Özbek Edebiyatı Yazıları. Karakaş Şuayip

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip страница 34

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip

Скачать книгу

eseri, 1934 yılında Lâtin harfleriyle basılır. Oğlunun haber verdiğine göre, “P” harfine kadar hazırlanan sözlükte 11.000 kelime bulunmaktadır. (s. 159) Romancı, 1932-1934 yılları arasında Âbid Ketman adlı romanını kaleme alır. Eser, Özbek Sovyet edebiyatında kolhoz ve köy hayatından bahseden ilk romandır. (s. l60) Eserde, kolhoz sisteminin insandaki teşebbüs kabiliyetini ve mülkiyet duygusunu yok edeceği, bunun da toplumun geri gitmesine sebep olacağı anlatılır.

      1935 yılında, Gogol’dan tercüme ettiği Üyleniş piyesi sahneye konulur. Aynı yılın yaz aylarında, yazmak istediği Emir Ömerhanniŋ Kenizi adlı romanı için bilgi toplamak ve yerinde incelemeler yapmak üzere Hocend, Hokand, Fergana, Mergilan, Andican, Üçkorgan ve Namangen taraflarına seyahat eder. (s. l97)

      1935’ten sonra bütün Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi Özbekistan’da da Stalinist kızıl terör politikaları bütün şiddetiyle uygulamaya konulur. Gazetelerde, bilhassa 1937 yılında Ceditçi şair ve yazarlar aleyhinde şiddetli bir kampanya başlatılır. Bu kampanyanın sonunda şair ve yazarlar 1937 yılının son aylarından itibaren hapse atılır. Abdullah Kâdirî de 31 Aralık 1937 günü, Türkistan Türklerine millî birlik fikrini telkin ettiği için tutuklanır. Ceditçi yazar ve şairlerin sorgulamaları devam ederken Pravda Vostoka gazetesinde “Özbek Halkının Düşmanları” (04.11.1937), “Özbekistan Emekçileri Şiddetli Halk Düşmanlarının Kurşuna Dizilmesini Arzu Etmektedir!” (05.3.1938), “Hâinlere Ölüm!” (05.3.1938) ve “Kötülere Şefkat Yok!” (06.3.1938) gibi mahkûm edici yazılar neşredilir.68

      Kâdirî, sorgulama sırasında işkenceye maruz kalır, kaburgaları kırılır, göğsü ezilir, yüzü parçalanır. Katlnâme adlı eserin yazarı Nebican Bâkiy, tutukluluğunun ilk üç ayında Kâdirî’nin “it körmegen azabnı kör”düğünü haber vermektedir. Nihayet Kâdirî, 04 Ekim 1938 günü, Abdurrauf Fıtrat ve Süleyman Çolpan gibi Özbek millî edebiyatının çok tanınmış âbide şahsiyetleriyle birlikte kurşuna dizilmek suretiyle idam edilir. Hakkında hazırlanan dava dosyası, ertesi gün mahkeme heyeti tarafından on beş dakikada (saat 12.45-13.00 arası) incelenir ve Millî İttihad, Millî İstiklâl ve Turan cemiyetlerine üye olmak, bu cemiyetlerin faaliyetlerine iştirak etmek, İngiliz casusluk teşkilâtıyla ilişkisi bulunmak, “gizli bir dinî mezheb”in mensubu olmak, Özbekistan’da faaliyet gösteren Troçki taraftarlarıyla işbirliği yapan karşı-inkılâpçı ve milliyetçi teşkilâta girmek, Sovyet hükûmetine ve Komünist Partisine karşı mücadele etmek, hükûmet ve parti aleyhine gazete ve dergilerde şiddetli yazılar yazmak, milliyetçilerle ilişkisi bulunmak, etrafına karşı-inkılâpçı unsurları toplamak, toplantılarda devamlı surette milliyetçi konuşmalar yapmak, sınıf, mücadelesine karşı çıkanlar aleyhinde olmak üzere okuyucularında hiçbir öfke ve gazap hissi uyandırmamak, dine karşı yürütülen propaganda faaliyetlerine katılmamak, bilâkis dindar olanları yüceltmek, eserlerinde tasvir ettiği komünistleri kasıtlı olarak fazilet sahibi komünistler arasından seçmemek, yine eserlerinde Leninci, Stalinci Komünist Partisi temsilcilerini değil, sıradan insanları anlatmak, Rus milletini hedef gösteren eserler yazmak, Sovyetler Birliği’ni sömürgeci devlet olarak değerlendirmek, Türkistan’ın Rusya’nın bir sömürgesi hâline getirildiğini söylemek ve başka devletlerle ilişkisi bulunmak suçlarından dolayı idama mahkûm edilir.69

      Kâdirî, tutuklandıktan sonra mektupları, fotoğrafları, kütüphanesi ve aleyhinde delil olarak kullanılabilecek bütün eşyası ve evi müsadere edilir. Askerî savcının açıklamasına göre Mukîmî, Furkat, İbn Sina, Feridüddin Attar, Ali Şîr Nevâyî, Nizamî, Bîdil ve Abdurrahman Câmî’ye ait yazma eserlerin de bulunduğu bütün kütüphanesi 05 Nisan 1947 tarihinde yakılarak imha edilir. Taşkent Tıp Fakültesinde okumakta olan oğlu Habibullah Kâdirî, “halk düşmanı”nın oğlu olmak suçundan dolayı önce hapsedilir, daha sonra sürgüne gönderilir. Müsadere edilen evi ise domuz ahırına çevrilir.70 Eserlerini okumak ve elde bulundurmak, yazar hakkında müspet beyanda bulunmak, şiddetle yasaklanır. Bu yasağa uymayanlar, tıpkı Kâdirî gibi cezalandırılırlar. Bu takip ve tehditler yirmi yıl boyunca devam eder. Nihayet Stalin’in ölümünden sonra Kâdirî’nin de totaliter rejimin bir kurbanı olarak suçsuz yere idam edildiği açıklanır, itibarı iade edilir, 1958 yılından sonra da eserlerinin tekrar basılmasına izin verilir. Özbekistan’ın 1991 yılında bağımsızlığını ilân etmesinden sonra Ali Şîr Nevâyî devlet ödülüne ve istiklâl nişanına lâyık görülmüş; hatırasına hürmeten edebiyat, sanat ve mimarî dallarında onun adına devlet ödülleri ihdas edilmiştir.

* **

      Abdullah Kâdirî’ye Özbek edebiyatında yazar olarak en geniş şöhreti kazandıran eseri, hiç şüphesiz Ötken Künler (Geçmiş Günler) adlı romanı olmuştur. Özbek okuyucusunu roman türüyle tanıştırmak düşüncesi, Ötken Künler’in yazılma sebeplerinden biridir. Bu sebeple romanı bir mübtedî eseri olarak değerlendirmek de mümkündür. Tarih ve coğrafyayı ilgilendiren açıklamalarda bulunulması, 19. yüzyılda kullanılan bazı kelimelerin yeni dildeki karşılıklarının verilmesi, birçok yerde yazarın romana müdahale ederek düşüncelerini kendi ağzından söylemesi ve hatta zaman zaman doğrudan okuyucuya hitap etmesi bakımından Ötken Künler romanı, bizim edebiyatımızda Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerini hatırlatır.

      Romanda, edebî eserin ifade kudretinden yararlanılarak 19. yüzyıl ortalarında (1845-1850), Hokand hanlık merkezinde ve hanlığa bağlı Taşkent ve Mergilan şehirlerinde meydana gelen bir kısım olaylar hikâye edilir. Yazar, eserin başına ilâve ettiği “Yazguçıdan” başlıklı kısa yazısında, romanın konusunu “yakın geçmişten, tarihimizin en kirli ve en karanlık günleri olan son han (Hudâyâr Han) döneminden seçtim” (Ötken Künler, Taşkent-1994, (s. 6) demektedir.

      Taşkentli Atabek ile Mergilanlı Kümüş’ün aşkları, Ötken Künler romanının mihverini teşkil eder. Eser, bu yönüyle güzel bir aşk hikâyesidir. Ancak bu aşk hikâyesi, taht kavgaları ve kabile savaşları yüzünden Türkistan’ın siyasî istikrarsızlık, yoksulluk ve cehalet batağında can çekiştiği bir dönemde cereyan eder. Yazar, Atabek ile Kümüş’ün hikâyesini, Türkistan’da yaşanan siyasî, iktisadî, sosyal ve kültürel hayatı gözler önüne sermek ve bunlardan ibret alacak olan okuyucusunda millî şuuru uyandırmak için romanı sırtlayan bir vasıta olarak kullanır.

      Roman, 1917 yılında, Ekim ihtilâlinin hemen ardından kurulan Türkistan Muhtariyeti’nin Bolşevikler tarafından kanlı bir şekilde yıkılmasından sonra yazılır. Romanda anlatılan olaylar ise, Türkistan’ın Ruslar tarafından işgaline zemin hazırlamış ve işgalin hemen arefesinde cereyan etmiştir. Nitekim romanın kahramanı olan Atabek de 1858 yılında Almata civarında, Ruslara karşı savaşırken şehit düşer. Rusları Türkistan üzerine celbeden en önemli sebep, kabileler arasındaki bitmek bilmeyen savaşlardır; yani millî şuur eksikliğidir. Romanın yazıldığı yıllarda Türkistan, yeni bir işgale, Bolşevik Rus işgaline uğramıştır. İlk işgal sırasındaki kabilecilik ruhu hâlâ devam etmektedir. Türkistan Muhtariyeti’nin Ruslar tarafından yıkılmasından sonra başlayan ve tamamen millî istiklâl karakteri gösteren Basmacılık hareketi sırasında Türkistan’da müşahede edilen dağınıklık, bunun en önemli göstergesidir. Yazar, seksen yıl öncesine işaret ederek ibret alınmasını ister. Millî birlik ve istiklâl düşüncesi, Ötken Künler romanına kuvvetli bir heyecan kazandırmaktadır.

      Romanın merkez şahsiyeti olan Atabek, birinci bölümde, bir Rus şehri olan Şamay (Semipalatinski)’ı

Скачать книгу


<p>68</p>

Nebican Bâkiy; Katlnâme, Taşkent, 1992, s. 101.

<p>69</p>

Age., s. 76, 85-89,115.

<p>70</p>

Narmatov; age., s. 57.