Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay. Darhan Kıdırali

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay - Darhan Kıdırali страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay - Darhan Kıdırali

Скачать книгу

Kendi kendimizi yönetmeyi de öğreneceğiz. Hayatımızı ve hürriyetimizi korumak için Avrupa kültürünü ve sanatını öğrenmemiz gerektir. Geçmişi özleyerek bağımsızlık hayali kuranlar bugünden itibaren hiç gecikmeden Türkistan’ın özerkliğini düşünmelidirler! Ne kadar bilgisiz ve eğitimsiz olursa olsun, Türkistan halkı eskisi gibi parasız, değersiz ve cahil değildir.” Yazının müeelifi örnek alınacak kişi olarak da Kaşkar Devleti’nin kurucusu Yakub Bek’i gösteriyordu.

      Türkistan Ceditçileri önde gelenlerinden Mahmud Hoca Behbudî de anılan yayın organının Haziran sayısında şunları yazmıştı.

      “Şunu iyice anlamalıyız ki hak verilmez alınır! Milletler ve devletler dinî ve siyasî haklarını elde etmek için harekete geçerler ancak kendi aralarında anlaşırlarsa sonuç alabilirler. Dünya mücadele alanı olmasına rağmen biz Müslümanlar özellikle de Türkistanlı Müslümanlar hiç kimsenin bizim dinimiz ve milletimiz için bir tehdit oluşturmasını istemediğimiz gibi başkalarına karşı da tehdit olmayı istemiyoruz.

      Aslında dinimiz de bunu yasaklıyor. Buna Türkistan Yahudilerinin 1300 yıllık durumunu örnek gösterebiliriz! Bütün Rusya Müslümanları özerklik esasına göre yönetilsin! Bunun gerçekleşmesi için biz Rusya Müslümanlarının, özellikle de Türkistan Müslümanlarının gelenekçiler (Kadimciler) ve yenilikçiler (Ceditçiler) diye bölünmeden, çekişmeden, kavga etmeden ortak bir noktada buluşmaları gerektir. Biz Türkistan Müslümanları olarak -Rus, Yahudi gibi birçok etnik ve dinî grubu barındıran- Rusya’nın bir parçası kabul edilen Türkistan’ın kendi parlamentosu olmasını istiyoruz! Yapılması gereken çok iş var. Diğer milletler büyük başarılara imza atıyorlar.

      Tekrar belirtmek isterim ki, gencimiz de yaşlımız da birleşip ortak hareket etmeliyiz. Öyle yapmazsak bize ne özgürlük ne de özerklik veren olur!”

      Türkistan özerkçilerinin görüşleri şöyle idi: Türkistan’ın kendi anayasası, yasama, yürütme ve yargı organları olmalıydı. Türkistan’daki eğitim ve kamu yönetimi meselelerinin hepsini özerk hükûmet bağımsız şekilde çözebilmeliydi. Dış siyaset ile malî ve askerî işler, Federasyon Hükûmetinin uhdesinde olmalıydı.

      Özerklikle ilgili çalışmalar arasında Türkistan Müslümanları İkinci ve Üçüncü Kurultaylarının çalışmalarını gösterebiliriz.

      Taşkent’te, 8-11 Eylül 1917 tarihinde düzenlenen Türkistan Müslümanları İkinci Kurultayı’na yüzden fazla delege katılmıştır. Şûrâ-yı İslâm Cemiyeti tarafından düzenlenen bu kurultayda Mustafa, Meclis Başkan Yardımcısı seçildi. Mustafa Çokay, kurultaydan kısa süre önce Geçici Hükûmet’in resmî davetiyle Petersburg’da Hükûmet Başkanı Kerenski ve İçişler Bakanıyla görüşmüş ve temsilcilere ülkedeki siyasî durum hakkında bilgiyi vermişti.

      Türkistan Müslümanları Üçüncü Kurultayı ise 20 Eylül 1917 tarihinde gerçekleşti. Esas olarak Ulemâ Cemiyeti girişimiyle düzenlenen kurultaya tanınmış imamlar, saygın öğretmenler, kanaat önderleri ve çeşitli kurumlarda çalışan tanınmış kişilerden oluşan 500’den fazla delege katıldı. Türkistan vilayetinin hemen hemen bütün bölgelerinden katılım sağlanan kurultay çalışmalarına Ural-Torğay vilayetlerinden de temsilciler geldi. Kur’an-ı Kerim okunmasından sonra açılış duasıyla başlayan kurultayda alınan kararlar arasında en önemli olanı şüphesiz millî özerklik ilgili olanı idi. Kurultay delegelerinin Federal Demokratik Rusya Bünyesinde Özerklik İlanı kararı almaları önemli gelişme idi. Bu, imamlar ve medrese hocalarının, din adamlarının özerklik taraftarı olduklarının açık bir göstergesiydi. Özellikle Muhammed Hoca İşan ve Sıddık Hoca İşan’ın konuşmaları temsilciler üzerinde son derece etkili oldu. Türkistan’ın özerkliğini bir an önce ilan etme teklifi de gündeme geldi. Anlık coşkunun bir tezahürü olduğu için söz konusu teklif üzerinde fazla durulmadı. Kurultayın son gününde bütün Türkistan Müslümanlarını tek çatı altında birleştirecek bir parti kurulması, adının ise İttifak el-Müslimîn olması konusu gündeme getirildi. Ceditçi düşünceyi savunan Şûrâ-yı İslâm ve Turan Cemiyetlerinin mahalli şubelerinin kapatılarak yerlerine söz konusu partinin vilayet şubelerinin açılmasına karar verildi ancak bu mesele de tartışma sahfasında kaldı.

      Türkistan’da bu olaylar oluyor, Müslümanlar arasındaki gerginlik artıyor, hiç kimse diğerini kabullenmek istemiyor, herkes kendi kurultayını düzenleyip mesleleri kendi arasında tartışıyordu. Diğer taraftan siyaset sahnesinde yeni bir güç yükselişe geçmişti. Bunlar Bolşeviklerdi. Eylül ayı başlarında Taşkent’te isyan organize ederek, bütün yönetimin Sovyetlere devredilmesi talebinde bulunan Sosyal Demokratlar ve Bolşevikler, Devrim Komitesi kurarak Türkistan Komitesini tanımadıklarını açıkça ilan ettiler ancak isyanları uzun sürmedi. İsyan haberi Petersburg’a ulaşınca Kerenski Hükûmeti yerli komitenin Türkistan’a asker göndermesi yazılı talebini kabul etti. Kerenski, Mustafa’ya verdiği sözü tutarak Türkistan’a bir komiser atadı. Kazan Bölgesi Komutanı General Korovniçenko’nun Türkistan Başkomiseri olarak atandığını ve tam teçhizatlı bir askerî birlikle yola çıktığını öğrenen Bolşevikler düşüncelerinden vazgeçmiş gibi göründü. Ümitler tekrar yeşerdi. Artık bu imkânı kaçırmamak gerekiyordu. Mustafa hemen yola çıkarak General’i Türkistan Komitesi üyesi sıfatıyla Aktöbe istasyonunda karşıladı.

      Kısa süre sonra Geçici Hükûmet’i deviren Bolşevikler Partisi, hükûmetin başına geldi. İktidarını güçlendirmek için Doğu halklarının desteğine güvenen Bolşevikler, çarın baskısı altındaki tüm milletlere “Rusya’da yaşayan bütün milletlerin kendini yönetme hakkını gerçekten vereceklerini…” ilan ettiler.

      Rusya’da şovenizmin yayıldığı bu dönemlerde sömürge milletlerin kaderini Bolşevikler kadar önemsiyor gibi görünen hiç kimse yoktu. Bolşeviklerin lideri V. İ. Lenin, 1913 yılında Prosveşeniye dergisinde yayımlanan Milletler Meselesine Dair Eleştirel Notlar adlı meşhur makalesinde“Kişi milletlerin ve dillerin eşit haklara sahip olduğunu kabullenmelidir. Bunu kabullenmeyen, millîyet baskısına ve haksızlıklara karşı mücadele etmeyen kişi Marksist değildir hatta demokrat bile değildir.” diye yazmıştı. Proletarya Başkanı, 1914 yılında yayımlanan Milletlerin Kendi Kendilerini Tayin Hakkı Konusu adlı makalesinde kendisini esir milletlerin gerçek hâmisi olarak göstermeye çalıştı. 1896 yılında Londra’da gerçekleşen Sosyalist İşçi Partisi ve Uluslararası Sendikalar Kongresi kararlarına destek verdiğini bildirdi. Söz konusu makalede milletlerin kendi kendini yönetme ve özerk cumhuriyet kurmalarına taraftar olduğunu belirten V. İ. Lenin “Biz proleterler, her şeyden önce kendimizi Velikorus ayrımcılığının düşmanı olarak ilan ediyoruz.” demişti. Doğrusu bu tutum, Bolşevikler iktidara geldikten sonra ilk yıllarda de aynen korundu.

      Devrimden hemen sonra yani Kasım ayında, Rusya’ya bağlı milletlere hür iradesiyle kendini yönetme hakkı veren Rusya Halklarının Hakları Deklarasyonu ilan edilerek 20 Kasım 1917 tarihinde V. İ. Lenin ve İ. V. Stalin imzalı Halk Komiserleri Kurulu’nun Rusya ve Doğu’daki Tüm İşçi Müslümanlara Seslenişi yayımlandı. Bu sesleniş, her Müslüman’ın kalbinde güçlü etki bırakacak şekilde yazılmıştı:

      “… Rusya Müslümanları, İdil ve Kırım Tatarları, Sibirya ve Türkistan Kazakları, Tacikler, Maverayu Kafkas Türkleri ve Tatarları, Kafkasyalı Çeçenler ve Dağlı Milletler! Rusya çarları ve sömürücüleri tarafından camileri ve ibadethaneleri yerle bir edilen, din ve gelenekleri

Скачать книгу