş, Türkistan’ın bir asır önceki hayatından tarih karşısında objektif davranarak bahsettiği için âdeta bir başucu kitabı hâline gelmiştir. Roman, 1958 yılında tekrar basılırken muhtevası bozulacak şekilde kısaltılmış, daha doğru bir ifadeyle söylemek gerekirse, tahrip edilmiştir. Yazarın millî birlikten ve Türkistan’ın Ruslar tarafından işgalinden söz ettiği cümle ve paragraflar, hatta bazen millî kimliği tayin eden kelimeler, bu yeni baskıda değiştirilmiş veya tamamen çıkarılmıştır. Bu sebeple eserin orijinali ile bu yeni baskısı arasında çok önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar, sayfalar dolusu bir hacme ulaştığı için burada sadece birkaçını zikretmek istiyoruz:

      İlk baskıdaki “Türkmen” (s. 9) adı, “adam” (s. 7), “Kırgız” (s. 113) adı ise, “kimse” (s. 109) kelimesiyle değiştirilmiştir. Akılsız mânâsına gelen “beser” (s. 80), “zaman” (s. 77) kelimesiyle değiştirilmiştir. “Türkistan ataları” (s. 18) ibaresi ise, “bu kişiler” (s. 16) şekline çevrilmiştir.

      İlk baskıdaki “Yusufbek hacı Kanaatşâ’dan bir hat aldı.” (s. 377) cümlesi, Kanaatşah adı zikredilmeksizin “Yusufbek hacı öz tanışıdan bir hat aldı. “ (s. 371 ) şeklinde yazılmış ve sayfa altındaki not da tamamen çıkarılmıştır. Bu notta verilen bilgiye göre Kanaatşah, ordu kumandanlığı ve Türkistan vilâyetinde valilik yapmış ve işgal sırasında Ruslara karşı savaşmış tarihî bir şahsiyettir. Söz konusu mektubunda Kanaatşah, Yusufbek Hacı’ya, oğlu Atabek’in “Orus” (s. 377) ile savaşırken şehit düştüğünü haber verir. Yeni baskıda ise Atabek’in “çar askerleri” (s. 371) ile çarpışırken şehit düştüğü bildirilir.

      Abdullah Kâdirî, romanının sonuna da “Yazguçıdan” (s. 378) başlığını taşıyan bir paragraftık bir not ilâve etmiştir. Bu notta, roman kahramanı Atabek’in Yâdgârbek adlı oğlunun, şiddetli açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü 1919-1920 yıllarında vefat ettiği, iki torunundan birisinin Fergana Basmacıları arasına karıştığı ve yaşayıp yaşamadığının hiç kimse tarafından bilinmediği kaydedilmiştir. Bu not, roman kahramanı Atabek’in muhayyel bir şahsiyet olmadığını ortaya koyduğu gibi, Rus işgali altında eser veren Kâdirî’nin de Ruslara karşı bir millî mücadele hareketi olduğu bugün artık herkes tarafından kabul edilen Basmacılık hareketini, en azından kalben desteklediğini de göstermektedir. Söz konusu ettiğimiz yeni baskıda, bu paragraf da tamamen çıkarılmıştır.

      Aynı şekilde, roman kahramanı Atabek’in babası Yusufbek Hacı tarafından söylenen şu cümleler de yeni baskıda hiç yer almamıştır:

      “Aramızda fitne çıkmasını gözleyen Rus, kapımızın önüne asker yığıyor. (…) Siz, kendi Kıpçaklarınız için mezar kazarken Rus, sizin için tabut hazırlıyor. Kıpçaklara kılıç çekecek olursak Rus, bizi top ateşine tutacaktır, “ (s. 276)

      “Biz, birbirimizin kuyusunu kazmaya devam edersek, yakında Rus istibdadı kirli ayağıyla Türkistanımızı kirletecek. Bizler de gelecek nesillerimizin boynuna kendi ellerimizle Rus boyunduruğu geçirmiş olacağız. Kendi neslini, kendi elleriyle kâfire esir eden bizim gibi kör ve akılsız atalar, Hüdâ’nın lânetine elbette uğrar, oğlum! Atalarımızın mukaddes naaşlarının medfun bulunduğu Türkistanımızı bir domuz ahırına çevirmeye çalışan biz köpekler, Allah’ın kahır ve gazabıyla elbette karşılaşırız. Temür Köregân gibi dâhileri, Mirza Bâbür Şah gibi fatihleri; Fârabî, Uluğbey ve İbn Sinâ gibi âlimleri yetiştiren bir ülkeyi felâket çukuruna doğru sürükleyenler, elbette Tanrı’nın gazabını hak etmişlerdir, oğlum!” (s. 294-295)

      Abdullah Kâdirî, tarih karşısında objektif davranan bir yazardır. Romanında anlattığı olayların önemli bir kısmını, babasından dinlemiş; daha sonra bunları o döneme ait tarihî eserlerden ve yine o döneme ait hatıralardan tahkik etmek suretiyle eserine dâhil etmiştir. Ayrıca olayların cereyan ettiği mekânlarda, aylarca süren incelemelerde bulunmuştur. Bu sebeple Ötken Künler romanı ile tarih arasında tam bir paralellik bulunmaktadır. Eserin Türkistan’da çok büyük alâka görmesinin asıl sebebi, herhâlde bu olmalıdır. Umarali Narmatov’un verdiği bilgiye göre eser, yayımlandığı tarihten itibaren kısa aralıklarla defalarca basılmış, hatta birçok kişi tarafından da ezberlenmiştir.71

      Bu alâkaya mukabil Sovyet tenkitçileri, 1920’li, 1930’lu yıllarda, siyasî ve sosyal olaylara sınıf çatışması açısından bakılmadığı ve milliyetçi ve karşı-inkılâpçı düşüncelerle kaleme alındığı için Ötken Künler romanını yazarıyla birlikte mahkûm etmişlerdir. Bu mahkûmiyet, Kâdirî’nin hayatı pahasına olmuştur. Aynı roman, 1958 yılındaki eksiltilmiş yayınından sonra, 1960’1ı yıllarda Sovyet ideolojisine hizmet eden bir eser olarak değerlendirilmiştir. Son yıllarda ise, Ötken Künler romanındaki Sovyet ideolojisine aykırı unsurları tespit ederek örnek bir ahlâk ve fazilet kitabı olduğuna dair methiyeler yazılmaktadır.

Скачать книгу


<p>71</p>

U.Narmatov; “Abdulla Kâdiriy”, XX Asr Özbek Edebiyatı, Taşkent, 1997, s. 103.