Eleştiri Yazıları. Sağat Aşimbayev

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Eleştiri Yazıları - Sağat Aşimbayev страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Eleştiri Yazıları - Sağat Aşimbayev

Скачать книгу

denli gerçekçi ve inandırıcı biçimde verilen duygu katmanlarını okurken hayranlık duymamak elde değildir. Erkebulan ile Akliyma’nın ilk buluştukları yer, sonra Erkebulan hapse düşünce Akliyma’nın yaptığı ziyaretler, sürgünün hayatının zor şartlarına rağmen Erkebulan’ın kaçarak ölüm döşeğinde yatan Aklima’yı bulduğu sahne, burada Erkebulan’ın içinde bulunduğu ruh hâli, tabii ve unutulmayacak bir biçimde gözler önüne serilir. Bu sahnelerin her birinde Erkebulan ile Akliyma’nın ruh portreleri daha da derinleştirilir. Akliyma, kır lalesi gibi güzel ve akıllı bir kızdır. Lakin zalimlerin ve zorbaların hışmından kurtulması mümkün değildir. Her an bozkır vahşetinin elinde ziyan olmak tehlikesiyle karşı karşıyadır. Nitekim ziyan olmuştur da.

      Poemada etkili bir dramatiklik, kahramanlar arası çekişme ve sosyal vasıf kazanmış bir çatışma vardır. Zamanın ortaya çıkardığı iki gücün yani vahşet ile hümanizmin çatışması… Otarbayları da azgınlaştırıp nobranlaştıran zamanın gücüdür. Onlara karşı başkaldırtıp bileyen, mücadeleye çağıran da yine o zamanın gücüdür. İşte bu yer ile gök kadar bir birinden uzak ve farklı iki güruhun, çıkarları birbirine tamamen zıt iki öbeğin mücadelesi, gittikçe şiddetlenir ve vaka örgüsü mantığı içinde çözülür. Ciddi bir mücadele olur lakin hakikat, adalet tarafı üstün gelir, hükümran olur, yeni zaman gelir.

      Eseri okurken insan yazarın ustalığına hayran oluyor. Kitap yazarın zirve eserlerinden biri gibidir.

      Erkebulan ve Akliyma’nın Kazak edebiyatında yeni karakterler, meçhul kişiler olduğunu söylemek mümkündür. Yalnızca bu ikisini değil, eserde ara sıra sahneye çıkıp kaybolan tipleri de unutmak olanaksızdır.

      “Göz, gönlün aynasıdır.” diye bir söz vardır. Yazar çoğu zaman kahramanların gözlerini tasvir ederek nasıl bir olduklarını verir. Gerçekten de insan -bütün özelliklerini ortaya koymamakla birlikte- bazı sırlarını gözleriyle de ifşa edebilir.

      “Gözleri hiç durmadan koşturarak birinin koynundan çıkıp gelerek diğerinin koynuna atlayıveren ufacık kara sıçanlara benziyor.” İşte Beriş’i teşhis eden adamın karakteri ve ne menem bir adam olduğu…

      “Yalnızca gözler birbirine dokunup geçiyor. Koyancırık’ın gözlerine düşen ateş ışığı parlıyor, ruhunun derinliklerinde yatan ala yılan yuvasını göz önüne getiriyor.” Bircan Sal’ı döven Poştabay’ın Koyanjırık’ın portresi böyle canlanıveriyor.

      “Bir gözü sana bakarken diğer gözü çevreye bakıyor. Sana bakan gözü hafice oynayıveriyor. Çevreye bakan gözü yeni doğmaya başlayan yıldızları sayıyor gibi.” Böyle bir Otarbay’dan iyilik beklemek akıl kârı mıdır? Onun bu pörtlek gözlerinden nasıl bir adam olduğunu anlamak zor değildir.

      Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bu kitap ve içindeki anlatılar, büyük yazarın yalnızca sanatkârlığının seviyesini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda hayata ve sanata bakışını da gösteriyor. Kazak eleştirisi bu eseri henüz hak ettiği biçimde çözümleyip kitlelere tanıtabilmiş değildir. Hülasa Ğabiyt Müsirepov’un “Rastlanılmayan Bir Kişilik” kitabı Kazak SSC Devlet Ödülü’ne aday gösterilmesi gereken bir eserdir.

1970

      Nesir Anlığı ve Arayış

      Günümüz Kazak nesrinin gelişme eğilimi herkesin dikkatini çekmektedir. Başka bir deyişle Kazak edebiyatının belli ve saygın alanı, öncü gücü nesirdir. Çünkü günümüzün önemli meseleleri, toplumluk sorunları esasen bu alanın imkânlarıyla ortaya konagelmektedir. Edebî niteliği değişik seviyelerde olmasına rağmen büyük küçük bütün nasirlerimizin ele almadığı konu yok denecek kadar azdır dersek mübalağa etmiş olmayız. Bu, nesrin gelişme ve büyüme hızını göstermektedir; yazarlarımızın hayatın içinde bulunduğunu, sürekli arayış içinde olduğunu ifade etmektedir. Diğerleri bir yana, yalnızca bir avıl hayatının yazılmasına bakmak yeterlidir! Son yıllarda bu konuda iletisi güçlü, edebî seviyesi yüksek eserler yazılmaktadır. Bu eserler bir dönemin suni çatışmalarından, basit düşüncelerinden arınmıştır ve bugünkü avıl insanının hayatını gerçekçi biçimde ortaya koymaya çalışmaktadır. Diğer yandan eserlerde zamana bağlı olarak insan tabiatında meydana gelen her türlü ahlaki, psikolojik, sosyal değişimler, umumen bütün yenileşmeler daima birinci plandadır. Büyük Vatan Savaşı’ndan önceki ve sonraki yıllardaki avıl hayatını -zorlukları ve kolaylıklarıyla- bugünküyle karşılaştırdığımızda arada çok büyük ve önemli farklar olduğunu görürüz. İşte meselenin söz konusu yanını, bu vadide kalem yürüten bazı yazarlarımız iyi anlamış görünüyorlar.

      Bundan dolayıdır ki avıl hayatı konusunda hödüklüğün, miskinliğin, uyuşukluğun, bencilliğin eleştirilmeye başlaması şaşılacak bir durum değildir. Çünkü bu olguların artık iyice artmaya başladığını görmemek mümkün değildir. İmdi S. Muratbekov, K. Iskakov, A. Tarazi, D. İsabekov, O. Bökeyev, T. Abdikov gibi yazarların hikâye ve hikâyetlerinde hödük ve kaba insanların psikolojisinin cesurca eleştirilip bu sevimsiz huyların doğma ve yayılma sebeplerinin etraflıca irdelenmesi çok tabii bir durumdur. Elbette avıl hayatında ele alınacak bunlardan başka da birçok mesele vardır. Sevinilecek güzellikler ve yenilikler az değildir. Ancak iyiliği söylemek her zaman mümkündür, o hakkı elimizden hiç kimse alamaz. Hödüklük ise salgın hastalık gibidir, bir an evvel önünü almak lazımdır. Onun olduğu yerde yalnızca kendini düşünme vardır; sorumluluk duygusu ayaklar altına alınır. Bu durum her toplumda eleştirilmiştir. Demek ki bugün komünist toplumda hödüklüğe karşı açık bir hücum başlatmak bizim en önemli partici ve halkçı vazifemizdir.

      Kentsoylu cemiyetin sözde kuramcılarının sürekli övdükleri “İnsan, bilinci geliştikçe, maddi refahı arttıkça bencilleşir, yalnızca zenginleşmeyi düşünür, kendi çıkarını cemiyetin çıkarının üstünde görür.” kuralının yangın gibi her yanı sardığı, sürekli ekranlara çıktığı bir dönemde edebiyatımızda hödüklüğün eleştirilmesi, ideolojik düşmanlarımızın sahte felsefelerine karşı indirilen bir darbedir.

* * *

      Kazak edebiyatında karmaşık ve zor temlerden biri olan tarih ve tarihî devrim temidir; edebiyatımızı dünyaya tanıtan meşhur roman ve hikâyetlerin çoğunluğu bu alanın meyvesidir. “Abay Yolu”, “Botagöz”, “Uyanan Ülke” gibi eserler tarih temini işleyen ilk başarılı örneklerdir. Bunlardan sonra kaleme alınan “Kan ile Ter” ve “Ak Yayık” üçlüleri de tarihî devrimci temi işleyen başarılı eserlerden sayılmaktadır. Bu romanların bedii ve fikrî değerleri yıllar geçtikçe artmasa bile azalmamıştır.

      Tarih temli eserlerin sayısı, son yıllarda yazılan yenileriyle artmaya devam etmektedir. Yeni eserlerin niteliğinin eskilerden daha iyi olduğunu da belirtmek lazımdır. Bunlar, bu saygın ve sorumluluk isteyen temlerde daha nice nice roman ve hikâyetlerin yazılacağını göstermektedir. Sözgelimi İliyas Eserberlin’in “Gazap” ile Enver Alimjanov’un “Mahambet’in Oku” romanlarını, Abiş Kekilbayev, Askar Süleymenov ve diğerlerinin hikâyetlerini okuyucular takdirle karşılaşmışlardır. Demek ki çağdaş temler ile tarihî temleri aralarına duvar örerek ayırmanın lüzumu yokmuş. İkisinin de önemini inkâr etmek mümkün değildir. Bunlar, terazinin iki kefesi gibidir. Çünkü dünsüz bugün, bugünsüz de yarın yoktur. Toplumluk sorunları uygun ve mantıklı bir biçimde gündeme getiren tarihî konuları işleyen eserlerin çoğalması, halkın vatanseverlik

Скачать книгу