Özbek Edebiyatı Yazıları. Karakaş Şuayip

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip страница 33

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Özbek Edebiyatı Yazıları - Karakaş Şuayip

Скачать книгу

de sohbetlere iştirak eder; boş vakitlerinde misafir odasında veya dükkânda kitap okumak ve yazmakla meşgul olur. Kâdirî, hâl tercümesinde o yıllarla ilgili olarak şunları yazmaktadır:

      “1912 yılında, manifaturacılık yapan birinin yanında kâtip olarak çalışmaya başladım. Bu işime 1915 yılına kadar devam ettim. Orada çalışırken Tatarların çıkardıkları gazeteleri okuyarak dünyada gazete diye bir kelimenin varlığına iman getirdim. 1913 yılında Özbekçe Sadâ-yı Türkistan, Semerkand ve Ayna gazeteleri çıkmaya başlayınca, bende de bunlara haber yazma hevesi uyandı.” (s. 16)

      Oğlu Habibullah’ın tespit ettiğine göre Kâdirî’nin basındaki Yeŋi Mescid ve Mekteb adlı ilk yazısı, 1 Nisan 1914 tarihinde Sadâ-yı Türkistan gazetesinde neşredilmiştir. Ciddî bir eğitim ve öğretmen yüzü görmeyen ve kendi kendisini yetiştiren genç Kâdirî, yazarlık hayatına haberler ve birtakım küçük yazılar kaleme almak suretiyle başlamıştır. Bu yazılar, o zaman için basit görülmekle birlikte Kâdirî’yi istikbâle hazırlamıştır. 1914-1916 yıllarında, Bahtsız Küyav adlı dört perdelik tiyatro eseriyle Cüvanbaz, Ulakda ve Cinler Bezmi adlı hikâyelerini yazıp neşreder. (s. 18)

      Kâdirî, 1917 Ekim ihtilâlinden önce, bu eserlerinden başka Ahvâlimiz ve Milletimge Bir Karar ( Cüvanbaz, Taşkent-1915) adlı şiirlerini, Şadmerg ( Necat, Mart-1917) adlı hikâyesini ve Teşabay Yamakçi Bilen Aynisâ Bayvuçça adlı komedi tarzındaki sahne eserini de kaleme almıştır. Son eser neşredilmemiş, fakat Ekim ihtilâlinden önce sahneye konulmuştur. (s. 20) Genç yazar, Cedit hareketinin eğitimcilik mefkûresini terennüm eden bu ilk edebî eserlerinde, yanlış âdetleri tenkit ederek halkı kendi kendisini tanımaya ve yeniliğe davet eder.

      Kâdirî, 1917 yılına kadar hiçbir siyasî fikre karşı kendisinde mensubiyet veya yakınlık hissetmez. Bunun sebebi, kendi ifadesiyle savadsız avamî oluşudur, yani esaslı bir bilgiye sahip bulunmaması ve cahilliğidir, Şubat ihtilâlinden sonra ortaya çıkan Turan Cemiyeti, Türk Adem-i Merkeziyeti, Muhtariyet, Ulemâ Cemiyeti ve Şûrâ-yı İslâm dernekleri karşısında şaşkına döner; Turan Cemiyeti’ne üye olur. O sırada gazete ve dergilerde, Rusya’daki siyasî partilerden bahseden yazılarda Sosyal Demokrat, Sosyal Revolüsyoner, Kadet, İnternasyonalist gibi adlar sık sık geçmeye başlar. Kendi ifadesine göre, gazete okumasına rağmen bunların gerçek mânâsını anlayamaz. Çünkü ne Özbek ve ne de Tatar şivesiyle, bu siyasî partilerin mahiyeti hakkında henüz hiçbir eser yazılmamıştır. Yine kendi bildirdiğine göre, aslında o sırada Türkistan’da komünizm ve sosyalizm hakkında kuvvetli bir bilgiye sahip olan hiç kimse yoktur. (s. 24)

      1920 yılında Şûrâ hükûmetinde kâtip olarak çalışmaya başlar. Aynı zamanda çeşitli gazetelerde ve bilhassa İştirâkiyyun gazetesinde propaganda yazıları kaleme alır. 1919-1920 yıllarında, Rus Telgraf İdaresi tarafından çıkanları RosTA adlı duvar gazetesinde yazılar yazar. 1921 yılında, Kızıl Bayrak gazetesinde yazıları yayımlanır. Aynı yıllarda İnkılâb ve Kommünist Yoldaşı dergilerinde sekreter olarak çalışır; yumruk mânâsına gelen Muştum adlı hiciv dergisinin kurucusu ve yazı kurulu üyesi olarak 1924 yılına kadar görev yapar. (s. 31) Kendisi hâl tercümesinde bu dönemden bahsederken, “Ben, şark âzatlığının ve mazlum proletarya saadetinin sadece Leninizmle mümkün olacağına inanan biriyim; Marks ve Lenin’in coşkun bir öğrencisiyim. Çünkü ben Lenin’den ruh kazandım, Marks’tan ilham aldım”, demektedir. (s. 33)

      Bu yıllarda yayın organlarındaki kalem faaliyetleri, Kâdirî’nin bir gazeteci olarak tanınmasında önemli rol oynar. Bilhassa Muştum dergisindeki yazıları sebebiyle “felyeton (fıkra yazısı) kıralı Culkunbây” olarak büyük şöhret kazanır. (s. 35) Yazar, çoğunu hiciv ve fıkra üslûbunda kaleme aldığı bu yazılarında din adamlarını, ticaret erbabını, israftan çekinmeyen zenginleri, yüzsüzleri, dalkavukları ve makam düşkünlerini şiddetle tenkit eder.

      Bu şiddetli hiciv ve tenkit yazıları sebebiyle tehditlerden kurtulmak için yazılarında elliden fazla müstear imza kullanır. Oğlu Habibullah Kâdirî’nin tespit ettiğine göre bu imzalardan bir kısmı şöyledir: “Culkunbây, Cırkınbay, C- bay, Cu-bay, U-bay, C., Culkunbây Savrınbay oğlı Mulla Culkunbay, Culkınçıtır, Dümbülbay, Cülbülbay ciyeni, Dümbülbay oğlı, Dümbül Devâne, Dümbülnisâ, Damledümbül, Ciyen, Ciyeniŋiz Muştum, Kelvek Mahzum, Kelvek Manzum ciyeni, Kelvek Mahzum Şâşiy, Taşpolat, Taşpolat Teceŋ, Alimov, A.K., Baykuş, Yolavçi, Kempir, Kamayçi, Kolhozçi, Gaznitçi, Lekeleŋ Mahzum, Mevlân Küfür, Muştum, Sanı Hudâ, Telbe, Avsar, Çin Dost, Çirmende Bâtır, Çi Çâre, Şepek Mahzum, Şâşiy, Şılgay, Bağban, Kakıldak Hoca, Matbuat Arısı, Maşhordaçi, Şekkâk, Mulla Eşanbay, Goshor, Mulla Müşfikiy.” (s. 38)

      Abdullah Kâdirî’nin 1923-1926 yılları arasında Muştum dergisinde 21 sayı boyunca tefrika ettiği Kelvek Mahzumniŋ Hâtıra Defteriden adlı hicvî hikâyesiyle 1924-1927 yılları arasında Muştum ile Kızıl Özbekistan gazetesinde tefrika ettiği Taşpolat Teceŋ Nime Deydi? adlı hicvî eseri, Özbek hiciv edebiyatının parlak örnekleri arasında kabul edilmektedir. Halkı, gerçek hayatla ilgisi bulunmayan ve değişen şartlar karşısında şaşırıp kalan din adamlarının tesirinden kurtarmak gayreti, birinci eserin esasını meydana getirir. İkinci eserde ise içki, kumar, fuhuş, hırsızlık gibi her türlü kötülüğü işlemekten çekinmeyen câhil ve son derecede aksi bir adam olan Taşpolat’ın hikâyesi anlatılmaktadır.

      Kâdirî, 1924 yılında Moskova’da Devlet Jurnalistler Enstitüsü’nde, gazetecilik bilgisini artırmak üzere özel bir eğitime tâbi tutulur. Bu enstitüde bir yıl boyunca idealizm, realizm, romantizm, füturizm gibi edebî akımlarla birlikte diyalektik, mantık, endüksiyon ve dedüksiyon kanunları hakkında dersler görür. (s. 50)

      Abdullah Kâdirî, ihtilâlin ilk yıllarında gazete ve dergilerde neşredilen yazılarında, fikir hürriyetinden duyduğu memnuniyetini ve bunun sonucu olarak da hakikatleri yüksek sesle duyurmaya çalışır. Sosyal hayattaki yenilikleri alkışla karşılar, yeni hayatın önündeki engelleri ifşa eder, Sovyet sistemindeki tezatları ve yapılan siyasî yanlışlıkları iyi niyetlerle ortaya koymaya çalışır. Onun bu gayretleri yavaş yavaş tenkide uğramaya başlar. 1926 yılında Muştum dergisinde çıkan Yığındı Gepler adlı hicvî yazısında, yapılan yanlışlıklar ve idareciler hakkındaki tenkit edici ifadeleri yüzünden karşı-inkılâpçı harekete teşebbüs etmekle suçlanır ve hapsedilir. Dört aydan fazla süren sorgulama sonunda iki yıl hapse mahkûm edilir. Daha sonra mahkûmiyet kararı bozularak serbest bırakılır. Bu olaydan sonra Kâdirî, gazetecilikle olan ilişkisini tamamen keser, sadece edebî eserleri ve tercüme işleriyle meşgul olur.

      Kâdirî, sadece hikâye, piyes, hiciv, makale ve fıkra yazıları kaleme alan bir yazar değildir. O, Özbek edebiyatında, daha çok roman yazarı olarak tanınmış bir sanatkârdır. Özbek roman mektebinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Özbek edebiyatı tarihinde ilk realist ve tarihî roman türünün örneğini veren66 ve yeni nesir dilinin de kurucularından olan bir yazardır. (s. 54) Roman yazmaya başlamadan önce, Rus ve Avrupalı yazarlarla birlikte Türkiye’den Yakup Kadri, Refik Hâlit, Fâlih Rıfkı, Rûşen Eşref ve Yahya Kemal’in mensur eserlerini, Arap dünyasından da Corci Zeydan’ın eserlerini inceler.67

      İlk romanı olan Ötken Künler, önce 1923-1924 yıllarında İnkılâb dergisinde tefrika edilir, 1926 yılında da kitap hâlinde yayımlanır. (s. 63) İkinci

Скачать книгу


<p>66</p>

İzzet Sultanov; “Abdulla Kâdiriy İcâdı Hakıda”, Ötgen Künler, Taşkent, 1958, s. XXI.

<p>67</p>

Umarali Narmatov; Kâdiriy Bağı, Taşkent, 1994, s. 45.