Eleştiri Yazıları. Sağat Aşimbayev

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Eleştiri Yazıları - Sağat Aşimbayev страница 12

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Eleştiri Yazıları - Sağat Aşimbayev

Скачать книгу

başarısızlıklara gözü yumuk bakması mümkün değildir. Bu, insanın büyüdükçe bebeklik, çocukluk, gençlik çağlarını çokça hatırlamayıp düşünmesi gibi bir olgudur.” Demek ki son yıllarda Kazak edebiyatında tarihî temli eserlerin artması çok tabiidir. Bunu öykünme ve gündeş konulardan kaçma olarak izah etmek mümkün değildir. Bilakis tarih temi, handikaplarla dolu zor ve karmaşık bir temdir. Elbette tamamen tarihî temlerde yazmak gerektiğini iddia etmiyoruz. Her yazarın kendisini düşündüren ve heyecanlandıran temleri tercih edeceği malumdur. Yazar her şeyden evvele halkının geleceğini düşünen kişidir. İmdi bizim ideolojik düşmanlarımız “Kazak ulusunun tarihi yoktur, Kazaklar tarihte vahşi ve sömürge bir topluluktu.” gibi hezeyanlarından arınamadıkları bir dönemde yazarların atalarımız hakkında yazması veya tarihimizdeki önemli olayları edebî esere dönüştürmeleri takdire şayan bir iştir. Ancak bu tem, hiçbir hazırlık, araştırma, inceleme, düşünme safhası geçirmeden “Bir an evvel yazıp bitireyim.” mantığıyla ele alınacak bir tem değildir. Ayrıca partici bir tutum açıklığı, sınıf ideolojisi bakış açısı gerektiğini de unutmamak lazımdır. Çünkü yerin dibine sokarcasına toptan yermek veya göğe çıkarırcasına yalnızca övmek, estetik amaç olmamalıdır fikri de bundan doğmaktadır.

      Son yıllarda tarihe mal olmuş bazı insanlarla ilgili eserler yazıldı. Sözgelimi sanat adamları yani meşhur şair, şarkıcı ve besteciler… Tarihî bir şahsiyeti yazmak demek, tarih temini işlemek demektir. Edebiyatımızda bu temde yazılmış hikâye, hikâyet, destan, roman ve piyesler mevcuttur. Sultanmahmut, Madi, Akan Seri, Birjan Sal hakkında yazılan eserlerde tarih temini işlemedeki hatalarımız ve savaplarımızı umumen görmek mümkündür. Mesela Sultanmahmut’un portresini çizerken yazar, dönemin tarihî durumunu ve sosyal şartlarını göz ardı edemez. Çünkü Sultanmahmut tarihte belli bir yeri olan adamdır. Diyhan Abilov, bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Ancak müellif, şiirlerinden tanıdığımız şairin portresini tam olarak ortaya koyamamıştır. Diğer yandan kitaba yayması mümkün olan vakaları ise kahramanla ilgisi olsun veya olmasın, gereksiz yere uzattıkça uzatmıştır. Epizotluk durumlar bazen sayfalarca betimlenmiştir. Şairin yiğitlik ve mücadele ruhuyla ilintili ve mutlaka yazılması gereken toplumluk olayların seçilip alınması gerekirdi, yazar bu konuda çok başarılı değildir. Olay oldukça gelişmesine rağmen şairin iç ızdırabı, ruh dünyası dinamik biçimde ortaya konamamıştır. Olay örgüsü geliştikçe kahramanın hareketleri de karakteri de dinamik biçimde gelişmeliydi.

* * *

      Edebiyatımızda günümüzün, bilhassa avıl hayatının, ayrıca tarihimizin tem olarak yeterince ele alındığını yukarıda söz konusu ettik. Şimdi ise estetik arayış, sanatlık yeniliklere yöneliş konusunda ne tür çalışma süreçlerin dikkati çektiği hususu üzerinde duracağız.

      Yazarlarımızın önemli bir kısmının sağlam ve geniş çaplı bir arayış içinde oldukları, yayımlanan eserlerden bazılarını okurken hem hissedilmekte hem de -eleştirmen bakışıyla- görülmektedir. Bunu Muhamedjan Karatayev’in 1971 yılında “Sotsialistik Kazakstan” gazetesinde Abdijemil Nurpeyisov’un üçlemesi üzerine yazdığı hacimli makalesinde, Şeriyazdan Elevkenov’un Kazakistan Yazarları Altıncı Kurultayı arifesinde “Literaturnaya Gazeta”da çıkan makalesinde; T. Nurtazin, R. Berdibayev, R. Nurğaliyev, B. Vakatov, C. Ismağulov, Z. Serikkaliyev gibi edebiyatçı ve eleştirmenlerin eserlerinde, hatta SSCB Yazarları Beşinci Kurultayı’nda yaptığı konuşmanın Kazak edebiyatını ilgilendiren bölümünde G. Markov dile getirmiştir.

      Günümüz Kazak nesrinde her türün imkânlarını derinlemesine incelemek; düşünce beyan etmek ve insan tipini bütün yönleriyle ortaya koyma yöntemlerini araştırmak yönünde arayışlar devam etmektedir. Bu özellikle son dört beş yılda artmıştır. Bazı tanınmış yazarlarımızın hikâyeye daha fazla mesai harcaması, romanın hacminin küçülmeye başlaması, bütün türlerde simgelik romantizmin görülmesi, psikoloji ve psikolojik çözümleme, eserin entelektüel özelliğinin derinleşmesi gibi birçok mesele sanatlık arayış evriminin tezahürleridir.

      Çoğumuz “Rastlanılmayan Bir Kişilik” hikâyetini severek okuduk ve eserden edindiğimiz izlenimleri memnuniyetle anlatageldik. Bir rengi azıcık da olsa fazla yahut eksik kullanmayan gerçek bir ressam gibi her bir söze önem veren, birbirine gölgesi düşecek iki sözü yan yana yazmayan büyük sanatkârın bu eserini “poema/destan” diye adlandırılmasına ise pek önem vermiş değiliz. Dikkat edilince anlaşılıyor ki yazar, esrine laf olsun diye “destan” dememiştir. Eserde Ğ. Müsirepov’un yenilikçi kalemine özgü özellikler vardır. Müsirepov iki türün üstün yanlarını kullanarak yeni bir eser ortaya koymuştur. Erkebulan gibi gözü yükseklerde olan sıra dışı bir şairin ruh hâlini dinamik olarak vermek için insanın duygusunu kabartıp duyarlı perdelere dokunarak ağlatıp inleten destan türünün lirik gücünü hikâyetin/povest’in yapısına uydurmuştur. Saf lirik coşkular, hassas şair ruhunun en küçük titreyişlerine değin her şeyi resmetmiştir. Bu da geniş soluklu sanatkârın olgunluk çağında da yenilik peşinde olduğunun delilidir. Eserde şairin yüreğinin atışıyla, yüzünün ışığı aracılığıyla verilen psikolojik içerikli çağrışımlar da insanda hayranlık uyandırmaktadır. Sınırına ölçüsüne çok dikkat edilerek sanatkârca yazılmış kahraman monologlarındaki düşünceler ve duygular şairin portresini enikonu belirginleştirmektedir. Burada psikolojik lirizmin veriliş biçimi, öğreniş ve arayış yolculuğunda birçok genç yazara örnek olacak mahiyettedir. Çünkü sanatta etkinin başka eserlerin doğuşunu sağlayacağı aşikârdır.

      Mesela altmışlı yıllarda yazılan lirik eserlerin çoğunun ortaya çıkmasında “Şuğıla’nın Belgisi” gibi bir klasik hikâyeye yeniden kavuşmanın etkisi olmadığını söyleyemeyiz. Aynı şekilde altmışlı yıllardaki Kazak şiirindeki hızlı ve ani yükselişte Saken ve İliyas şiirinin güzelliğinin etkisi olduğu açıktır.

      Çoğu zaman edebiyatın gelişmesi, toplumun içtimai ve iktisadi gelişimiyle doğrudan alakalıdır. Altyapının değişmesine, karmaşıklaşmasına bağlı olarak üstyapı da değişmekte ve altyapıya uyum sağlamaktadır. Yani içtimai bilincin karmaşık bir türü olan edebiyat ve sanatın içeriği ile biçimi eskisine göre daha da derinleşmektedir. Demek ki toplum hayatının olabildiğince karmaşıklaşması, bilim-lik ve teknik ilerleme hiç şüphesiz edebiyatı da etkilemektedir. Günümüz romanının teknik yönünün karmaşıklaşmasında elbette toplumun gelişmesinin de rolü vardır. Bugünkü roman, yirmi otuz yıl önceki romana göre yapısı ve tasvir araçları açısından da oldukça değişmektedir.

      Kısaca söylemek gerekirse ediplerimizin arayış meşakkatin girmeleri doğrudan doğruya hayatın bir talebidir. İnsan tipi oluşturmanın ilke kuralları ister istemez eskimektedir. Karakter yapmanın, insan ruhunu diyalektik çelişkileriyle vermenin yeni yöntem ve biçimlerini bulma çabası, günümüz yazarının başlıca vazifesidir. Bir dönemin “Bu iyi, şu kötü; bunu örnek al, şundan uzak kal…” ilkesine dayanan eski yönetimi günümüz estetik zevki açısından hiçbir işe yaramıyor.

      İşte bundan dolayıdır ki anlığı (entelekt) yüksek bazı yazarların hikâye, hikâyet ve romanlarda söyleyeceği şeyi sanatkârlık bakışını kullanarak psikolojik karşıtlıkla vermesi veya felsefi simgeciliğe başvurması çok tabiidir diye düşünüyoruz. Bizim edebiyatımızda felsefi simgecilik M. Avezov’un eserleriyle başlar. “Kökserek” hikâyesi bu mecranın başıdır. Yazgı draması ilk kez bu eserde söz konusu edilmiştir. Son zamanlarda hayvan temi fazla ilgi görmeye başlamıştır. Bunun sebebini tem kıtlığına bağlamak doğru değildir.

      Özellikle

Скачать книгу